Bilal’e Anlatır Gibi Anlatıyorum Hocam (!)

boke-den-bahceli-ye-sert-sozler-1472654946

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke… 2013 yılında Bilkent Üniversitesi’ne adımımızı ilk attığımız anda GE-100 programı kapsamında bizi rektörümüzden sonra karşılayan ikinci hocamız olmuştu. Odeon’da yapmış olduğu ve şu anda içeriğini hatırlamadığım bir konuşmasıyla bizlerde olumlu, hatta hayranlık uyandıracak, bir etki bırakmıştı. CV’sinin sayfaları biraz karıştırıldığında ise insanın içinde doğurduğu hayranlık duygusunun yanında bir de umut yeşeriyordu. Halihazırda olduğundan daha başarılı bir akademisyen ve hatta Türkiye’nin iktisadi politikalarını belirlemede söz sahibi olabilecek bir insan profilini konuşma diliyle, üslubuyla, kibarlığıyla ve bilgi birikimi ile ilk saniyeden oluşturuyordu. Hatta mübalağa olmadan söyleyebilirim ki CHP’ye ilk geçtiğinde bile partisinde siyaset yapan akademisyenlerden çok da memnun olmayan bir ülkücü olarak gıptayla ile bakmıştım bile diyebilirim.

[pullquote_right]Ülkemizin mevcut durumuna bakınca bu açıklamaları belki muhatap bile almamak elzemdir ancak zülfüyare dokunulunca insanın hiddetlenmemesi çok zor bir hal alıyor doğrusu.[/pullquote_right]Ancak siyasete bulaşmasından mı, parti yönetiminin tavrından mı, yoksa içinde hiç göstermediği seviyesizliğin gün yüzüne çıkmasından mı kaynaklanır bilinmez, Selin Hoca’ya bir haller oldu. CHP’nin her MYK toplantısının ardından yaptığı basın açıklamasını dinlediğim söylenemez, ancak özellikle Ülkücü hareket ve Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgili olan en hafif tabirle seviyesiz olarak nitelendirebileceğim konuşmalarını dikkatle ve hayretle dinledim. İlkinde partimizin genel kurulunu sarayda yapmaya davet etmişti bizleri. Şimdi ise çok daha seviyesiz ve hatta çok daha hadsiz söylemlerle adeta partimize savaş açmış, bir kelimesini dahi kavrayamadığı belli olan konuşma metni üzerine dakikalarca saldırgan sözlerle değerlendirme yapmış. 13 Ekim 2016 günü yapmış olduğu basın açıklamasında partimizin genel başkanını “AKP’nin Muhalefetten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” olarak nitelendirmiş, hareketimizi ise sarayın yedek lastiği benzetmesiyle tanımlamayı seçmişti. Ülkemizin mevcut durumuna bakınca bu açıklamaları belki muhatap bile almamak elzemdir ancak zülfüyare dokunulunca insanın hiddetlenmemesi çok zor bir hal alıyor doğrusu.

Öncelikle bu betimleme ve benzetmelere neden olan konuşmayı bir değerlendirmek lazım zannımca. Tarih 11 Ekim 2016. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önce Cumhurbaşkanı’nın mevcut konumundan rahatsız olduğunu ve hukuki duruma uyulmamasının ülkemize zarar verdiğini anlatıyor. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi gerekliliğini anlatarak AKP’ye bir çağrıda bulunuyor. Bu çağrı çok basit: “Başkanlık düzenlemesini meclise getirin, anayasayı değiştirebiliyorsanız ne âlâ, değiştiremiyorsanız artık bu hayalden vazgeçin ve ülkemizin gündemini meşgul etmeyin.” Bu çağrıda bulunurken de partisinin başkanlık meselesine yaklaşımını da çok net açıklıyor: “MHP’nin başkanlık sistemi ile alakalı çekinceleri vardır ve MHP’nin her vekili, parlamenter sistemin korunmasından yana oy kullanacaktır.” Tarihi 100 yıla ulaşan bir siyasi partinin ve bu partinin Bilkent Üniversitesi gibi bir üniversitede akademisyen sıfatıyla yıllarca ders veren bir genel başkan yardımcısının bu sözleri anlamak için “Bilal’e anlatır gibi” anlatılması ihtiyacını hissetmesi adeta içimi kanatsa da, bu açıklamayı birilerinin kendilerine yapması gerektiği kanaatindeyim.

Burada bilmeyenler için başkanlık sistemini öneren anayasal değişikliğin mecliste kabul edilmesi için 367, referanduma götürülmesi için 330 oyun gerekliliği hatırlatılmalı. AKP’nin ise 316 oyu var. Kısacası AKP muhalefet sıralarından 14 fire verilmesini sağlayamazsa başkanlık tartışmalarının uzun yıllarca gündemden çıkması ihtimali mevcut. 14 ile 51 firede ise başkanlık referanduma sunulacak.

MHP’nin grup toplantısındaki bu konuşmanın basın ve hükümet , hatta bizzat başbakan, tarafından manipüle edilmesi ve Devlet Bahçeli’nin daha önce “Hodri meydan!” dediği şeylerdeki başarısı ayrı bir konu olmakla beraber CHP’nin bu konuşmayı nasıl ve hangi duyularıyla Erdoğan’a destek çıkmak, sarayın arka bahçesi olmak, başkanlığı desteklemek olarak nitelendirdiği kanımca çok büyük bir soru işaretidir.

[pullquote_left]Mevzubahis konuşmayı anlayamayan, siyasete seviyenin eğitimli siyasetçilerle geleceğini savunan bizleri ise haksız çıkaran hocamızı (!) kınamaktan başka elimden bir şey gelmiyor ne yazık ki.[/pullquote_left]Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasayı hiçe sayarak “de facto” başkan olması elbette Türkiye’ye sevdalı olan bir muhalefet partisini de bu partinin tabanını da rahatsız edecektir, etmiştir de. Bunun hukuki temelinin olmadığı dillendirilecek ve çıkış yolu olarak elbette anayasal yollar işaret edilecektir, edilmiştir de. Bu durumdan rahatsız olan muhalefete, muhalefet yapma yolunu seçen partilerin ve kişilerin ise “sarı muhalefet” olarak adlandırılmasında hiçbir sıkıntı görmemekteyim. Tayyip Erdoğan’ın fiilen “Başkan” olmasından rahatsız olan bir beyana saldıran “akademisyen siyasetçiler” ise kendi hakaretlerini hak etmekten başka hiçbir şey yapmamaktadır. Devlet Bahçeli’nin açıklaması Recep Tayyip Erdoğan’ın fiili başkanlığını destekleyen ve desteklemeyen insanlar için bir turnasol kağıdı görevi gördü belki de. Bu durumdan rahatsızlığını belli eden MHP ile bu durumun dillendirilmesini istemeyen CHP arasındaki fark düşünebilen herkes için gayet açık ve ortadadır. CHP’nin sunulan çözüm önerisinin dillendirilmesini istememesindeki bir diğer gaye ise demokrasiye ve anayasal düzene olan inancın sakatlığıyla açıklanabilir ki bu çok daha vahim bir konudur.

Mevzubahis konuşmayı anlayamayan, siyasete seviyenin eğitimli siyasetçilerle geleceğini savunan bizleri ise haksız çıkaran hocamızı (!) kınamaktan başka elimden bir şey gelmiyor ne yazık ki.

Leave a Reply