Daha doğmasına aylar kala merak saldı aileyi. Babası oğlunun adını belirlemişti bile. Tutacağı takım da belliydi elbet. Beraber maçlara gidilecekti.

Doğdu Altın Çocuk. Başı göründü doktorun ellerinde önce. Doktor havaya kaldırdığında gördüğü pipi anneye tasvir edilemez bir yüz ifadesi verdi. Mutluluk, rahatlama ve belki daha binlercesi…

Ne de olsa “erkek evlat vermiş” bir kadındı. Kaynana dahi belli bir süre onu sevecek, kocası dayaktan bir süre de olsa esirgeyecekti.

Herkese gösterildi pipisi altın çocuğun. Belli bir yaşa gelene dek evde çıplak gezmesi serbestti.

Beğendiği her oyuncak araba ve süper kahraman alındı ona. Kırdığında korktu önce. Gelen cevapla rahatladı: Olsun aslan oğlum, yenisini alırız. Feda olsun!”

Öğretmenleri velisini çağırdı hep haylazlıklarından. Hocalar da abartıyordu gerçi. Erkek çocuktu bu, çiçek gibi oturacak değildi ya!

Çantayı bir kenara attığı gibi mahalle maçına dahil olurdu. Bir ihtiyacı falan olursa evdeki kız kardeşine seslenirdi, balkondan atsın diye. Yorgun argın gelirdi eve. Üst baş toz.

“Kızım, abinin ayakkabılarını sil de öyle al. Temiz bişeyler ver abine.”

Sofraya ilk babası ve o otururdu. Bir tabakla doymazdı ama yıllar var bir kere ikinci tabağı kendi koymadı.

Sünnet oldu. Başına taç taktılar, eline asa verdiler. Herkes kutluyor, altın takıyordu. Adam oldu Altın Çocuk.

Aynı okula giden kız kardeşi de artık ona emanetti. Mutlaka okul kapısında kardeşini bekler, “yürü kız, doğru eve!” dedikten sonra katılırdı kankalarına.

Sevgilisi de oldu tabii, erkek adam sonuçta. O sebepten parasız da gezdirilmezdi.

Bacısına yaklaşanları okul çıkışı bekledi hep. Arkadaşları ile dövdüler. Eve gelince kardeşine “O sümsüğü dövdük bir güzel. Bir daha görmeyeyim kimseyi yanında!” diye de ekledi.

Delikanlılığı biraz zor da geçse çok büyük falsosu olmadı. Öyle küpe falan takmadı. Hiç ‘karı’ gibi giyinmedi. Cins cins işlere girmedi yani. Oturuşu-kalkışı, üstü-başı ‘adam’ gibiydi hep.

Askere gitti omuzlarda. En büyük ve en şanlıydı. Erkekliğe giden yolda son aşamaydı askerlik.

Döndü. Bir süre dokunmadı kimse. “İş bul” falan da denmezdi hemen. Daha yeni gelmişti çocuk. Arkadaşları ile efkar dağıttılar. Olmadık saatlerde sarhoş geldi eve ama ses edilmedi. Kolay değil onca ay dağda bayırdaydı oğlan. Hovardalığa gitmişti belki. Koskoca adama sorulmazdı “neredeydin?” diye.

Mahalle esnafına dönüş ziyaretleri yaparken kız kardeşinin bir çocuk ile gizliden görüştüğünü öğrendi. Buldu çocuğu, konuştu başta ‘insan gibi’: “Niyetin ciddi ise al ananı babanı gel, yoksa dolaşma kızın etrafındadedi. Öyle gevşek, geniş aile değillerdi. Mahalleli ne derdi sonra.

Politikayı gündem üzerinden takip ederdi. İnternetle pek arası yoktu. ‘En seksi futbolcu eşleri’ gibi haberlere kuzeni tıklar, ‘Tecavüzü kaydedip YouTube’a yüklediler’ gibi haberlere “memleket ne hale geldi arkadaş“ demek için arada bakardı.

Gezi parkı protestolarına mesafeliydi. CIA de Mossad da olabilirdi işin içinde. Zaten bu memleket ne zaman nefes alacak olsa birileri mani olurdu.

Başbakandan pek hazetmezdi belki ama kızlı erkekli ev çıkışına destek verdi. Şehirdeki üniversite öğrencilerine gıcık olurdu o hususta zaten. Olur muydu canım öyle şey. Hem bak en çağdaş, başbakan düşmanı babalar bile konu kızları oldu mu ses edemiyorlardı. En çağdaşının bile gelenek göreğine bağlı olduğu bir toplumduk biz. O kadar da değildi.

Özetle Altın Çocuk; bayram seyran nedir bilen, vatanına milletine bağlı, askerine polisine yanlışı olmayan, askerlik anısı bol, hiçbir şey olmasa ‘adam’ olmuş bir insan evladı idi.

Yukarıdaki hikaye Altın Çocuk Suphi‘ye ait. Suphi Mersinli, yirmialtı yaşında, evli, henüz birkaç haftalık dolmuş şoförü.

Bir sonraki başka bir hikayeye sahip Bursalı avukat, İzmirli öğrenci, Diyarbakırlı doktor, Sinoplu esnaf olacak belki kim bilir. Bu topraklardaki altın çocukların net sayısını, ne iş yaptıklarını, ne zaman nerede olacaklarını kim söyleyebilir?

Leave a Reply

1 comment

  1. Ali Yağız Baltacı

    Cinayet gerçekleştiği ilk andan itibaren hep söylediğim bir şey var. Cümle alem Suphi’ye nefretini kusuyor ve onu canavarlaştırıyor. Sanki Suphi bizim toplumumuzun içine gökten zembille inmiş bir canavar, bir şeytan. Onun aslında sandığımız kadar marjinal olmadığını, her gün, her herde onun Özgecan’a yaptığının aynısını veya bir kısmını yapabilecek potansiyeli taşıyan zihniyete ve potansiyele sahip “altın çocuklar” olduğunu düşünüyordum. Ancak durumun hassasiyetine binaen bunu alenen ifade etmekten kaçınıyordum. “Ne yani sen böyle bir caniiyi, seni böyle bir katili normalize mi ediyosun?” tepkilerinden korkuyordum.

    Allah razı olsun sen biraz farklı, biraz dolaylı yoldan da olsa bu yazında benim hissettiklerimi ifade etmişsin. Suphi denilen altın çocuk sadece ama sadece hastalıklı zihniyetini, doğduğundan beri maruz kaldığı yanlış yetişmesini, kendini ifade edememe sorununu, dizginleme kabiliyetine sahip olmadığı hormonel duygularını ortaya koymuş oldu bu cinayet ile.

    Tarsus- Mersin istikametinde ilerlerken, araçta tek başına kalmış, nefsini okşayan bir kadın gördü. Kendi mentalitesi ve zihin kapasitesine sahip milyonlarca yurdum erkeğinden kendini farklı gösterecek adımı attı… Yani düşüncelerini eyleme geçirdi… Hepsi bu kadar..

    Caanım Özgecan teslim olmayıp direnince de bunu hazmedemeyip zarar verme/ öldürme yolunu seçti. Öldürünce de yok ederek bu işten sıyrılmaya çalıştı.

    Senin yazında gayet güzel bir şekilde özetlediğin gibi altın çocuk Suphi marjinal filan değil. Mentalitesini eyleme dönüştürmüş olmasıyla sapıklıktan caniliğe, katilliğe adım attı ve bu açıdan canavarlaştı / tüm kötülüklerin merkezi ilan edildi.

    Oysa Suphi’ye bugün idam edilsin/ hapishanede öldürülsün/ canavar şeklinde kin kusanların bir kısmı kendi yaptıkları esprilere, yoldan geçen kadınlara ettikleri küfürlere, kullandıkları ifadelerin ve zihniyetlerinin derinine odaklansalar Suphi’den tek farklarının Özgecan’ı yalnız yakaladıkları zaman tecavüze kalkışmayıp, hormonlarını dizginlemeyi başarmış olmaktan/ zihniyeti eyleme geçirmemekten öte olmadığını anlarlar.

    Özgecan tüm kadınlar için, tüm erkekler için bir uyanış oldu. Ve bu uyanış Suphi’yi canavarlaştırmak ile sona erecek bir uyanış değil. Tüm insanların, tüm erkeklerin kendilerini ve mentalitelerini hesaba çekmelerini gerektiren bir uyanış.

    Kalemine sağlık kardeşim.