Belli ki baş yaracak.
Ülke olarak beklediğimiz, heyecanından nefeslerimizi tuttuğumuz tarihimizin en önemli açıklamalarından biri dün yapıldı. Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmesinden ötürü imza başbakanlık makamını bırakıyor. Başka bir deyişle, Erdoğan artık ülke ile ilgili kararlarının altına imza atamayacak. Dün akşam saatlerinde de Erdoğan’ın ülke ile ilgili kararlarının altında imzası olacak isim AKP genel merkezinde düzenlenen toplantıyla açıklandı. Erdoğan’ın ağzından Ahmet Davutoğlu ismi düştü.
Davutoğlu’nu nereden tanıyoruz? Davutoğlu’nu en çok Reyhanlı’da patlayan dış politikadan tanıyoruz.
Tanıyoruz ama çok az daha tanıyalım. Konya milletvekili. AKP iktidarının 5 yıldan uzun süredir dışişleri bakanlığını sürdürüyor. Bu süreçte AKP’nin komşularla sıfır sorun politikasının ete kemiğe büründürmeye çalıştı. Elbette iktidarın sıfırlama konusundaki başarısızlığı burada da vuku buldu, sıfırlayamadı. Olsun. Olur öyle. Bombalı saldırılarda ölmek zaten Suriye sınırına yakın kentlerde yaşayan insanlarımızın fıtratında var. İnsan dediğin ölür zaten. Ne olacak? Davutoğlu aynı zamanda iyi bir aile babası olarak biliniyor. Dört çocuk babası olarak en az üç sınırının üstündeki yerini korumuş görünüyor. İngilizce, Almanca ve Arapça biliyor. Ama bunun konumuzla zaten alakası yok. Sonuçta tercüman değil başbakan arıyoruz. Öyle değil mi?
Neden Davutoğlu?
AKP (veya Erdoğan demek daha doğru olursa, ki olur, Erdoğan) Davutoğlu’nu genel başkan ve başbakan olarak sunduğunda aslında şunu söylemiş oluyor: “Biz dış politikada Davutoğlu çizgisinin arkasında duruyoruz.” Genel eleştiri kaynağı olarak da şu soru geliyor: “AKP neden bir başarısızlığın arkasında duruyor?” Doğru da bir soru. Kazanma hırsıyla yanıp tutuşan yürekler nasıl hazmediyor başarısızlığı? Cevabı, Davutoğlu’nun bakanlığı süresinde saklı. AKP Davutoğlu’na, dış politikanın sallantıda olduğu günlerde bile destek vermişti zaten. “Neden Davutoğlu?” sorusuna ilk cevap da aynı yerde saklı. Erdoğan ve AKP, eğer ortadaki kötü bir işse iş ortağı, eğer bir suçsa suç ortağı. İşte bu yüzden Davutoğlu.
Başka bir sebep dün Erdoğan’ın ağzından çıktı. Erdoğan Davutoğlu’nu yeni başbakan olarak tanıtırken Davutoğlu’nun adaylığında “paralel yapı”yla mücadelesinin ciddi bir sebep olduğunu belirtti. Bunun açıklaması şu: “AKP iktidarının bugün verdiği (ve yakın zamanda ve kesin bir zaferle bitmesi pek muhtemel gözükmeyen) savaş tüm hızıyla devam etmeli. Bu bir gerekliliktir.” Bu gereklilik yüzünden de Davutoğlu.
Neden Davutoğlu sorusuna en net cevabı ise konuşması sırasında bizzat Davutoğlu verdi. Konuşması boyunca Erdoğan konusunda gayet açık bir önderlik imajı olşturmaya çalıştı ve onun genel başkan olmasa bile partinin önderi olacağını belirtti. Bu da çoğu insanın endişesini ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı niyetini doğrular nitelikte bir hareketti. Bu konuşmada Davutoğlu, Erdoğan’ın parti üzerindeki gücünün bitmeyeceğini net bir şekilde dile getirmiş oldu. Yani Davutoğlu’nun seçilmesinde en önemli neden, Erdoğan’a onun cumhurbaşkanlığı süresi boyunca kendisini tâbi kılınacak, daha doğrusu onun yokluğunda koltuğa vekalet edecek bir siyasi aktör olacağının belli olması.
Neden Gül değil?
Hatta daha net sormak gerekirse “Neden Abdullah Gül kardeşiniz değil?” Bu soru Hayrunisa Gül dahil pek çok kişinin kafasını karıştıran bir soru aslına bakılırsa. Erdoğan neden bu hareketi beraber kurduğu kardeşine bu görevi layık göremedi? Bu konu Erdoğan’ın istediği AKP imajıyla yakından ilgili. Erdoğan dünkü konuşmasında açıkça belirttiği üzere düşmanlarını ezen bunu yaparken de şahsının otoritesine bağlı kalan bir AKP arıyor. Aradığı AKP’nin Gül liderliğinde oluşturulamayacağını çok iyi biliyor. Gezi sürecinde Erdoğan’ın almadığı bir mesajı alması, yakın tarihte internet yasaklarına çok göstermelik de olsa karşı durması gibi çeşitli olaylar neticesinde Gül’ün Erdoğan’ın amaçlarına sorgusuz bir rızayla hizmet etmeyeceği belliydi. Bu olayların yanında Erdoğan’ın belirttiği paralel yapıya karşı mücadele hususunda Erdoğan ve Gül’ün fikirlerinin uyuşmadığı da çok vurgulanmasa da bir gerçek. Gül’ün bir çok konuda ılımlı mesajlarının kendi otoritesiyle çelişmesini istemedi Erdoğan. Bu açık.
Gül’ün aday olmamasını ve Davutoğlu’nun olmasını gerektiren tüm bu etkenler (Erdoğan’a bağlılık yemini etmiş bir yönetici kadro ihtiyacı, iktidar kaybına karşı yarış değil savaş verilmesi gereği gibi hususlar) “Yeni Türkiye” okuması yaparken göz önünde bulundurmamız gereken yeni hükümetin başında kimin duracağı sorusunu önemli bir hale getirmişti. AKP’nin ılımlı bir siyasete yaklaşımı da bu cevapta saklı olacaktı. Cevabımızı da, içinde saklı yaklaşımı da bulduğumuza göre dağılabiliriz. Ama diyeceğim o ki ne bu yaklaşım ne de cevap gelecek günler için pek hayırlı gözükmüyor. Yine de bakalım bakan kadrosu nasıl oluşturulacak. Süleyman Şah fatihi yeni bakan kadrosunda oturacak mı? Ali Babacan kalacak mı? Birileri Ice Bucket Challenge’da İdris Naim Şahin’e meydan okuyacak mı? Bu soruların cevaplarını önümüzdeki süreçte göreceğiz.