Yeni yıla tüm umutlarımızı söndüren cani bir olayla başladık. Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olan Ceren Damar, kopya çektiğini tespit ettiği öğrencisi tarafından 2 Ocak çarşamba günü hunharca katledildi. Darp edilip silahla yaralanması yetmezmiş gibi bir de bıçakla delik deşik edildi bedeni… Düşünün ki nasıl bir hınç, nasıl bir kasıttır katilin aklında olan. Bir de bu katilin “hukuk” fakültesi öğrencisi olduğunu, hatta bu işler hiç olmasa seneye bu zamanlarda stajyer bir avukat olarak ortalıkta gezeceğini… Sonra bir de bu cinayetin akabinde okul whatsapp grubuna “Bu örnek hareket umarım sınavımıza yansır, herkese iyi çalışmalar” yazan başka bir “hukuk” fakültesi öğrencisi olduğunu düşünün…
Düşündükçe çıldırıyorsunuz değil mi? Merhume Ceren Damar, şiddetin yüreğimi en acıttığı örneklerden biri. Onun hayali Onarıcı Adalet Vakfı kurup suç mağdurları ve şiddete maruz kalan kişilere, bilhassa çocuk ve kadınlara psikososyal ve hukuki destek sağlamakken, kendisi telafisi olmaz bir canavarlığın kurbanı oldu.
Bu tablo çok hazin çünkü birçok gerçeği tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Hani “idam getirelim, cezaları arttıralım” diyenler var ya, kopyası yakalandıktan sonra eve gidip silah ve bıçak alıp sonra tekrar okula dönüp bu denli yoğun kastla, tasarlayarak hocasını katletmenin ağırlaştırılmış müebbet cezası gerektirdiğini bu memlekette eğer biri bilecekse o da “hukukçudur”. Katil zanlısı Hasan İsmail Hikmet 4. sınıftaydı. Yani en az iki senesini ceza hukuku normlarını öğrenmekle geçirdi. Peki bu caniliği ağırlaştırılmış müebbet hapis yiyeceği fikri engelledi mi? Hayır! Hatta kendisi, ifadesi alınırken en ufak bir pişmanlık belirtisi bile göstermedi, “çok yoğunum, çalışamadım, kopya çekmem lazımdı” dedi.
Bir de silah meselesi var. Silahlanmayı kaldırırsak şiddet bitermiş gibi düşünüyoruz ya, bu çocuk babasının ruhsatlı silahıyla vurdu Ceren Hoca’yı. Ve gözünü öylesine kan bürümüştü ki tabancası olmasa da elindeki bıçakla zaten kastını gerçekleştirirdi. Peki ne yapacağız? İdam getirip evdeki ruhsatlı silahları şifreli kasaya koydurup evlerden ekmek bıçaklarını mı toplayacağız? Nasıl başaracağız okulunda her gün gördüğü hocanın katledilmesine “ders olsun” diye mesaj veren bir insanı durdurmayı? Whatsappını mı sileceğiz?
Ne yapacağız biliyor musunuz? VİCDAN EKECEĞİZ. Çünkü kanun koyucu ne kadar norm çıkarsa, kolluk güçleri ne kadar hassas olsa, hapishanede bir ömür geçirmek ne kadar korkunç olsa da bunların hiçbiri manevi yönden çürümüş bir mahlukatın potansiyel suçlarını engellemeye yetmiyor. Ondan sonra da adalet dağıtacak kişileri yetiştiren hukuk fakültelerinde ruhsuz, sağduyusuz, insanlıktan nasibini almamış diplomalı canavarlar yetişiyor. Bu yalnızca hukuk fakülteleri için böyle değil elbette. Hayat vermesi vereken doktorlar can alıyor, seni koruması gereken sözde asker sana namlusunu doğrultuyor…
Bu olayın artık bir milat olması lazım. Eğer vicdan tohumu bir çocukta yoksa, en iyi üniversitelerde okuması onu yalnızca daha kalifiye bir sosyopat yapıyor. Üniversite sıralaması, okuduğu okul, yazılıdan kaç almış… Bunların bir tarafa bırakılıp haftada bir ders “insan olmanın” okullarda anlatılması lazım artık. “O iş ailede oluyor” dediğinizi duyuyorum. Ama olmamış işte. O zaman sosyal bir hukuk devleti olarak bunu okullarda, kreşlerde, üniversitelerde sağlamamız lazım. Yoksa en büyük surları örseniz üzerinden atlarlar. Tüm silahlarını alsanız iple boğarlar. İnsanın vahşetine kanunla, toplumsal baskıyla, kamusal alanların girişindeki X-Ray cihazlarıyla baskılayamazsınız.
Ayrıca burada öldürülen sadece bir insan değil. Toplumsal dokumuz, toplum olma dokumuz da gün be gün can veriyor. Bazen yolda yürürken etrafımdaki insanlara bakıyor ve yolda gördüğü köpeği tekmeleyen, bebeğini döven, eşini komalık eden o “insanlar”, işte bu yoldan geçenlerden birkaçı diye düşünürken buluyorum kendimi. Ve tedirgin oluyorum, hepimiz oluyoruz. Trafikte bir kadın sürücü olarak bazı muhitlerde kornaya basmaya çekiniyorum mesela, arabadan inip beni darp ederler diye. Nasıl bir durum değil mi? Sokaktaki herkesi tetiği çekilmiş bir silah gibi görmek… İşte bu bizi daha fazla yaralanmadan; daha fazla Ceren, Özgecan, Leyla yitirmeden; buz gibi olmuş içlerimizde vicdan yeşertmeliyiz.
Merhume Ceren Damarın daha 3 aydır evli olduğu eşinin cenazede sarf ettiği sözlerle bitiriyorum, zira kendisi benim paragraflarca yazdığım meseleyi iki cümlede özetlemiş:
Benim genç arkadaşlarımdan küçük bir istirhamım var. Arkadaşlar, bunu söylemek benim haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi bir insan olmaya çalışın.
TEKZİP: Söz konusu whatsapp konuşması hali hazırda birçok medya organında yayınlanıyordu ve fotoğrafı yerine bir twitter kullanıcısının paylaşımı olarak “taglenmişti”. Söz konusu kişi dolaylı yollarla gazetemizle iletişime geçip paylaşılan tagde isminin açık olması dolayısıyla rahatsızlığını ilettiği için twitter paylaşımı kaldırılıp yerine, yaralama haberi ile ilgili yorumu içeren whatsapp konuşmasının fotoğrafı konuldu.
Ayrıca konuşmasının cımbızlanıp çekildiği iddiasıyla konuşmadan 7dk sonra şöyle bir cümle sarf ettiğini de belirtti:
İlk paylaşımımızda yayın etiğini ihlal eden bir durum olmasa da düzeltmeleri yine de yapıyorum.Kişinin bu izahatı içinize ne kadar siner bilemiyor, yorumu sizlere bırakıyorum.