Bildiğiniz gibi geçen aylarda uzun menzilli füze sistemleri alımı için açılan ihaleden CPMIEC isimli Çinli firma birinci çıkmıştı.Maliyetin düşüklüğü ve rakiplerine göre daha erken teslim tarihine sahip olmasından ziyade, savunma teknolojilerinin transferine yani yerel savunma sistemlerinin üretimine olanak tanıması nedeniyle Çinli firmanın teklifi öne çıkmıştı.Ancak, NATO üyesi bir ülkenin müttefik ülkelerden değil de Çin’den ürün alma kararı ortalığı karıştırmıştı.Özellikle ABD ‘ de birçok gazetede Türkiye ile ilişkilerin gözden geçirilmesi gerektiği hakkında yazılar yayımlanmıştı.Bu konu tam anlamıyla bir çözüme kavuşamamışken şimdi de Japon Mitsubishi ile imzalanması planlanan nükleer enerji santrali antlaşmasında bir sorun çıktı.Sorun; antlaşmada yer alan ve ülkemize uranyum zenginleştirme ve plütonyum çıkarma izni veren maddenin nükleer silahlanma endişelerini kuvvetlendirmiş olması.Bu maddeler nükleer enerji santrallerinde yakıt maddesi olarak kullanılabilmesinin yanı sıra, belirli bir yoğunluğa ulaştığında nükleer silah görevi de görebiliyor.Japon firma , Japonya’nın kendi içindeki muhalif seslerin neticesinde antlaşmayı imzalamayabilir.
Çin firmasının uzun menzilli füze ihalesinden birinci çıkması başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerde büyük tedirginlik yaratmıştı.NATO üyesi devletlerce, NATO antlaşmasının beşinci maddesinde yer alan kollektif savunma fikrine aykırı olduğu, Çin sisteminin NATO savunma sistemine entegre edilmesinin askeri açıdan tehlikeli olduğu savunuluyor.Bu şekilde kritik bilgi ve kodlara üye olmayan devletlerce ulaşılabilineceği düşünülüyor.Bazı üye devletlerce Türkiye ‘nin Çin sistemini alması durumunda NATO ‘nun radarlarını, AWACKS ve Link16 gibi savunma sistemlerini kullanamaması gerektiği belirtildi.Elbette ki böyle bir durumda, Türkiye ‘nin askeri savunmasında bir boşluk doğacaktır.Oysa ki NATO üyesi olup, Rusya ya da başka üye olmayan devletlerden askeri sistemler almış, Yunanistan başta olmak üzere birçok üye devlet bulunuyor.Türkiye ‘nin birlik dışından alışveriş etmesinde ortaya çıkan sorunla başka hiçbir üye devlet karşılaşmadı, sanmıyorum ki hiçbiri savunma sistemlerinin kullanımından ihrac edilebileceği gibi bir duyum almadı.Ama nedense konu Türkiye olunca işler karıştı… Diğer yandan nükleer silahlanmaya karşı o kadar mütabakat mevcutken, nükleer silahlarının varlığı bilinen ve ondan da geçtim nükleer enerji santrallerine dolayısıyla nükleer maddelerin zenginleştirilmesi iznine sahip birçok devlet varken neden Türkiye bu hakların hiçbirine sahip olamıyor?
Olması gerektiği gibi, ülke çıkarları savunularak kararlar veriliyor ve sırf müttefiklerimiz arzu etmedi diye ya da Dünya ‘da örnekleri mevcutken her hangi bir temele dayandırılamayacak uç endişelerle ülkemiz özgürce bir alışveriş bile yapamaz hale getiriliyor.Kağıt üzerinde bütün devletler eşitken birileri neler neler yapıyor, birileri sesini bile çıkartamıyor, nerede kaldı devletler arası eşitlik?…Biliniz ki aziz dostlar Türkiye , Dünya barışı için birçoğundan daha az zararlıdır…
KAYNAKÇA
abc - cba
Eşitlik açısından, ilginç bir nokta üzerinde durmuşsunuz.
Ülkemizi savunma refleksi ile, hissiyat ile hareket etmişsiniz.
Ülkemizi savunmak hissi pek sık rastlanmıyor.
Çok mutluluk verici.
Türkiyenin çıkarı analizini daha iyi yapmalıyız.
Mesela asıl çıkarımız bunları kendimizin yapmasından geçer.
Milletin eskilerini kullanmaktan yorulmuş olmalıyız.
Japonya zaten ABD’dir. Ayrı düşünülemez.
Herşeyi bilmek mümkün değil.
Ancak, sanırım kaynakça da, asistanların, özellikle doktora da ilerlemiş, konuya yakın hocaların, yardımcı doçentlerin, hocaların etkilerini görmemiz daha doğru olur gibi. Günlük kaynaklara itibar etmeyiniz.
WSJ 1 yazı yazıyor, 5 hafta orada duruyor. Yazıyı çabuk yazmak için bir sebeb yok. Sindire, sindire, merak ede ede yazın…
Sevgiler sunuyor, başarılar diliyorum…