Cumhuriyet Halk Partisi rejim karşıtlığının yükseldiği bir dönemde parti organlarını toplayarak sokaklara inme kararı aldı. “Türkiye’yi Böldürmeyeceğiz” sloganıyla yapılacak mitinglerin ilki 3 Aralık 2016 günü Adana’da gerçekleşti. Sloganı ve amacı itibariyle önemli bir kararın sokaklara yansımasıydı aslında miting.
Vahim ki bu mitingde CHP genel başkanı daha en başında her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı. Böylesine sorunlu, olağanüstü bir ortamda sorumluluk alma kararını verdi CHP. Ama ilk mitinginde genel başkanı rejimi savunamayacağını ilan etti.
Daha ilk mitingde; yeminli rejim düşmanları, ikinci cumhuriyetçiliğin bayraktarları, emperyalist girişimlerin yerli borazanları, hayatları altı ok ve cumhuriyetin her türlü değerlerini aşağılamakla geçmiş, iftiracı oldukları artık kesinleşmiş, darbe ortamına zemin hazırlamış Nazlı Ilıcak ve Mehmet Altan CHP genel başkanı tarafından savunulmaya çalışıldı!
Hayatları ekran başında, klavye önünde veya kalem tutarken Türkiye’yi pazarlamakla geçmiş bu iki kişinin kendileri bile geçmişte yaptıklarını savunacak halde değil. Savunulacak hiçbir tarafı kalmamış Nazlı Ilıcak ve Mehmet Altan ekranlarda, gazete köşelerinde, İnternet sayfalarında ömürleri boyunca Adana’da toplanmış o insanlara küfürler etti. O gün o meydanda toplanmış insanlar 8-9 sene önce yine demokratik mücadele için sokaklara indiğinde bu iki kişi o insanlara iftira attı, darbeci dedi, faşist dedi, kan emicisi putperestler dedi. Bu iftiracılar CHP genel başkanı tarafından, altı oklu flamalar gölgesinde rejimi korumaya çalışan insanlara alkışlattırıldı. Bu çelişkinin hiçbir açıklaması olamaz.
Bu akıl almaz çelişkiye nasıl gelindi?
CHP genel başkanı; kendisine, partisine atılan iftiralar ile, medyanın orantısız saldırıları ile mücadele etmeye çalışarak bugüne geldi. Partisinde kazandığı kurultaylar dışında sandıktan kazançla çıkmışlığı yok. Sadece sandıkta değil, siyaseti kurgulama noktasında da etkisiz kaldığı birçok nokta oldu.
Ne var ki göreve geldiğinde zaten yıkımın önemli bir kısmı gerçekleştiğinden (yasama, yürütme, yargı, medya, ordu vs. teslim alındığından) bu başarısızlıkların faturası parti tarafından genel başkana kesilmedi. Parti organlarına göre bir şekilde o da partisinin değerlerini kendi bildiği şekilde savunmaya çalıştı. En azından parti organları ve seçmeni bu durumu böyle tespit etti. Tespit etti ki kurultayda genel başkan olarak tekrar seçildi ve CHP seçmeninde 2011’den bu yana ciddi bir azalma yaşanmadı.
Fakat gelinen noktada CHP genel başkanı istediği kadar kurultay kazansın, 3 Aralık 2016’da yaptığı vahim hata ile, cumhuriyeti savunan halkın partisinin genel başkanı olmaktan vazgeçtiğini beyan etmiştir. Y-CHP söylemleri CHP seçmeni içerisinde dönem dönem rahatsızlıklar oluştursa da ülkenin içinden geçtiği düşünülen dar çember bu rahatsızlıkları öğüttü ve kitleler bu hatalar karşısında yutkunmakla yetindi. Bugün cumhuriyetin içinden geçtiği çember o kadar dar ki, artık bu yanlışlara kitlelerin göz yumması, yutkunarak geçiştirmesi imkansız. Yıllardır biriken Atatürkçü dalga, gerilmiş bir yay gibi fırlayıp daralan bu çemberi parçalamak zorunda. Bu yüzden CHP kitlesi Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan gibi gerçek darbecilerin savunulmasına yutkunacak durumda değil.
Ilıcak-Altan O kitle için ne ifade ediyor?
Daha açık ifade edelim.
Bugün içinde olduğumuz ekonomik bataklığın, yaşadığımız krizlerin sebebi neoliberalizm. Altan-Ilıcak yıllarca gazetelerde neoliberalizmi savundu.
Türkiye’nin ordusu hukuku teslim alındı, kozmik odasına bile girildi diyorsak hepsi Ergenekon-Balyoz ihanetleri ile; yalanla, iftirayla yapıldı. Altan-Ilıcak ekranlardan bu iftiraları attı; vatansever askerlere, gazetecilere içeride zulmedildi, öldürüldü.
Bugün Türkiye’yi ajan kuşatması ile esir almaya kalkışmış kişiler, darbe yapıyoruz diye halka bombalar yağdırmış hainler Fethullahçı çeteciler. Altan-Ilıcak yıllarca kendi köşelerinden Fethullah’ı övdüler, cemaatleşmeye çanak tuttu, alkışladılar. Güya altın nesle altın çağını yaşattılar.
Bugün olduğumuz noktaya gelinmesinde; kurucu felsefe denilen, liyakat esasına dayalı laik, demokratik, sosyal devletin ikinci cumhuriyetçiler tarafından tahrip edilmesinin önemli payı var. Altan-Ilıcak bu ihanetin şaklabanlığını yaparak zengin oldu.
CHP genel başkanı ne diyor peki, ‘tutarlı olmalıyız, görüşü bana zıt da olsa kimse yazdığı çizdiği için içeride olmamalı!’ Birilerinin CHP genel başkanına hatırlatması gerekiyor, kalem tutmanın da bazı sorumlulukları olduğunu.
Eline kalem alan rejimi yıkmak için halka, aydınlara iftira atacak…
Çıktığı ekranlardan on yıllarca cumhuriyetin her türlü değerine saldıracak…
İnsanların haksız yere içeri atılıp öldürülmesine azmettirecek…
15 Temmuz darbesine ekranlarda, gazetelerde ortam hazırlayacak…
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne her türlü iftirayı atacak, sahte senaryolarla kozmik odaya girip ajanlık yapacak…
Masum insanların üstüne leş kargaları gibi saldıracak…
İntiharlara, ölümlere sebep olacak…
Hukukun Fethullahçılara teslim edilmesi için her şeyi yapacak…
AMA bunların hiçbirinin hukuk karşısında hiçbir sorumluluğu olmayacak, öyle mi?
Birilerinin CHP genel başkanına hatırlatması gerekiyor, ‘fikir işçiliği’ kavramının ne demek olduğunu.
Bunlar da yetmedi, darbe girişimi ardından yakalama kararına uymayacak, kaçacak delik ararken bulunacak…
Birilerinin CHP genel başkanına hatırlatması gerekiyor, ‘hukukun üstünlüğü’ kavramının eli kalem tutanlar içinde geçerli olduğunu.
Son olarak CHP genel başkanı başkanlık tartışmaları ile ilgili güzel bir değerlendirme yapmıştı: “El kaldırılıp indirerek rejim değiştirilmez. Bu cumhuriyet el kaldırılıp indirilerek kurulmadı.” CHP’nin de Cumhuriyet gibi bir ruhu var, el kaldırılıp indirilerek varlık sebepleri, değerleri değiştirilemez.
Bir iki kurultay sonucunda, bir salonun içinde kurulmuş üç beş sandığa atılan birkaç bin oy ile başkanlığa tayin edilip CHP adına Ilıcakları, Altanları savunamazsınız. Altan ve Ilıcak; yıllardır ağızlarının içine bakan, onları okuyup orada burada paylaşan kişiler tarafından bile savunulmayacak haldedir. Ilıcak içerdeymiş dışarıdaymış kimsenin umurunda değildir. Ilıcak yazıları ile birlikte çöplüktedir.
Türkiye’yi böldürmemek üzere toplanmış kitlelere, bir nevi kurnazlıkla, laf arasında ‘burada!’ dedirterek rejim düşmanlarına iade-i itibar yapamazsınız. Gericileri, gerçek darbecileri, katilleri, iftiracıları, varlıklarından ve yaptıklarından utanacak hale gelmiş bu kalemşörleri çöplükten kurtaramazsınız. Hele hele bunu CHP kitlesi önünde, genel başkan sıfatıyla hiç yapamazsınız. Bu sebepledir ki CHP genel başkanı kitlesine rejimi savunacak kararlılıkta olmadığını itiraf etmiş, Başkanlık karşıtlığında oluşan bloğun önderliğini yapamayacağını açık etmiştir.