Geçtiğimiz günlerde, NATO’nun Norveç’te düzenlenen tatbikatında, Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO’nun düşman hedef listesinde yer almaları büyük bir tepki yarattı. Bunun öncesinde de Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzelerini almasıyla da ikili ilişkilerde büyük bir gerginlik gözlemlenmişti. Yine ABD özelinde ilişkiler, bir önceki ayda yaşanan ve bir ölçüde hala devam etmekte olan vize krizi ile iki ülke arasındaki en dip noktalardan biri olarak yansıdı. Tüm bu yaşanan gelişmeler ışığında, Türkiye-NATO müttefikliğinin geleceğine dair bir belirsizlik oluştuğu söylemek mümkün. Özellikle Türkiye’de farklı farklı ideolojilerden oluşan bir kesim, Türkiye’nin bağımsızlığı için NATO’dan çıkması gerektiğini sık sık dile getirirken, bu hamasetle dolu isteklerin asıl amacının Türkiye’nin bağımsızlığından ziyade Avrasyacı bir çizgiye getirip, baskıcı ve otoriter politikaları haklı göstermek olduğu unutulmamalıdır.
Öncelikle NATO ile yaşanan skandal incelendiğinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bunu bir konuşmasında Atatürk’ü ve şahsını düşman olarak hedef gösterdiklerini belirtmişti. Bunun üzerine büyük bir infial yaratan bu olay karşısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve Norveç Savunma Bakanı Frank Bakke-Jensen Türkiye’den özür dileyip, bu yaşanan olayın “sadece tatbikat döneminde işe alınan, tek bir kişinin eylemlerinden kaynaklandığını” belirtti. Bu olayın genel NATO politikalarına atfedilemeyeceği gibi bir durum ortadayken, Cumhurbaşkanı bunu bir iç politika malzemesi olarak kullanarak ülkede pek çok NATO karşıtı fraksiyonları bir araya getirdi. Hatta bu olaylar sonrasında Vatan Partisi Ankara, İzmir ve İstanbul’da NATO’dan çıkmak istediklerini belirten kendi deyimleriyle “kitlesel” (Vatan Partisi en son seçimde 161.626 oy olarak %0.35’i temsil etmişti) bir eylem gerçekleştirdiler. Bunun yanında Atatürk’ü geçtiğimiz 10 Kasım’da kucaklamış neo-Kemalist AKP’liler de NATO’nun bu davranışını Türkiye’ye açık bir tehdit olarak gördüklerini savundular.
Esasında birbirinden oldukça farklı duran Vatan Partisi ve AKP koalisyonu bir süredir varlığını sürdürmekte. Ancak bu yüzeyde duran farklılık, ortak oldukları noktaların görmezden gelinmesine sebep olmamalı. Bu iki grubu birleştiren en büyük paydalardan biri Batı’nın temsil ettiği demokrasi, insan hakları gibi progresif değerlere, genel bir ifadeyle Atlantikçi işbirliğine karşı olmaları. Vatan Partisi bu açıdan kendini Avrasyacı bir çizgide konumlandırıp, Türkiye politikalarını da o tarafa çekmeye çalışırken “tam bağımsızlık” gibi 21. yüzyıl bağlamından uzak ve aynı zamanda çelişkili argümanlar öne sürmekte. Böyle düşünmemdeki sebepse, Vatan Partisi Türkiye’yi tam bağımsızlık gerekçesiyle Atlantikçi bloktan uzaklaştırıp Rusya’ya yamayarak aslında hala Türkiye’yi tam olarak bağımsız yapmıyor, aksine iddia ettiğinin tam aksine ülke bu sefer Rusya gibi anti-demokratik ve baskıcı bir ülke ile müttefik olmuş oluyor. Bunun yanında, 21. yüzyıl bağlamı düşünüldüğünde, tam bağımsızlığa en çok yakınsayan ülkenin Kuzey Kore olması, bu isteğin ne kadar problematik olduğunu gösteriyor. Zira, her ne kadar bu deyim klişeleşmiş olsa da ülke sınırlarını aşıp iç içe giren ağlardan ötürü, küresel bir dünyada tam bağımsızlıkla varlığını sürdürmek mümkün değil.
Bunlarla beraber, ABD özelinde Türkiye’yle ilişkiler incelendiğinde, artık iki tarafın da tam olarak aynı sayfada olduğunu söyleyebilmek mümkün durmuyor. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından bölgedeki diğer devletlere ideal bir demokrasi örneği olarak ABD tarafından desteklenen Türkiye, artık bu ideal demokratik devletten çok uzak. Önceden gerçek bir tehdit olan Sovyet Rusya’da birleşebilen iki devlet artık tüm dünyada tehdit olarak görülen terörizm konusunda çok da birlikte kenetlenebilmiş gibi görünmüyor. Bundaki sebep, kesin bir terörizm tanımı yapılamadığı için her devletin kendine ait bir tanımın diğer devletlerle uyuşmamasından kaynaklanabiliyor. Bu yüzden işbirliğini zorlaştıran bu kavram, Türkiye-ABD ilişkilerinin de gün geçtikçe birbirinden uzaklaşmasının sebeplerinden biri olabilir. Her ne kadar ilişkiler iyi yönde ilerlemiyor olsa da, demokratik bir ülke için, Türkiye’nin NATO ile birlikteliğinden ayrılmaması gerektiğini düşünüyorum. Şimdilik ilişkilerin daha iyiye gideceğine dair bir işaret olmasa da, dileyelim ki uzun vadede yine Türkiye Atlantik bloğunda olsun.