24 Haziran seçimlerinde çevremdeki pek çok insan gibi ben de beklemediğim bir tablo ile karşı karşıya kaldım. İktidar oy oranlarını korumuş ve birinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrar seçimleri kazanmıştı. Benim düşüncem ise kazanan değişmese dahi seçimlerin ikinci tura kalacağı yönündeydi. Mhp’nin beklenenin üzerinde bir performans göstermesi ile bütün resim seçim gecesi değişti. Daha sonraki yaptığım okuma ve izlemelerde en çok Bekir Ağırdır’ın analizi dikkatimi çekti. Seçmen her ne kadar iktidarın politikalarından rahatsızlık veya bir eksiklik de duysa gene iktidara oy vermişti. Fakat bu sefer o iktidar Mhp tarafından temsil edildi. Akp’nin kayıp oyları muhalefete değil, iktidar ortağı Mhp’ye kaydı. Çevremde seçimini yine iktidar için kullanan insanlarla yaptığım konuşmalarda da aslında Cumhur İttifakının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Aslında o seçmenin ciddi bir kısmı “devletten” vazgeçmeden bir memnuniyetsizlik mesajı yolladı iktidara. Buradaki devlet algısı ise anahtar nokta. Sanırım başkanlık sisteminin bir getirisi de bu. Artık partiler arasındaki bir güç ve oy çekişmesinden çok, devleti temsilen iktidar partisine karşı bir muhalefet savaşı izlemeye başladık. Memnuniyetsiz seçmen Mhp’ye oy vererek hem tepkisini dile getiriyor, hem de kendi gözünde güçlü devletin devamı olarak gördüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yeniden ofise taşımış oluyor.
Artık Akp ve Mhp’nin ortaya koyduğu Türkiye vizyonları tekilleşmiş durumda. Kendi destekçileri için devletin devamı niteliğini taşıyorlar. Bunu bir cümleyle açıklamak gerekirse bürokrasi ile siyasetin yer değişimi olarak tarif edebiliriz. Artık bu milliyetçi ortak vizyon, hükümet veya siyasi parti ajandasının yanında, uzun süreli iktidar sayesinde devlet vizyonuna dönüşmüş durumda. Muhaliflerin temelde hissettiği bu sürprizin kaynağı bence bu nokta. İktidar seçmenine göre muhalefet devlete karşı geliyor artık. Kamplar arasındaki geçirgenlik bu devlet anlayışındaki değişim sebebiyle sekteye uğramış durumda. Bu değişimin getirisi ise muhalefet açısından büyük bir zorluk ortaya çıkarıyor. İktidarın eksikliklerini göstermek ve neredeyse her konuda komple bir muhalefet eylemi içerisinde bulunmak devlete karşı bir saldırı olarak algılanıyor. Daha sonra ise yerli ve milli tartışmaları körüklenerek muhalefete bir düşman vasfı addediliyor.
Tabloya bu şekilde bakıldığında muhalefetin eli bağlı gözükebilir. Fakat yapması gereken ise yaklaşımını değiştirmek. Destek çıkan bir muhalefet ortaya koyarak kendi yönetimi altında ortaya çıkacak yeni bir Türkiye vizyonunu pazarlamak. Muhalefet, sadece eksiklere parmak basmak yerine artık doğruların da hakkını vermeli. İktidarın seçmeni uzaklaştırılmamalı. Doğruların nasıl devam edeceğini ve bunun yanında eksikleri nasıl gidereceğini anlatarak ortaya somut projeler koymalı. Aksi takdirde seçmenin sahip olduğu korumacı refleks, muhalefeti devlete karşı gelen bir pozisyona itiyor seçmen nezdinde. Patates fiyatının yüksekliğini eleştirip düzelteceğini söylemek elbette ki önemli, ancak o insanların neden senin ortaya koyduğun Türkiye’de daha iyi bir hayat yaşayacağını anlatmak daha da önemli. Adaleti ve toplumsal barışı nasıl tahsis edeceğin, küsleri nasıl barıştıracağın önemli. İktidarın kıraathane projesine getirdiğin sert eleştirilerin, apolet tartışmasının seçmen nezdinde muhalefeti etkilemek dışında hiçbir etkisi yok. Bu duruma yeni sistemi kabul etmek de dahil. Temel vaadiniz eskiyi geri getirmek üzerine kurulursa, ülkeyi ileri götüreceğinize kimseyi ikna edemezsiniz. Muhalif muhafazakarlık yapamazsınız. İktidar seçmeninin seçimlerine ve oyuna saygı duymanız gerekir. Örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanını alkışlamak zorunda değilsiniz ama devletin başına saygı göstererek ayağa kalkmak zorundasınız.