Bu yazımda Dünya’nın en büyük süper güçlerinin kendilerine yakışmayacak sözde kazalarına ve hatalarına yervermek istiyorum. Çünkü, koordineli bir şekilde hareket eden, stratejik önem taşıyan askeri unsurların mevcut teknolojik imkanları, bu hataları biraz absürd kılıyor. Bu absürdlükten Türkiye de nasibini almış durumda. Bu yazımın temel argümanları her ne kadar komplo teorilerini andırsa da, amacım bu süper güçlerin kazaen meydana gelen hareketlerinin bir paradoksal paradigma olduğunu göstermektir.
Dün, DAEŞ’e karşı yürütülen El-Bab hava operasyonlarında, Rus savaş uçakları yanlışlıkla silahlı kuvvetlerimize ait tank bölüğünü vurdu. Olay sonrasında 3 asker şehid oldu ve 11 yaralı asker de hastanelere kaldırıldı. Hava saldırısında vurulan ve yaralı olarak hastaneye kaldırılan bu askerlerinde durumlarının ciddi olduğu kanısındayım. Bu olay Rus Savunma Bakanlığı’nın iddiasına göre koordinasyon eksikliğinden meydana gelmiş. –miş’li konuşmak bu iddiaların gerçekliğine karşı bir şüphemin var olduğunu gösteriyor. Çünkü, böyle bir eksikliğin var olması 5 cephenin var olduğu El-Bab’ta pek de mümkün görünmüyor. Yani, koordinasyonu zorunlu kılıyor. Bunun yanı sıra, vurulan Türk kuvvetlerimiz, TSK’nın kaza açıklamasından sonra, bir başka açıklama ile hali hazırda 10 gündür orda konuşlandığını biliyor. Eğer bir koordinasyon eksikliği varsa, savaşın yoğun bir şekilde sürdüğü El-Bab’ta neden 10 gündür koordinason yok diye sorulmalı. Ama Rejim kuvvetlerinin Rus Özel Kuvvetlerince desteklendiği El-Bab operasyonunda,müttefik olarak görünen Türkiye’nin olası bir müttefikler arası çatışmayı engellemesi için bilgi paylaşımı aralıksız olarak sürdülmeli. Öyleyse, 10 günlük koordinasyon eksikliği tam bir palavra oluyor. Açıklamayı yapan TSK’lı yetkilimiz herhalde biz vatandaşları “10 GÜN” diyerek, gerçeği haykırmak istemiş olmalı. Ama bizler, bu konuda fikir beyan edenler, bu konudan biraz uzak ve sadece olayların imkansızlığına dem vurarak tasavvur etmekle yetinenleriz. Tıpkı benim yaptığım gibi. İddiamın temel argümanları, Rus uçaklarının sahip olduğu teknolojik donanımlar, Rus uçaklarına kumanda eden pilotların uzun bir aviation eğitiminden geçmeleri ve Rus Savunma Bakanlığı’nın hali hazırda yönettiği operasyonların bölgedeki müttefik kuvvetleri ile uyum içerisinde yürütmek zorunda olmasından geliyor. Bunların aksinin tasavvur etmek pek de mümkün görünmüyor.
Peki Türkiye ilk kez mi bu kazalara maruz kalıyor? Türkiye, 1992 yılında müttefiki Amerika ile Ege müşterek tabtikatına katıldığında Muavenet adlı Türk firkateynine sözde yanlışlıkla 2 sea sparrow füzesi yollayarak 5 askerimizin şehit olmasına ve 22 askerin yaralanmasına neden oldu. Muavenet’de görev alan Ahmet Tırnava, 15 günlük muharebe subayıyken, tabtikatta vurulan subaylar arasından sadece bir tanesi. Tırnava, bu olay sonrasında 15 gün komada kaldığını vurguluyor. Onun yaşadıkları ve aldığı eğitimler doğrultusunda aktardığı bilgilere göre, bir füze yollamanın bir tuşa basmaktan ibaret olmadığını ve bu işlemin çok uzun olduğunu ifade ediyor. Yani füzeyi ateşleyen askerin öncelikli olarak amiralden ve daha sonralarında yetkili subay kademesinden emir alması gerekiyor. Bu durum peyderpey bir işlem olmadığını ve birçok karar ve hesaplamaya tabi olduğunun bir göstergesi.
Bugün Dünya’nın en büyük ülkesi olan ABD, DAEŞ’e karşı çok büyük ve yadsınamayacak bir tavır almış durumda. ABD, Ohio saldırısı ve niceleri ile DAEŞ’in kanlı bıçağının soğukluğunu ensesinde hissediyor. Buna karşılık olarak bölgede faaliyet gösteren müttefiklerin ABD’den her türlü desteği alıyor. Bu yardımlar ise bölgede DAEŞ’e karşı yürütülen operasyonların sürekliliği açısından çok büyük bir önem arz ediyor. Tüm bunların arasında ilginç olan bir detay var. İlginç kazalar silsilesine ABD’nin DAEŞ’e 2014’ün Ekim ayında DAEŞ’in Kobani saflarına silah atmasıyla bir yenisi ekleniyor. Bu operasyonun sorumlusu CENTKOM, yani ABD merkez kuvvetler komutanlığı, ilk olarak bu durumu asılsız ve yalan olarak nitelendirse de, daha sonraları olayın kazara olduğunun altını çiziyor. Malum perdenin arkasında nelerin olduğunu kestirmeyen bizler, böyle olayları araştırmaktan çok ırak pozisyonlardayız.
Yazımın imalı bir tavır çizmediğini söylemiyorum. Belki, yazım bir komplo teorisi olarak nitelendirilebilir ama basite indirgenemeyecek kadar çok olaylarla karşılatık milletçe. Birden fazla tesadüfe inanmayan bir kimse olarak ben, bu kadar fazla kazalara maruz kalmış bir ülkenin, toplumu kızdıracak saldırıların kaza süsü ile geçiştirildiğini ve bu durumun da saldırgan müttefiklerimizin yanı sıra kendi siyasetçilerimiz eliyle de susturulduğu taraftarıyım. Öyleyse, ülke olarak çok büyük ve telafisi olmayan bir acziyetin pençesinden hiç kurtulamayacağız. Ama ülkemizde Allah’tan Melih Bey gibi siyasetçilerin olması bu minvaldeki olayların susturulmamasını sağlıyor. Şu günlerde Çanakkale’de meydana gelen depremlerin arkasından Melih Bey her zamanki gibi Twitter üzerinden önemli sözlerde bulunmuştu. Hatırlayalım ne dediğini: “Bu günlerde Çanakkale etrafında bazı sismik yapan gemiler varmış. Bu gemilerin nerden geldiği araştırılmalı.” Eğer siz sayın okurlarım, beni Melih Bey’le karşılaştırmayı uygun buluyorsanız, hiç gücenmeyeceğim. Çünkü bu toplum artık böyle şeyleri normal görüyor. Acaba bu kültür benim yakama da mı sıçradı ne?
Kaynakça
http://www.milliyet.com.tr/23-yil-once-vurulan-muavenet-in-muhabere-bursa-yerelhaber-996087/
http://aa.com.tr/tr/dunya/tsk-rus-ucagi-kazaen-askerlerimizi-vurdu/746025
http://www.aljazeera.com.tr/haber/abdnin-yardim-paketi-isidin-elinde-iddiasi
Kapak Fotoğrafı: https://i.ytimg.com/vi/JU6dZyr313Q/maxresdefault.jpg