Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için şükranlarımızı sunuyoruz. 2015 Genel seçimleri öncesi çıktığımız bu yolda vereceğiniz bilgiler, biz üniversite gençleri için aydınlatıcı nitelikte olacaktır.
Enes Ayaşlı: Akademisyen kimliğinizin üstüne siyasetçi gömleği giymiş, kıymetli bir insansınız. Peki, bu gömleği giyiş sürecinizden kısaca bahseder misiniz? Siyasete atılmanızdaki etkenler nelerdi?
Zühal Topcu: Üniversitede öğretim üyesi olmamın direkt olarak siyasete girmemde çok büyük katkısı olmuştur. Gençlerle 30 yıla yakın aynı ortamlarda bulundum. Özellikle Türkiye’nin geleceği olarak gördüğümüz bu gençlerin içinde bulundukları sorunları daha yakından görme imkânım oldu. Bu sorunların ekonomik, sosyal ve psikolojik vs. olduğuna bizzat şahitlik ettim. Bunun için gençliğin sahip olduğu bu sorunlara yıllardır çözüm üretilemediği gibi, sorunların katlanarak devam ettiğini görünce, siyasete girme kararı aldım. Ve gençliği yakından tanıyan biri olarak gençliğin içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretebilmek amacıyla buradayım.
E.A.: Son 4 yıllık süreçte meclisin havasını soludunuz. Parlamentoda yer almış biri olarak, siyaset ve demokrasi anlayışımız hakkında neler söyleyebilirsiniz? Eksiklerimiz, hatalarımız nelerdir?
Z.T.: Toplumların bir arada yaşama kültürünün en önemli dayanağı demokrasidir. AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde demokrasi kavramının ne kadar içinin boşaltıldığını gördük. Çünkü demokratik davranışlar, demokrasi kavramının zihinsel inancıyla paralel gitmesini gerektirir. Ayrıca siyasetin başarılı olabilmesi için de demokrasinin içselleştirilmesi şarttır. Ancak, özellikle mecliste geçirdiğimiz 4 yıllık dönem boyunca AKP siyasetinin, demokrasinin gerçek anlamına sıcak bakmadığını gördük. Onlar için demokrasi AKP Genel Başkanının ağzından çıkacak cümlelerdir.
Onlar için demokrasi, “çoğulcu” değil, “çoğunlukçu” demokrasidir; adeta “parmak çoğunluğu demokrasisi”dir. Onlar için demokrasi, daha kanun teklifi sunulmadan, “Sorumsuz Cumhurbaşkanı”nın “O konuyu arkadaşlar haftaya Meclise getirecekler” diyebildiği “Kaçaksaraydan kumandalı demokrasi”dir.
Oysa bizim için demokrasi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti için, Türk Milleti ile beraber olmaktır. Bizim için demokrasi sadece çoğunluğun değil, “öteki”lerin de haklarını savunmak ve bunun için uygun ortamı oluşturmaktır. Bizim için demokrasi, “hepimiz için demokrasi”dir.
E.A.: Asıl röportaj konumuza, 2015 Genel Seçimlerine gelmek istiyorum. Şahsınızın ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçimlerden beklentileri nelerdir? Parti yüzde kaçlık bir başarı hedefliyor?
Z.T.: Haziran ayında yapılacak seçimler Türkiye’nin kader seçimidir. Türkiye bir yol ayrımındadır. Türk milleti demokrasi ile tiranlık arasında seçim yapacaktır.
Biz milletin uyanacağını ve bu gidişe bir son vereceğine inanıyoruz. Ülkeyi 12 yıldır soyup soğana çeviren, yolsuzluk ve rüşvet bataklığında saplanmasına neden olan AKP iktidarına gerekli dersi vereceğini düşünüyoruz.
Bunu anlayan AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, iktidarı kaybetmemek için her yolu denediğini görüyoruz.
Parlamenter demokrasinin bütün kural ve kaideleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ayaklar altına alınmaktadır.
Tarafsız olacağına ‘namusu ve şerefi üzerine’ yemin eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, meydan meydan gezerek AKP’ye oy istemektedir.
Seçimlerin ana gündem maddesinin başkanlık sistemi olduğunu söyleyerek, adeta AKP’nin seçim beyannamesini yazmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Eylül’ün darbeci paşası Kenan Evren’e özenmiştir. Evren’in meydan meydan gezerek Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne oy istediği gibi, o da AKP’ye oy istemektedir.
Ancak bütün bunların ters tepeceğini düşünüyoruz. O zaman darbecilerin istediği olmamış, halk MDP’yi değil, ANAP’ı iktidara taşımıştı. Haziran seçimlerinde de Türk Milleti AKP’ye sandıkta tokatı indirecektir.
MHP olarak yerel seçimlerde aldığımız oyun üzerinde bir oy alacağımızdan kuşkumuz yok. Kırşehir’de gerçekleştirdiğimiz miting de bunun işaretlerini vermiştir. Halk, AKP’den kurtulmak istiyor. Umut olarak ise MHP’yi görüyor.
E.A.: 2015 Genel seçimleri sürecinde AKP ve HDP’nin çözüm süreci üzerindeki rolleri tartışılıyor ve tartışılmaya da devam edecek gibi gözüküyor. Peki, siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisi, kendisini çözüm sürecinin neresinde konumlandırabilir?
Z.T.: Çözüm süreci ifadesi iktidarın nitelendirmesidir. Bize göre ortada bir çözüm yok, çözülme var. Devlet otoritesi bölgeden çekilmiş, terör örgütü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da alan hâkimiyeti sağlamıştır.
Şırnak’ta PKK’nın sözde gençlik yapılanması silahlı yürüyüş yapıyor. Bebek katilinin serbest bırakılmasına yönelik sloganlar atıyor. PKK, sözde bölge mahkemeler kurup sözde hakimler atıyor. Özerklik için pilot bölge olarak belirlenen Silopi ve Cizre’de terörist çadırları sözde karakol görevi görüyor.
Anlaşılan, çözülme süreciyle birlikte, AKP Hükümeti, Doğu ve Güneydoğu’da asayiş hizmetlerini yazılı olmayan bir mutabakatla PKK’ya devretmiştir. AKP, devleti geri çekmekte, boşalttığı alanı hainlere bırakmaktadır. Cizre’de PKK’lı hainlerle uğraşmak yerine, polislerle mücadele eden, paralel ezberiyle emniyeti baskılayan ve elini kolunu bağlayan Hükümet, alenen suç işlemekte, vatana ihanet etmektedir. Terörist başıyla yapılan müzakerelerin kazananı PKK olmuştur. Biz terör örgütü mensuplarıyla masaya oturmayız. Kamu otoritesinin tesisi için iktidar gibi terör örgütünden yardım istemeyiz. AKP’nin bölünme ortakları PKK-HDP-PYD’de itibar etmeyiz.
Çözüm diyerek bin yıllık kardeşlik hukukunu bozdurmayız. Bölgede devletin varlığını tesis ederiz. Ülkede kardeşliği sağlarız.
E.A.: Kamuoyunu meşgul eden bir başka konu üzerinde de görüşlerinize başvurmak istiyoruz: Başkanlık sistemi. Ülkemiz adına bu sistemin ne derece yararlı ya da zararalı olacağını düşünüyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu konudaki bakış açısı nedir?
Z.T.: Türkiye’de parlamenter demokrasi ile ilgili ilk çalışmalar, Osmanlı Devleti’nin 1877’de açılan ilk parlamentosu ile başlamış ve TBMM’ye kadar önemli deneyimler elde edilmiştir. Bu tecrübelerden elde edilen birikimler ışığında çok partili hayatın; milletimizin örf ve adetlerine, inançlarına en uygun sistem olduğu söylenebilir. Nitekim Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk de Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü şartlarının bir yansıması olan Meclis hükûmeti sisteminden, yasama yürütme ve yargı erklerinin birbirinden ayrıldığı demokratik parlamenter modele geçilmesi için çaba sarf etmiştir.
Atatürk, demokratik parlamenter sistemi bilerek ve isteyerek hayata geçirmeye gayret etmiştir. Gücünün zirvesinde ve halkın da desteği arkasında olmasına rağmen, asla totaliter bir rejim kurmaya heves etmemiştir. Milletimizin refah ve mutluluğunun, toplumsal bütünlüğün sağlanması ve üniter yapının korunması için daima, erdemlerini iyi bildiği parlamenter demokratik düzeni tercih etmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği başkanlık değil tek adamlıktır. Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı görevinin gerektirdiği tarafsızlığı bir tarafa bırakıp siyasi partilere laf yetiştirmeyi sürdürmekte ve AKP adına oy istemektedir. Başkanlık modeli konusunda içini kemiren çılgınca ihtiras, onu sürekli yanlışa sevk etmektedir.
İktidar bunun için yapmayacağı şey, vermeyeceği taviz yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’de yerleşik rejimi değiştirmek için çaba göstermeye başlamış ve hemen kendisiyle organik bağı bulunan sözde entelektüel birikimli insanlar ve kendisine bağlı medya algı yönetimi ile alt yapı oluşturmaya başlamıştır. Düne kadar iktidar partisinde veya bürokraside parlamenter sistemi savunanlar bugün Erdoğan korkusundan başkanlık sistemi taraftarı kesilmişlerdir.
ABD’de veya başka ülkelerde başkanlık sisteminin olması, Türkiye’de de olması gerekiyor anlamına gelmez. Parlamenter sistemin hiçbir kuralına uymayan, anayasayı açıkça ihlal eden Erdoğan başkan olduğu bir ülke Esad’ın Suriyesi’nden veya Saddam’ın Irak’ın bir farkı kalmaz.
Başkanlık sistemi, Erdoğan’ın PKK terör örgütüyle kurduğu al-ver sürecinin bir pazarlık maddesidir. Erdoğan başkanlık karşılığında, terör örgütüne federasyon vaadinde bulunmuştur. Bunun yanı sıra Terörist başına ev hapsi, PKK’lılara af bu paketin içerisinde yer almaktadır.
Biz parlamenter sistemden yanayız. AKP’nin gündeme getirdiği başkanlık sistemi ülkeyi bölme projesidir. Tek adam rejimi kurma planıdır. Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinden 3. Dünya ülkeleri seviyesine indirme projesidir. Erdoğan’ın ülkeyi Kuzey Kore’ye çevirme hesabıdır. Başkanlıkla ilgili çizilen resim dünyada bir ülkenin başkanlık sistemiyle benzerlik gösteriyor. O da; Kuzey Kore Devlet Başkanlığı. Cumhurbaşkanına bizim tavsiyemiz hayallerini, Kaçak Sarayında Tarkan filmlerindeki gibi kıyafetler giydirilmiş kişileri merdivenlere dizerek ya da müsamere oynatarak doyuma ulaştırmasıdır.
E.A.: Son olarak, önümüzdeki seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy verecek ve vermesini istediğiniz insanlara Gazete Bilkent aracılığıyla neler söylemek istersiniz?
Z.T.: Türkiye, zor bir döneme giriyor. Bir taraftan milletin birliği vatanın bütünlüğü üzerinden terör örgütü PKK ile pazarlık masalarına oturuluyor. Diğer taraftan Türk devleti tarihinde görülmemiş bir şekilde bölgesi ve dünyada yalnızlaşma tehlikesi ile karşı karşıya. İktidardaki kadro kendi heva ve hevesleri hayata geçirmek, yolsuzluk ve hırsızlıklarını örtebilmek için ülkeyi uçurumun eşiğine getirmiş durumda. 7 Haziran seçimleri Türkiye’yi kıyısına geldiği uçurumdan kurtarmak, diktatörlük heveslilerine dersini vermek, hukukta, ekonomide, sosyal hayatta restorasyonu sağlamak için hayati bir fırsat. Ben inanıyorum ki Ülkücüler, Türk milliyetçileri, önce vatan diyen, vatanın birliği ve bütünlüğünü her şeyin üstünde tutan, daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun sağduyulu insanımız bu fırsatı iyi değerlendirecek, MHP’yi iktidara taşıyacaktır. Bugün Türkiye’yi içinde bulunduğu badireden kurtaracak yegane parti MHP, yegane kadro Türk milliyetçileridir. 12 yıldır AKP’nin uygulamalarından mağdur olanlar, ülkenin gittiği istikametten kaygı duyan seçmenlerden isteğimiz sandığa gidip oylarını 3 hilal için kullanmaları ve kullandıkları oylara da sahip çıkmalarıdır. Trafolara girecek ‘hırsız kedilere’ karşı da uyanık olmalarıdır.
E.A.: Şahsım ve Gazete Bilkent adına yeniden şükranlarımı sunuyorum.
Z.T.: Ben de sizlere teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.