Hepimizin bildiği üzere eğitim denilince ilk akla gelen ülke Finlandiya oluyor. Peki, bu beş milyon nüfuslu Kuzey Avrupa ülkesini diğer ülkelerden ayıran faktörler neler?
Her şeyden önce bir ülkenin eğitim politikaları o ülkenin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel yapısından bağımsız olarak ele alınabilecek bir konu değildir. Finlandiya’nın eğitim sistemini anlayabilmek için öncelikle Finlandiya’yı anlayabilmek gerekir.
Uzun yıllar boyunca Rusya İmparatorluğuna bağlı şekilde özerk olarak varlığını sürdüren Finlandiya, 1917 senesinde Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmiştir. Oldukça oturmuş ve gelenekselleşmiş olan Finlandiya Anayasası, 2000 yılında büyük bir reform geçirmiş ve yasamanın gücü yürütme karşısında artırılarak halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Parlamento’ya üstün yetkiler tanınmıştır. Demokrasi geleneğinin oturmuş olduğu bu ülkede Parlamento’ya verilen bu yetkiler devletin sosyal refah programlarındaki sorunların ve bu sorunların olası çözümlerinin özgür bir ortamda tartışabilmesine olanak sağlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle zorunlu bir endüstrileşmeye maruz kalan Finlandiya, günümüzde senede %6’lık bir artış gösteren gayrı safi milli hâsıla ile dünyanın en zengin ekonomilerinden biri haline gelmiştir. Fakat bugün ekonomisi Finlandiya ekonomisinden çok daha iyi durumda olan ülkeler Finlandiya ile eğitim politikaları açısından yarışamayacak düzeydedir. Bunun sebebi, Finlandiya’nın elde ettiği ekonomik zenginliğinin büyük bir kısmını kamusal hizmetlere ayırmasıdır. Özellikle siyasi çatışmalardan uzak, barışçıl bir ülke konumunda bulunması, Finlandiya’nın askeri bütçesinin bir kısmını kamu yararına sunmasına olanak sağlamıştır. Bütün bu faktörler göz önüne alındığında Finlandiya’nın sosyal refahın gelişimi için gerekli bütün koşulları sağladığı anlaşılmaktadır. Sosyal refahın dolaylı uzantısı olan eğitim politikaları da böyle bir ortamda yeşerip gelişebilme imkânı bulmuştur.
Eğitim politikalarının içeriğine gelirsek Finlandiya baskıcı, öğretmen-öğrenci ilişkisinin adeta bir ast-üst ilişkisine dönüştüğü zorunlu bir eğitim sisteminden oldukça uzak bir görüntü çizmektedir. Öğrenci ve öğretmen arasındaki sosyal etkileşimi artıran, öğrenme hazzını çocuklara aşılayan bu eğitim sistemi ileride toplumun yapı taşlarını oluşturacak olan çocukların sosyal ve psikolojik yönden gelişmelerini ve özgüvenlerini artırmalarını sağlamaktadır. İlkokul seviyesindeki çocukların kendilerini ev ortamında hissedebilmeleri içinde okulda çoraplarla gezebilmelerine imkân tanınmakta ve bu sayede çocuğun yabancılık duygusu hissetmesinin önüne geçilmektedir. Sık sık teneffüse çıkan çocuklar böylece önüne koyulan kitabı ezberleyen otomatik robotlar olmak yerine çocukluğunu yaşamış sağlıklı genç bireyler haline gelmektedirler. Her çocuğun evinin yakınındaki okullarda eğitim görmesi ulaşım sorununu en aza indirmektedir. Fiziksel veya zihinsel engelli çocuklar ötekileştirilmeksizin sosyal yaşamın bir parçası haline getirilmekte ve diğer çocuklarla aynı okullarda eğitim görmektedir. Sıkı disiplin kurallarına maruz kalmayan çocuklara dersin işleyişini bozmamak kaydıyla sınıf içerisinde özgürce hareket edebilme imkânı tanınmaktadır. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için okul ve yemek ücretleri Finlandiya hükümeti tarafından karşılanmaktadır. Teorik eğitimin yanında pratik eğitime de oldukça önem veren Finlandiya’da öğrenciler atölyelerde çalışma imkânı bulabilmektedir. Çocukların fotoğraflarının veli ya da vasisinin izni olmadan çekilememesi de çocuk istismarının önüne geçilmesine olanak tanımaktadır.
Bugün ülkemizdeki eğitim sistemine baktığımızda durumun ne kadar vahim olduğu hemen göze çarpmaktadır. Türkiye’de ilk, orta ve lise seviyelerindeki okullarda ezberci bir eğitim sistemi uygulanmakta ve öğrenci pasif bir dinleyici konumunda yer almaktadır. Araştırma yapma olanağı öğrencilere tanınmamakta ve eğitim düzeyi yetersiz bulunan bazı öğretmenler de bu eğitim sisteminin bir parçası haline getirilmektedir. Şu halde Türkiye’nin bu geride kalmışlığının önüne geçilmesi amacıyla yeni eğitim reformları yapılması gerekmektedir. Örneğin, öğretmenlere yüksek lisans yapma zorunluluğu getirilmesi, öğrenciyi araştırmaya teşvik edecek faaliyetlerin yapılması, fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılması amacıyla devletin eğitim bütçesinin artırılması akla gelebilecek çözümlerden sadece birkaçı. Umarız ülkemiz bulunduğu hal ve şeraitinin farkında olarak yeni eğitim politikaları uygulamaya başlar ve Türkiye Cumhuriyeti de muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış bir devlet olarak varlığını sürdürür.