“Kusura Bakmayın, Kandırıldık…”

Yıllarca, bugün paralel yapı diye adlandırılan bir cemaat ile el ele kol kola verip devletin özellikle yargı ve yürütme olmak üzere tüm erklerinde egemen bir yapı oluşturup siyasi çıkarlarına uygun ortamı yarattılar.

Siyasi iktidar dedi ki sonra “kusura bakmayın, kandırıldık…”

Her biri yıllar sonra bir belgesele konu olabilecek, siyasi niteliği ağır basan davalarda hukuk katledildi. Bu sırada siyasi iktidarın en üst düzey temsilcisi “askerî vesayet ile savaştıklarını ve bu davaların savcısı olduğunu” haykırarak eşlik ediyordu onlara.

Sonra dedi ki bu iktidar “kusura bakmayın, kandırıldık…”

Orta Doğu’ya bir giriş yaptık ki İstanbul’a öyle girmemiştir Fatih Sultan Mehmet. Bir anda dünyaya “one minute” demeye, ailecek görüştüğümüz Esadlara kan kusmaya başladık. Önceleri çok destekleyenler oldu uzaklardan, sonra baktık ki kavgaya tek dalmışız. Geri dönemedik haliyle serde erkeklik var, öyle devam ettik esmeye gürlemeye ve sonrasında yine:

“Kusura bakmayın, kandırıldık, Esad da kandırmıştı zamanında, daha çok kandıran oldu da söylemedik üzülmeyin diye.”

Yıllardır çözülemeyen bir sorun vardı. 90’ların sonlarında oldukça zayıflayan örgüt bir şekilde yeniden güçlenmeye başlamıştı, bu sefer siyasi iktidar dedi ki bunu biz dağda çözmeyelim, masa gibi bir şey bulalım oturalım konuşalım. Ama bir yandan da dedi ki “Yok biz hükümet olarak görüşmüyoruz ne münasebet, devlet görüşüyor.” Herhalde ilk defa sordu bakkal amca o vakit “Yahu kim bu devlet? Nerede olduğunu merak ederdik eskiden şimdi kim olduğunu da karıştırdık”. Amcanın sorular mı tuttu ne oldu bu sefer adaya gitti hükümet dedi ki demokratik demokratik açılalım biraz, ayıp oldu. Çözüm sürecinde hükümet görüştü bu sefer örgütle. Derken o da ne Dolmabahçe’de 10 maddelik garip bir mutabakat geldi, çok da anlamadık. Bir anda çıkageldi Cumhurbaşkanı dedi benim haberim yok, tasvip etmiyorum.

Seçim oldu. Bu sefer işler öyle pek iyi gitmedi. Tek başına iktidar olamadı alışık siyasi iktidar. Koalisyon kurulacak mı kurulamayacak mı derken ne olduğunu anlayamadan ortalık bir anda karıştı ve cehennem sıcağı çöktü ülkenin üzerine. ‘Analar Ağlamasın’ sloganıyla yola çıkan iktidar bu sefer pek kullanmadı bu sloganı ve başladı askerî mücadeleye. E terör örgütü de boş durmamış tabi hazırlık muazzam, her metrede bir bomba patlıyor. Her gün bir şehit ve her gün bir sürü eve ölüm haberi gitmeye başladı. Yani ölüyordu halk her gün. Bu kadar ölümün olduğu yerde insan sordu, ne oldu şimdi, bu zamana kadar ne yaptınız siz her yerde bomba patlıyor, şehir örgütlenmeleri bu kadar güçlenmiş özerklik ilanına hazırlanıyor, ne iş devlet?

Siyasi iktidar bozmadı alışkanlığı dedi “Kusura bakmayın, örgüt bizi kandırmış, biz barışıyoruz diye çekip gitmiştik oradan, adamlar iyice yerleşmiş. Kandırıldık…”

231120131641211916914_2

Siyasi iktidarın çok temel kavram sorunları var. Her şeye en başından başlamak gerekiyor belki de

Sanırım bir şeyleri düzeltmeye en baştan başlamak gerekiyor. Devleti yönetecek adamlara modern devlet teorilerinden başlamak suretiyle kamu yönetimi, anayasa hukuku, idare hukuku gibi temel derslerden oluşan bir ön parlamento programı uygulayıp, onları milletvekilliğine dikey geçiş sınavına tabi tutmak gerekiyor.

Gencecik askerler, küçücük çocuklar, doktorlar, siviller, vicdanlar ölürken bu siyasal iktidarın hukukçularından biri ölen teröristlerin sünnetlerine kafa yorabilecek vakti bulabiliyorsa çok temel problemler var demektir.

13 yıllık tek başına iktidar ve muazzam istikrar (!) süresince defalarca kandırılmış bir siyasal iktidar rahatça kandırılabildiğini haykırıyor ve buna ilişkin siyaseten hesap sorulduğu zaman başka adresler gösterme cüretinde bulunabiliyorsa teorik ve kavramsal problemlerin ötesinde ahlaki bir takım problemler de var demektir.

Bir grup gözü dönmüş insan gazete, matbaa basıp medya organlarına tehditler yağdırıyorken ve seçimden her ne sonuç çıkarsa çıksın şu anki Cumhurbaşkanını, Başkan yapacaklarını açıklıyorken lütfedip cılız kınamalarda bulunabiliyorsa siyasal iktidar sahipleri demokrasi bir küfür haline gelmiş olabilir sözlüklerde diye düşünüyor insan.

İnsanlar kendi güvenliklerini ve adaletlerini sağlamaya yeltenmişler ise bir ülkede, devletin temel fonksiyonlarını sorgulaması gerekmez mi?

Sanırım siyasi iktidar şu mesajı veriyor: Daha durun demokrasiye, barışa, hukuka ve adalete çok var, önce şu kandırılma problemimizi bir çözelim.

NOT: Google arama motorunun Görseller bölümünde yalnızca “kandırıldık” kelimesiyle arama yapmanızı öneririm.

Leave a Reply

1 comment

  1. Kürşat Öztürk

    Yazıyı neresinden tutsan elinde kalıyor. Tek tek her cümlene cevap vermeyeceğim ama özellikle terör olayları konusunda çatışmasızlık sürecini örgütün bitirdiğini ilan ettiğini küçük bir araştırmayla dahi bulabilirsin. Muhtemelen bunu sende biliyorsun ama tabiki bunu yazman işine gelmez. Aynı şekilde süreç boyunca karakolların yerine kalekollar yapıldığı bu yüzden tsknın bölgede güçlendiği ve eskisi gibi karakol baskınları yapılamadığıda ortada. Aktütün basıldığında ülkenin bütünü karakollar yerine kalekollar yapılması gerektiği konusunda hem fikirdi ve kalekolların yapılabilmesi içinde bölgede çatışmasızlık sürecinin olması gerekiyordu. Esad konusunda ise dediklerine cevap dahi vermeye gerek yok zaten ne kadar mantıksız yazdığının sende farkındasındır. En azından öyle umuyorum