Kadın, Persepolis ve Türkiye

2007 yılında vizyona giren ve ABD-Fransa ortak yapımı olan Persepolis, İran’da yaşanan devrim sürecine küçük bir kız çocuğunun gözlerinden bakıyor. Değişen hayatları, mecburiyetleri ve uçurumları başlarda bir çocuk saflığıyla, ortalarda gençlik asabiyetiyle ve sonlarındaysa yetişkin bir kadının olgunluğuyla yorumluyor. Vizyona girdiği günden bu yana oldukça ses getiren bu yapım, kanaatimce pek objektif olmasa da, hikayesi senarist Marjane Satrapi’nin hayatı üzerine temellendirdiği için önemli bir bakış açısını temsil ediyor. Çizgi romanların ardından siyah-beyaz animasyon filmine uyarlanan bu hikaye bizlere İran’ın arasına kalın çizgiler çektiği dünü ve bugünü arasında bir köprü olan Marjane’i anlatıyor. Marjane’i, İranlı kadınları ve İran’ı…

23019027Marje’nin 9 yaşı, İran’daki Şah baskısının hayatına olan büyük etkileriyle geçiyor. Sokaklarda yapılan protestolar, anne babasının anlattıkları ve arkadaşlarından duyduklarıyla Marje’nin içinde Şah’a karşı büyüyen öfke sokak oyunlarına bile yansıyor. Ve siyaset oyunlara sızdı mı çocukların zalimliği günyüzüne çıkıyor. Devamında yıllardır hapiste olan amcasıyla tanışan Marje’nin Şah’a, olası devrime ve “komünistlere” karşı düşünceleri daha oturaklı bir hâl alıyor. Birbirini izleyen günlerin ardından ailece beklenen devrim nihayet yaşanıyor ve halk özgürlüğüne kavuşmanın sevinciyle yürüyor bu kez sokaklarda. Tahran’da bir bayram havası yaşanırken bir yandan da ilk seçimlere hazırlanılıyor.

Marje’nin tam olarak ilk ergenliğini yaşayacağı bu dönemde iktidara %99 gibi bir oranla İslami Cumhuriyet Partisi geliyor ve gündelik hayat çeşitli uygulamalarla değiştikçe değişiyor. Henüz değişen sosyal yaşama uyum sağlayamayan toplum tüm bunların üzerine Irak’ın saldırmasıyla başlayıp uzun yıllar sürecek olan ve bir milyon insanın ölümüyle sonuçlanacak bir savaşla karşı karşıya kalıyorlar. Marje’nin her anlamda içselleştirdiği bu savaş ve izleri onun ileriki hayatında da her zaman bir yer işgal ediyor. Iron Maiden hayranı olan, sözünü asla esirgemeyen, doğru bildiğinden şaşmayan “Punk” sevdalısı bir genç kızlığa adım atan Marji’nin ailesi onun İran’da yapamayacağına karar verip kızlarını Viyana’ya gönderiyorlar.

images

İdeolojiler ve siyasetle yoğrulmuş bir çocukluktan sıyrılıp, eğlence ve aşk hayatıyla geçen bir gençliğin tam ortasında buluyor kendini Marjane. Ancak bu hayat onu mutlu etmiyor. İran’da birkaç sene içerisinde kendi ülkesine ve kültürüne yabancılaştırılan Marje, toplumla kendisi arasındaki bu duvarı Avrupa’da da aşamaz aksine daha da güçlendiriyor. Viyana’da bir İranlı olmak yeterince dikkat çekici ve Marje bazen bu zorluktan Fransız olduğunu söyleyerek kurtuluyor, veya kurtulduğunu zannediyor. Kendisinden ve çevresinden gitgide uzaklaşan Marje, memleketinin ve ailesinin hasretine dayanamayıp İran’a geri dönüyor ve burada geçirdiği bir buhran döneminin ardından sanat okuluna yazılmaya karar veriyor.

Persepolis-007Ataerkilliğin kök saldığı ve giderek güçlendiği İran’da kadın olmak, üniversiteli bir kadın olmak oldukça zordur. Üniversitede yapılan bi konferansta Marje, kadınlar üzerinde kurulan bu egemenliği çok sert bir dille eleştirir. Örtüleri, kılık kıyafetleri ve davranışları daima müdahale altında olan kadınların da erkekler gibi nefis sahibi olduğunu ve erkeklerin de en az kadınlar kadar kılık,kıyafet ve tavırlarına dikkat etmesi gerektiğini yüksek sesle dile getirir. Burada söylediği sözler aynı zamanda filmin amacını ve temasını ana hatlarıyla çizer.

Bir süre sonra Rıza adlı bir gençle evlenir Marje. Ancak evliliğinden de umduğunu bulamaz. Boşanma fikri ise bir nebze düşündürür çünkü yaşadığı yerde boşanan kadınlara karşı olan bakış açısı ve halihazırda var olan toplum baskısı Marje’yi biraz korkutur. Yine de ailesinden aldığı destekle bu mutsuz evliliği sonlandırır ancak annesinin bir şartı vardır. Kızının karakterini, hayallerini bilen annesi, onun Fransa’ya yerleşmeye teşvik eder ve geri dönmesini de yasaklar.

Bir kadının büyümesi bağlamında İran siyaset tarihine ışık tutan bu film birçok kesim tarafından oldukça beğenildi. 2007 yılı Cannes Film Festivali’nde Jüri Ödülüne layık görülen Persepolis, bunun yanında Akademi Ödüllerinde de “En İyi Animasyon Filmi” dalında aday gösterilmiştir. Benimse genel hatları, alışkın olmadığım tarzı ve üslubuyla etkilendiğim yönlerinin yanında filmde beni rahatsız eden durumlar da oldu. Gerekliliğinin tamamen yönetmene ve senariste bırakılmasını savunduğum objektiflik, bana film boyunca “Acaba?” dedirtti. Acaba her yönüyle her gözden anlatılsaydı bu kadar ses getirebilir miydi bu film? Muhtemel ki bunun cevabını ömrüm boyunca alamayacağım ancak yine de film hakkındaki düşüncelerimin bir köşesinde bu soru hep olacak.

persepolis_07

Bir diğeri ise tek yönlü anlatımdan doğan ve çizimlerde kendini net şekilde hissettiren bir durum. Yandaki fotoğrafın alındığı sahnede Marje karaborsadan Iron Maiden kaseti bulmuş, evine dönüyor. Ancak aynı anda aynı caddede bulunan iki kadın Marje’yi spor ayakkabıları ve örtüsünden gözüken saçları sebebiyle sıkıştırıp, azarlıyorlar. Evet bu ufak kız çocuğunun iki yanına çizilmiş asık suratlı, çatık kaşlı, tek dişli, kolsuz bacaksız korkunç yaratıklar da birer kadın. Film boyunca beni en çok rahatsız eden sahne bu olabilir. Ancak ben bu rahatsızlığımı, çocuk gözünden anlatılmış bir filmde o an Marje’nin yaşadığı korkuyu seyirciye verebilmek için bu şekilde çizildiklerini düşünerek geçiştirmeye çalıştım. Belki benimkisi fazla iyi niyetli, belki de tek amaç gerçekten bu. Bilemiyorum.

Rahatsızlık duyduğum bir başka nokta ise filmden çok filmi izleyenlerle ilgili. Bu yazıyı kaleme almadan evvel Persepolis’e dair yazılmış eleştiri yazılarını, haberleri ve yorumları okumaya çalıştım. Türkçe yazılan yorumların neredeyse yüzde 80’i, on en geç yirmi yıl sonrasının Türkiye’sini bu filmde gördüklerini iddia ediyorlar. 1970’lerin İran’ının bugünün Türkiye’sinden bir farkının olmadığını da bu muhteşem teze destek fikir olarak ileri sürüyorlar. Yaşanılan süreçlerin, var olan rejimlerin, toplumların birbirinden farklı olması kimin umrunda ki? Ortada karanlık bir senaryo mu dönüyor, hemen uyarlayalım Türkiye’ye!persepolis-poster-1

İran ile Fransa arasında çeşitli gerginliklere sebep olmuş ve İran’da halen yasaklı filmler listesinde bulunan Persepolis, zannımca izlenilmesi gereken ancak izlenirken olayların bir çocuğun, bir genç kızın ve bir kadının gözünden aktarıldığının unutulmaması gereken ve ayrıca karanlık kehanetlerle değil, aksine İran topraklarında yetişmiş bembeyaz yaseminlerin kokusuyla izlenecek bir film. Her karakterinin barındırdığı ve bazen rahatsız eden bazense samimi gelen açıksözlülük, siyah beyaz çizgilerle yaşanılan hayatlar ve zaman zaman suratımıza konan silik bir tebessüm ise şüphesiz ki bu filmin yanımıza bıraktığı “kısa günün kârları”.

Leave a Reply

1 comment

  1. Mehmet Sait Aydın

    filmi çok güzel anlatmışsınız ve değerlendirmişsiniz toplumsal olayları bu derece iyi anlatan bir animasyonun yanında siz ne düşünürsünüz İran İslam Cumhutiyeti hakkında.Biraz geç bir saat oldu çok özür dilerim yorumunuzu bekliyorum. :) şimdiden teşekkür ederim