Ateş düştüğü yeri yakar denir, bu sefer böyle olmadı. Millet olarak ciğerimiz yandı. Bir yangında ölmek, ölümlerin en acısıdır. Takdir-i ilahidir elbette, ama “takdir-i ilahidir” deyip sorumluluklarımızdan kaçamayız. “Çizmemi çıkarayım mı? Çarşaf kirlenmesin.” diyerek hepimizi duygulandıran, adeta hepimize duyarlılık dersi veren bu safiyete öyle muhtacız ki. Kirlenen sadece ayağını uzattığı çarşaf olsaydı keşke… Kirlenen, bir yıkamada temizlenen eşyalarımız olsaydı keşke… Ya duygularımız, duyarlılıklarımız kirlendiyse ne yapacağız? Soma’da ailesinin, çocuklarının rızkını temin etmek için emekle, alın teriyle, kazançların en kutsalını yeryüzünün yüzlerce metre altında bir kömür madeninde kazanan ve can pazarında hayatını kaybeden Soma emekçilerinin, kardeşlerimizin hüznünü, kederini yaşıyoruz. Hepimizin başı sağ olsun.
Türkiye’yi 12 Eylül’e getiren şartlar, 12 Eylül İhtilali ve sonrasında iklim tertemiz bir sayfa açmaya, hatalardan dersler çıkartmaya çok müsaitti. Katı ve ideolojik söylem ve tavırlar terk edilerek insana yatırım yapmaya, daha yumuşak bir üslupla insanımız hem nicelik hem de nitelik olarak kalitesini yükseltmeye yöneltilebilirdi. Sanki bunun ancak bir kısmı gerçekleşebildi.
İnsanımız 83 sonrası tüm Dünya’nın ulaştığı dijital ve teknolojik çağı yakalayarak; eğitimde, üretim kalitesinde, dünya pazarlarına açılma konusunda, çağdaş ülkelerin çağdaş şehirlerini yakalama konusunda, şehircilikte çok ciddi manada sınıf atladı. Atlamaya da devam ediyor.
12 Eylül öncesinde sadece 15-20 şehirde havaalanı, üniversite varken; liseden mezun olan her 13 adamdan biri üniversiteye girebilirken; 2015 Türkiye’sinde her şehirde havaalanı, her şehirde üniversite var hale gelirken 2 adamdan birisi üniversiteye girer hale geldi. Bu okumuş çocukların kalitesi de oldukça arttı. Amerika’nın, Avrupa’nın akredite üniversitelerinden mezun doktora yapmış bilim adamları, ticaret adamları, tıp adamları yetiştirdi. “35-40 yaş arası yeni yetme siyasi aktörlerin” CV’sinde tanınmış üniversitelerden Ph.D’ler yer almaya başladı. Kısacası şehircilikte, insan kalitesinde, teknolojide, üretim kalitesinde, dünyayı yakalama konusunda “nicelik olarak” ciddi patlamalar oldu.
Nitelik olarak yani keyfiyet olarak, insan kalitesi ve şehircilikte aynı kalite sıçraması yakalandı mı?
Ruhu olmayan şehirler oluşturduğumuz meydanda…
Tüm siyasi partilerde onlarca kaliteli okumuş kişi var, bu yadsınamaz bir gerçek. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde 550 değerli milletvekilimiz, onlarca kanaat önderimiz, yüzlerce bilim adamımız olduğu halde koca Türkiye Cumhuriyeti topu topu 2 cumhurbaşkanı adayı çıkarabildi.
Alttan say üstten say, topu topu 2 tane…
Bunun adı nedir?
Bunun adı basbayağı siyasette fetret devri, bence başka izahı yok.