“Düzen, denge, insicam” birbirinin benzeri ve birbirlerini tamamlayan üç ayrı kelime ; bir cümle içerisinde kullanıldığı zaman daha da anlamlı olabilecektir.
Küçük bir ölçekte bir birim aile düzeninde başta evin babası, sonra annesi ,sonra da çocukları aynı doğruları, normları ve aynı davranış düzlemini benimsemelidirler. Bu davranış düzlemi , ev davranış düzlemi olmalıdır. Evin annesi veya babası büyük bir holdingin patronu dahi olsa kendi evine şirket patronluğu davranış düzlemini taşıyamazlar.
Anne eşinin destekçisi, çocuklarına şefkat kucağı ve ahlak öğretmeni, evin babası ise; annenin en önemli yardımcısı, ahlak öğretmenidir… Çünkü “elhadimül ümmeti, esseyidun” sözü bizim rehberimizdir. ( ümmetin hizmetkarı , ümmetin efendisidir hadisi şerifi )
Herkes kendi rol bölüşümündeki rolünü yaparsa o evin sinerjisi de mutluluğu da huzuru da tam olur.
Evin hem annesi hem de babası evin gelirini sağlayan, katma değer sağlayan kişileri olmalarına rağmen; o evin tüm imkanlarının ,avantajlarının büyük kısmını, kendilerinin görmeleri hatalıdır. Yani ben kazandım o halde pastanın da büyük kısmı benim ağzıma layıktır, demeleri hiç de uygun değildir.
Yani… Ailenin “düzeni ,dengesi ,insicamı” aile fertlerinin özelikle de babasının ve annesinin yaptıkları fedakarlıkları ile orantılıdır.
Gelelim küçük birim aile ölçeğinden büyük devlet ölçeğine;
Devlet; Bir piramit misali tepeden tabana kadar sırası ile tüm organları, kurumları, sivil toplumu, grupları ve kişileri ile bir bütündür her biri bir diğerinin mütemmim cüzüdür.
Asıl şeyle mütemmim cüzü arasındaki ilişki, bağlılık yalnız fiziki değil, üstelik de fonksiyoneldir.
Devlet sırası ile yasama, yürütme, yargı organları ile; kurumları ve kişileri ile bir uyum içerisinde hareket etmelidir.
Devletin üç temel organı yasama, yürütme ve yargı… Her biri birbirini denetleyen ve tamamlayan konumunu hiçbir zaman yitirmemelidir. Ama bu birbirlerini denetliyor olmaları birbirlerinin hasmı değil eşdeş bir paydaşı konumunda dizayn edilmelidir .
Devletin kurumları, kişileri, sivil toplumu ve grupları devletin zaaflı yanı gibi yani yumuşak karnı konumunda olmamalıdır.
Her ne kadar devlette süreklilik var denilse de devletteki yetkili konumundaki kişiler geçmiş zamanlarda bazı yanlışlar yapmış olsalar da mağdur ve mazlum durumundaki kişiler sürekli olarak devlete karşı; mazeretim var asabiyim ben modunda olursa, devlet de benim tek evladım siz değilsiniz ki; ben tüm evlatlarıma eşit ve adil olma durumundayım, diyebilecektir.
Şimdiye kadar telmizli söylemeye çalıştığım bu hususları daha vazıh daha berrak bir hale getirmeye çalışacağım.
Türkiye Aleviliği babadan oğula miras yoluyla geçen bir husustur. Babası alevi olmayanın alevi olması mümkün değildir gibi bir genel algı var.
Alevi kardeşlerimiz Dersim meselesinin sünnilerce sık sık kendi önlerine sunulmasından rahatsızdır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Alevi ve Kürt olmasını sanki kendi zaafı, yumuşak karnı gibi göstererek CHP’ yi köşeye sıkıştırmaya kalkışması alevi kardeşlerimizce samimiyetsiz bulunuyor.
İttihatçıların Kürtlere ve Ermenilere, eski Milli Şef CHP’ sinin Alevilere reva gördükleri muamelelerden dolayı 1938-1939’un sorumlularına, eski ittihatçılara, Kürtlere ve Ermenilere yaptığı muameleden dolayı mezardan çıkartıp hesap sorulamayacağına göre, bugünün CHP si de hükümet de yani her iki tarafta bu işten dolayı birbirlerini suçlamaktan vazgeçsinler. Çünkü ikisinin de bu günahlarda direkt olarak bir vebali yoktur.
Ancak şu gerçeği de göz ardı edemeyiz…
Bu hükümetimizin sürekli çalıştaylar yapıp devletin üst yetkililerinin biz sizin acılarınızı paylaşıyoruz, sizin bu toplum tarafından ötekileştirmenizden çok üzülüyoruz ve devlet adına özür diliyoruz siz de bize yardımcı olun da artık bu kırgınlığı bitirelim… Sözüne de alevi cemaatinin, müspet bir yaklaşım içerisinde bulunarak ; 74 – 75 yıllık bu kırgınlığın bitmesi için ellerinden gelen yaklaşımı göstermesi lazımdır..
Alevi Cemaatinin kendi içerilerinde tek bir ses olarak, yekpare ve homojen bir görüntü vermeleri, ne istediklerini tam ve berrak bir biçimde ifade edebilmeleri meselenin çözümüne önemli bir katkı sağlayacaktır. (Şu andaki verilen görüntü bir ucunda Alevi tasavvufunu kitlelerine anlatmaya çalışan çok dindar Bektaşi, bir gurup da marksist, ateist kitle kendini alevi gurubu altında ifade etmeye çalışıyorlar.)
Aşağıdaki Bektaşi Nefesi herkese yoldaş olsun ve ışık tutsun inşallah
Bilirsin ya Rabbi sırr-u iyanım
Beyana erişmez cürm-ü isyanım
Gece gündüz budur vird-i zebanım
Aman ya Muhammed aman ya Ali
İbrahim Mevla’ya olanlar hayran
Hakikat şehrinde bulur arayan
Muhammed yüzünden görünür canan
Aman ya Muhammed aman ya Ali
Kürt-Türk kardeşliği yeniden kuruluyor.
Kürt kardeşlerimiz her zaman Osmanlı Devleti’ nin has bir bendesi idi. Tüm savaşlarda Osmanlı Devleti’nin yanında olmuştur. Osmanlı’ya hep sadık kalmıştır. 100-110 senedir bugünlere kadar, ezilmelerine örselenmelerine hiçbir vicdan sahibinin razı gelmesi mümkün değildir. Devletimizin, Kürt Kardeşlerimize hadi derdinizi dökün ben dinlemeye hazırım, çareyi beraberce arayalım amma 78 milyonun da tamamının içine sindireceği bir şekilde beraberce halledelim çağrısına iyi niyetli bir yaklaşım göstermelidir.
40 yıldır kangren haline gelmiş bu hususun bir 40 yıl daha beklemeye tahammülü yoktur. Memleketin hem batısı hem doğusu bu meselenin çözümüne tam ikna olmuşken, demir tavında dövülür. İki tarafta masada bu sorumluluktan kaçmanın vebalinden kurtulamazlar.
Masadan kalkan, işleri çıkmaza sokan , kaybeden konumunda olacaktır.
İnsan ilişkilerinde samimiyet, iyi niyet, tevazu, dürüstlük ve empati olmalıdır.
İnsanlar birbirleri ile ilişkilerinde sürekli birisi diğerini taşıyan alttan alan pozisyonda olmamalıdır.
Bu cümleleri devlet-vatandaş ilişkisine uyarlarsak ;
Devlet, “mazeretim var, asabiyim ben” yaklaşımını sürekli olarak sineye çekmek durumunda kalmamalıdır.
Devlet ve karşı taraftaki olan tüm tarafları ile Kürt kardeşlerimizden istirhamım şudur…
Zorlu fakat çok hayırlı bir yola girmiş bulunuyorsunuz. Nefislerinizi, sinirlerinizi, enelerinizi evlerinizdeki gardroplarınıza kilitleyip; toplantılara sinirleri alınmış, eneleri sıfırlanmış bir şekilde; empati duygularınızı azami bir şekilde kuşanmış olarak Bismillah deyip ve işlere koyulun.