Emeklemeden Bitirilen Demokrasi: Mısır 2013 Darbesi

misir-darbe-6-ekim-koprusu-مصر

Aslında Ocak 2011’de Mısır halkı için yeni bir sayfa açılmıştı. 30 sene boyunca ülkeyi ABD ve Suudi yardımına mahkum eden, Orta Doğu tarihinde kadim bir geleneğe sahip bir medeniyeti bitirme noktasına getiren ve halktan bihaber şekilde otoritesini sonsuza kadar kuracağını zanneden Hüsnü Mübarek, nihayet yönetimden çekilmiş ve Tahrir’e inen milyonların, sesleri kısılırcasına Kahire’yi çınlattıkları “Hurriyah..!!” nidaları amacına ulaşmıştı.

Sonraki 1 sene içinde askeri yönetimin akabinde Müslüman Kardeşler destekli aday Muhammed Mursi, seçimlerden galibiyetle çıkarak Mısır’da demokratik bir yönetim adına en büyük payeyi temsil etmeye hak kazandı. Cumhurbaşkanlığı süresince ilk yüz gün içerisinde Mısır halkının bütün temel sorunlarını çözeceğinin vaadini veren Mursi, ne yazık ki göreve geldiğinden 1 sene sonrasında bir darbeyle görevden alınıp ev hapsinde tutulacağını, üstelik bunun da kendisinin güvenerek Genelkurmay Başkanlığına atadığı Abdülfettah El Sisi tarafından gerçekleştirileceğinden de habersizdi.

Açıkcası şunu demek de mümkün ve bu kesinlikle haksız bir değerlendirme olmaz: Mursi’nin görevine gelmesindeki süreç, yönetimi adına yaptığı işler ve yetenekli bir siyasetçi olup olmadığı da geniş bir eksende tartışılabilir. Burada bazı arkadaşlarımız Mısır’ın demokrasi adına yeni olduğunu söyleyerekten Mursi’nin biraz daha temiz bir noktaya çekilmesine vesile olabilirler ancak şu durum oldukça hazin ve düşündürücü: Senelerdir yurt dışında oldukça aktif faaliyetler yürüten, ilk kurulduğu zamanlara nazaran daha politik bir kimlik arz eden ve Mısır’da orduyla beraber parçalanmamış tek kurum olan Müslüman Kardeşler’in ne yazık ki Mısır adına kaliteli bir siyaset adamı çıkartamamış olması.

Evet, Müslüman Kardeşler yaklaşık 1 sene öncesindeki seçimlerde nihayet Mısır’da karar alma mekanizmasında direksiyona geçmişti; ancak halkla kısa sürede kurulması gereken uyuma ve Mısır’da şu ana kadar hep üstün bir konumda tutulmuş orduyla varılması gereken uzlaşmaya bir türlü varılamamıştı. Bu da onların aslında Tahrir’e inen halktan yararlanarak yönetime geçtiğinin ve bu yönetimin de meşruiyetinin tartışılması gerektiği konusunda şüpheleri artırdı. Seçime olan düşük katılım ve iktidara gelen Müslüman Kardeşler destekli Hürriyet ve Adalet partisinin ekseriyet kırsal kesimin oyunu kazanması da -bir diğer deyişle, Tahrir’e inen halktan daha farklı bir prototipe sahip kesimin oyunu kazanması- bunların birer kanıtıydı.

Mursi’nin görevi süresince politikaları ve tutarsız siyasetçiliği aslında çok da gizlenebilir cinsten değildi. Nil Nehri’nin kullanım hakkında büyük pay Mısır’da olmasına karşın bu payın kullanımını engelleyecek bir hamle olarak Etiyopya’nın Milenyum Barajı projesine ses seda çıkarmamasının aksine Tahran’da gerçekleşen Güvenlik Zirvesinde İran aleyhine cesur sözler sarfetmesi ancak bir kaç ay sonra o zamannki İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı Kahire’de ağırlaması veya göreve ilk geldiğinde herkesin Cumhurbaşkanı olacağına dair mesajlar vermesine rağmen sonradan alenen Kıptilere karşı yürüttüğü sindirme politikası, Hristiyan & Müslüman cenaze törenlerine yapılan saldırılara dair sesini çıkarmaması, Mısır’ın ana gelir kaynağı olan turizmi bitirecek hamleler yapması ve anayasa konusundaki uzlaşmaz tavrı, halkın sürekli güven duyduğu ve Tahrir’e inen halka endeksli şekilde hareket eden ordunun nihayetinde devreye girmesine sebep oldu.

Peki ya bütün bunlar Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler’in toptan ortadan kaldırılması ve Mısır’ın yeniden bir diktatorya olmasını meşru çıkarır mı?

Kesinlikle hayır.

Hatta halktan bazı kesimlerin şu an darbe oldu diye sevinç kutlamaları yapmasına rağmen ordunun bu müdahelesi, Mısır’da demokrasinin daha başlamadan bile bazı kesimlerin çıkarı uğruna bitirilmesi istendiğinin göstergesi denebilir. Üstelik demokrasi kavramı, adı üstünde, halkın kendini yönetmesi olduğundan ithal edilecek bir şey değildir ve halkın talepleri -şu an Mısır halkı bu yönde olgunlaşmamış olsa bile- baz alınmalıdır. Bu bakımdan, mevcut kötü yönetime rağmen Mısır halkının demokratik talepler isteyecek hale gelmesi ve Müslüman Kardeşlerin sandıkta yenilgiye uğratılması beklenebilirdi. Eminim, bu sonuç da çok daha verimli olurdu. Ancak ordu, görünüşe bakılırsa yine kendisini garanti altına alma adına harekete geçmek için çok uygun bir fırsat buldu ve bitirici hamleyi gerçekleştirdi. Ne yazık ki, şu an sevinen halk bundan bir kaç sene sonra bu sevinçlerini büyük üzüntülere çevirecek günlere şahit olabilir ve Mübarek döneminden daha beter olaylara maruz kalabilir.

Peki ya Müslüman Kardeşler’in geleceği? Zaman Gazetesi köşe yazarı ve Orta Doğu uzmanı Kerim Balcı’nın burada güzel bir önermesi var: Müslüman Kardeşleri sadece sandık demokrasisinden güç aldıkları için eleştirenler Mısır’da yeni tomurcuklanmaya başlamış olan demokrasinin aslında sandıktan ibaret olmasının gayet normal olduğunu unutuyorlar. Haliyle bertaraf edilen Müslüman Kardeşler, Orta Doğu’da hiç istenmeyecek şekilde bir radikalleşme politikasına gidebilir ve geniş taban desteğiyle gelecek yıllarda farklı bir noktadan işlerin yürümesinde rol alabilir. Nitekim daha 1 sene bile geçmeden hemen yok edilmek istenen ve adeta nefret abidesi olarak anılan bir örgütün sandıktan zaferle çıkmasına rağmen ordu tarafından engellenmesi de bu senaryonun çok da uzak olmadığının belirtisi. Burada kısaca şunu demek mümkün, yönetimi hatalarla dolu olsa da Müslüman Kardeşler’in böylesine acele şekilde ve uygunsuzca bitirilmek istenmesi hiçbir hakka ve hukuka sığmaz. Bu, halktan onları destekleyen kesimin de düpedüz yok sayılmasıdır.

Peki ya dış güçlerin bu olaylarda piyonlarını öne sürdüğünü söyleyebilir miyiz? Elbette. Özellikle Suudi Arabistan Kralının, darbenin hemen ertesinde geçici olarak Cumhurbaşkanlığına atanan Adli Mansur’u sıcağı sıcağına tebrik etmesini ve Suudi Arabistan’a tamamen ters bir eksende politika güden Suriye’de Esed rejiminin de bir İslami siyasi hareket örgütü olarak “Müslüman Kardeşlerin çöküşünü” büyük bir memnuniyetle izlediğini belirten açıklamaları, karışıklık arz etmesi bakımından aslında bu konuların başka bir yazıda daha rahat şekilde ele alınması gerektiğinin göstergesi.

Umarız demokrasi Mısır’da hiç başlamadan biterek daha beter sonuçlar doğurmaz. Demokrasi’nin en iyi yönetim biçimi olmadığını düşünenler ise, Mısır’ı bu konuda kesinlikle -en azından şu anki halinden dolayı- ayrı tutmalıdırlar.

Leave a Reply