Bu yazıyı yazmak aslında bana ciddi manada zor geliyor. Çünkü konu her zaman büyük bir tutkuyla takip ettiğim Orta Doğu’yla alakalı değil. Bu sefer, büyük bir ikilem içinde yüzdüğüm bir Türkiye meselesiyle alakalı: Dershaneler.
Olayların tarihçesini vermenin manası yok. Mevzu tahmin edileceği üzere özellikle Zaman gazetesi tarafından, gündemden inmedi. Twitter’da da bir hayli sıcak bir yer işgal etmekte. Mevzu ne yazık ki artık kişiselleştirilmiş bir durumda. İki taraf da çözüm getirmekten ziyade, karşı tarafın üslubundan rahatsız olduğuna dair beyanatlarda bulunuyor.
Benim fikrim mi? FEM Dershanesi Beşiktaş şubesinden Türkiye derecesi yaparak çıkmaktan gurur duyuyorum ve şu an dershanelerin kapatılmasını kesinlikle sıkıntılı görüyorum. Olayın eğitime yansıması, dershanelerin getirisini & götürdüklerini tartışacak kadar engin bir eğitim bilimi bilgim yok. Dershanelerin birçok açıdan çok faydalı olduğunda, bazı açılardan da sıkıntı teşkil ettiğinde ise sanırım benimle birçok arkadaşım hemfikir. Benim incelemek istediğim konu daha çok iki tarafın nasıl bir tavır takınması gerektiğiyle alakalı.
Aslına bakarsak, dershaneleri kapatma fikri AK Parti’nin 2009’dan beri programına dahil ettiği ama çok da dillendirmediği bir konuydu. Bu kapatma fikri –ister dönüşüm deyin, ister kapatma deyin- artık aleni hale gelince de işler beklemediğim bir gerginlik seviyesinde seyretmeye başladı. Burada kendimi olaylara vakıf olmak isteyen meraklı bir siyaset bilimi öğrencisi olmaktansa, Ekrem Dumanlı’nın “camia” diye nitelendirdiği, ‘cemaat’ diye aslında gizliden hoş olmayan bir sıfat yapıştırılan aslen, Hizmet hareketinin halen gönülden destekçisi, yakınında bulunmuş bir Müslüman adam olarak görüyorum ve kendimce bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Hükümet kanadında şu sıkıntının baş gösterdiğini görebilmek mümkün: Dershaneleri kaldırma planı, sağlam bir eğitim reformu dahilinde ve detaylıca açıklanarak, gerekirse referandum yapılarak veya belirli bir komisyonun kamuoyunu bilinçlendirmesiyle duyurulmalıydı. Kendi kanaatimce, Milli Eğitim’in AK Parti döneminde en sıkıntılı alan olduğunu söyleyebilirim. Çünkü birçok bakan ve sınav sistemi geldi, hiç birisi bir işe yaramadı (yaramasına da izin verilmedi).
Bir de, bu planın ne kadar eğitim reformu odaklı olduğu da tartışılır bir durum. AK Parti’den gelen bu hamlenin politik bir hamle olmadığını, tamamen masumane bir eğitim reformu amacı güttüğünü söylemek pek mümkün değil. Hele ki 7 Şubat’taki MİT ve Hakan Fidan krizi ve bürokrasideki cemaat yanlısı insanların temizlenmesinden sonra, artık belirginleşen AK Parti-Cemaat arasındaki çatlağın bu olayla beraber daha da derinleştiğini görmemizle, bunun sadece bir eğitim reformu olduğunu söylememiz bence çok zor. Bu da şu soruyu akıllara getiriyor: Cemaat, zaten dile getirilen “fazla siyasileşme” damgasını tasdik edercesine, siyasi bir güç olarak arenada yer almak istediği için mi AK Parti, böylesine politik bir hamle yaptı? Bu soru aklımızda bir dursun.
Öbür taraftan rahatsız olduğum bir başka mevzu, meselenin cemaat tarafından aşırı bir öfkeyle Zaman gazetesi ve Samanyolu TV’de duyurulmuş olması. Kendileri için böylesine elzem ve gerçekten değerli bir kurumu savunmak onların en tabii hakkıdır ancak, 9 senedir okumaktan zevk duyduğum Zaman gazetesinin böylesine meseleyi fazla kişiselleştirdiğini, duygusallaştırdığını görmek beni ve benim gibi birçok insanı da yaraladı. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yakın zamanda sanal ortama konan son üç videolu açıklamasından son ikisine bakacak olursak, asıl olması gereken tepkiyi görebilmemiz mümkün. Bana kalırsa Hocaefendi’nin tepkisi ölçütünde, halka duygusal beyanatlardan ziyade aydınlatıcı açıklamalar bulunarak bu “rahatsızlık” dile getirilmeliydi. Çünkü bu hareket, siyasi bir aktör olarak değil asıl, maneviyatın temelinde yer aldığı bir sosyal hareket olarak Türkiye’de arz-ı endam ediyor. Böyle bir harekete de, kalitesiz muhalefet partilerinin yaptığına benzer bir çıkıştan ziyade, daha dirayetli bir duruş yakışır(dı).
Bir yanda Diyarbakır’da Türkiye tarihinin en önemli olaylarından biri olurken, bunun yerine internet sitesindeki haberlerin yarısından fazlasını dershane gündemiyle meşgul eden Zaman gazetesinin tavrı da, beni hayal kırıklığına uğrattı. Ancak daha fazla üzüldüğüm mevzu, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tavrıyla Zaman gazetesinin tavrının arasında ciddi bir ton farkının bulunuyor olması. Bu da cemaat içerisinde artık kafasına göre takılmaya başlayan bir kitlenin olduğunu gösteriyor gibi.
Az önce yönelttiğim soruyu tekrar ele alalım ve bu kafasına göre takılmaya başladığını düşündüğüm bir kitleyle cevap vermeye çalışalım. Cemaatte bu dediğim kitle, -kendi gözlemlerim de dahil- maalesef gereğinden fazla siyasileşmiş durumda ve kendini artık siyasi bir güç olarak görüyor dersek de yanlış kaçmaz. Ancak bu tecrübeden çok uzak oldukları da aşikar çünkü bunun daha çok manevi değerlere dayalı bir hareket olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu, kendilerini siyasi güç olarak görmeleri ne kadar isabetli olur orasının tartışılması için belirli bir zamanın geçmesi gerek. Lakin onlar adına şahsi temennim, böyle bir hataya düşmeden, maneviyata ve hizmet olgusuna halel gelmeden cemaatin daha sakin bir tavra bürünmesidir. Çünkü en basitinden, Twitter’da bile aşırı sayıda dershane destekçisi “duygusal” hashtaglerin dönüyor olması, cemaat içinde daha önce alışılagelmedik bir tavır olarak değerlendirilebilir.
Umarım bu hareketi yakinen tanıyan, dershane çıkışlı bir öğrenci olarak mevzunun artık iki tarafın daha fazla ayrılmadan kapanmasına şahit oluruz. Benim tek isteğim, hem Başbakan’ın ve AK Parti’nin diğer yetkililerinin hem de Zaman gazetesi, Samanyolu TV gibi medya organlarındaki yetkililerin daha sakin olması ve bu sorunu “mantık” çerçevesi içinde rasyonel bir tavırla tartışabilmeleridir.
Resimler İçin Kaynakça:
http://www.postmedya.com/buyurun-tiraj-denetimine-84831h.htm
http://www.ahaber.com/fetullah-gulen-oldumu-24289
http://www.ulusalkanal.com.tr/images/haberler/son_dakika_hakan_fidana_takipsizlik_h10018.jpg