İsveç ve Finlandiya NATO’ya Girebilecek mi?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa ülkelerini, güvenlik politikalarını tekrardan gözden geçirmeye itti. Tarih boyunca hep korku etrafında bir araya gelip müşterek bir savunma stratejisi geliştiren Avrupa ülkeleri, bu eylemleriyle ne kadar doğru bir karar verdiklerini görmüş oldular. Tehlikelere karşı önceden önlem alma vizyonunu benimsemiş NATO ise bu savaş esnasında güvenilirlik ve popülarite kazandı. Bu gelişmeleri, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla güvenlik endişeleri artan İsveç ve Finlandiya’nın, NATO’ya üyelik başvuruları takip etti. Ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılabilmek için tüm üye ülkelerden onay alması gerekiyor. Şimdiye kadar yapılan açıklamalardan Türkiye’nin bu üyeliğe sıcak bakmadığı anlaşılıyor ve Türkiye’nin onayı olmadan iki ülkenin de NATO’ya girmesi mümkün değil. Peki Türkiye neden bu üyeliğe sıcak bakmıyor? Bunu açıklamadan önce NATO’nun tarihine ve Türkiye’nin NATO ile imtihanına değinmekte fayda var.

NATO ve Türkiye

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü ya da bilinen adıyla NATO, 1949’da Washington DC’de imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması ile üye ülkeler arasında ortak bir savunma mekanizması geliştirmeyi hedefleyen bir anlaşma. Başta 12 ülkenin bir araya gelmesiyle kurulan ve Sovyetler Birliği’ni öncelikli tehdit olarak gören örgüt, Sovyetler birliği dağıldıktan sonra da genişlemesini sürdürdü. Bugün NATO’ya üye, toplamda 30 ülke bulunuyor.

Türkiye’nin NATO’ya girişi ise 50’li yılların başlarına dayanıyor. Çok partili hayata geçiş ile yönünü batıya çeviren Türkiye, Sovyetler tehdidine karşı, kurulduğu andan itibaren NATO’ya girebilmek için faaliyetlerde bulundu. Ancak 1950 mayısında CHP hükumetinin ve aynı yılın ağustos ayında, yeni kurulan Demokrat Parti hükümetinin NATO’ya üye olmak için yaptıkları başvurular reddedildi. Türkiye’nin ittifaka girmesi NATO’nun o zamana kadar yapacağı en büyük batı genişlemesi olacaktı ve ittifak, bu genişlemenin üye ülkelere yük olacağından endişe ediyordu. Türkiye vazgeçmedi ve bu olumsuz algıyı kırabilmek için Birleşmiş Milletler çağrısı üzerine Kore Savaşı’nda Güney Kore’ye asker gönderdi.

Türkiye’nin bu manevrası, Sovyetler Birliği’nin her geçen gün artan nükleer gücünün yarattığı endişe ile birleşince NATO üyeleri, ittifakı genişletme fikrine olumlu bakmaya başladılar. Neticesinde 18 Şubat 1952’de hem Türkiye hem de Yunanistan NATO’ya kabul edildi.

Türkiye’nin ittifaka girmesinden hemen sonra ordu Amerikan ekipmanlarıyla donatıldı ve NATO standartlarına göre yeniden düzenlendi. Çoğunlukla Amerikalılar tarafından kullanılmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde yeni üsler inşa edildi. Bunlardan belki de en önemlisi, 1954 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri ve Amerikan Hava Kuvvetlerinin ortak kullanımına açılan İncirlik üssü, NATO’nun Nükleer silah barındıran sayılı üslerinden bir tanesi oldu. Bu üsler sık sık iç siyasette de tartışma konusu oldu. 1974’teki Kıbrıs Harekâtından sonra Türkiye’ye silah ambargosu koyan ABD’ye karşılık, Süleyman Demirel hükumeti İncirlik dahil 21 Amerikan üssünü kapatmış ve buna karşılık 1978’de ABD ve NATO ambargosu kaldırılmıştı. Bu bağlamda NATO üyeliği ve ABD üslerine ev sahipliği yapması Türkiye’nin eline güçlü bir koz veriyordu. Tabi Türkiye masadan her zaman kazançlı çıkmadı.

Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadından çekilmesi ve geri dönüşü

1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesinden sonra Yunanistan, NATO’nun Kıbrıs’a asker göndermesini istemiş ve NATO bu talebi reddedince ittifakın askeri kanadından çıkmıştı. 1978’de geri dönmek isteyince de Ege Denizi’nde yetki anlaşmazlığı nedeniyle Türkiye veto etmiş ve Yunanistan ittifaka girememişti. Bu olay sonrasında Ankara Washington arasında yoğun bir diplomasi trafiği başladı. Sovyetlerin 1979 Aralığında Afganistan’a girmesiyle NATO’nun doğu kanadının güçlendirilmesi gerektiğini düşünen ABD, Yunanistan’ın yeniden ittifaka alınması için Türkiye’yi ikna etmek istiyordu.

Ancak Süleyman Demirel hükumeti karardan geri adım atmadı. Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi için gerekli olumlu hava ancak 12 Eylül darbesinden sonra sağlandı. 1980 yılında TSK’nın iktidara el koymasıyla Türkiye batı yanlısı bir politika izlemeye başladı. Darbeden hemen sonra ABD dışişleri başkanı William P. Rogers Türkiye’yi bir ay içerisinde tam 4 defa ziyaret etmiş ve Türkiye’nin diplomatik yenilgisi olarak anılan Rogers Anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma gereğince Türkiye, Yunanistan’ın koşulsuz bir şekilde NATO’ya geri dönmesine izin verecek, sonrasında ise iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar giderilecekti. Ancak Rogers Anlaşması “asker sözü ”ne dayanarak imzalandığı için şartların yerine getirilmemesi halinde herhangi bir yaptırım getirmiyordu. Anlaşmanın imzalanmasıyla Yunanistan, darbeden sadece 5 hafta sonra, Türkiye’nin vetosuyla karşılaşmadan NATO’ya geri döndü. 1981’de Yunanistan’da göreve başlayan PASOK iktidarı ise Yunan şehri Larissa’da üs kurmamak gibi anlaşmanın birçok şartını yerine getirmedi. İlerleyen zamanlarda Türk – Yunan ilişkileri daha da gerilerken iki ülke, NATO bünyesinde karşı tarafa yapılacak askeri, altyapı vb. yardımları her fırsatta veto ediyordu.

Rogers Planı ile Türkiye diplomatik bir yenilgiye uğradı, uğratıldı. Düşünün ki darbe sonrası Yunan gazeteleri “Türkiye’de darbe oldu; Yunanistan NATO’ya dönüyor” diye manşet atıyor ve darbeyi öğrenen Amerikan diplomatı, CIA Türkiye Şefi Paul Henze’ye haberi “The boys in Ankara did it” şeklinde iletiliyor. Neticesinde darbenin kimin tarafından organize edildiği hala tartışma konusu iken en çok ABD’ye ve NATO’ya geri dönen Yunanistan’ın işine yaradığı bir gerçek. Kenan Evren’in Rogers Planını onaylamasının ise büyük bir hata olduğu ortada.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girme talebi

İsveç ve Finlandiya, NATO’ya üye olmasalar bile NATO faaliyetlerini yakından takip ediyor ve sık sık ortak tatbikatlar düzenliyorlar. Finlandiya, Rusya ile olan ilişkilerini bozmamak istediği için şu ana kadar üyelikten uzak durmuştu. Ancak Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası güvenlik endişeleri artan Finlandiya, NATO yanlısı bir tutum sergilemeye başladı. Öyle ki işgal öncesi yüzde 20 olan NATO yanlılarının oranı işgal sonrasında yüzde 70’in üzerine çıktı. NATO’nun sağladığı güvenlik garantilerinden yararlanmak isteyen Finlandiya, geçtiğimiz haftalarda NATO’ya katılmak istediğini açıkladı. Bu önemli bir karardı çünkü Finlandiya, NATO’ya girmesi halinde Rusya ile en uzun kara sınırına sahip NATO üyesi olacak. Düşünün ki 1300 kilometrelik Finlandiya – Rusya sınırı, şu anki NATO – Rusya sınırının yaklaşık 3 katı uzunluğunda.

Finlandiya – Rusya kara sınırı

Finlandiya’nın bu açıklamalarından hemen sonra ise İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, “İsveç ve İsveç halkı için en iyi şey NATO’ya katılmaktır” yorumunda bulundu. Bu tarihi bir an olarak değerlendirildi çünkü İsveç 1809’dan beri sürdürdüğü tarafsızlık politikasını, Başbakan Magdalena’nın bu açıklamalarıyla sonlandırmış oldu. Neticesinde iki ülke de 18 Mayıs Çarşamba günü eşzamanlı olarak NATO’ya üyelik başvurularını ilettiler.

İsveç ve Finlandiya’nın bu kararı oldukça yankı uyandırdı. Batı dünyası bu kararın, kolektif savunma kabiliyetini arttıracağını düşünürken, Rusya ise İsveç ve Finlandiya’nın bu kararının doğrudan bir tehdit oluşturmayacağını belirtti. Ancak NATO‘nun bu ülkelerdeki potansiyel genişlemesi değerlendiren Putin, “Askeri altyapıların bu ülkelere genişletilmesi kesinlikle tepkimizi tetikleyecektir” açıklamasını yaptı. Finlandiyalı gazeteci Liselott Lindström ise Rusya’nın hali hazırda Finlandiya sınırında tedbir amaçlı asker bulundurması nedeniyle teknik anlamda bir değişiklik olmayacağını söylüyor. Yani ilk değerlendirmeler hali hazırda Ukrayna ile savaşan Rusya’nın, bu üyeliklere çok sert tepkilerde bulunmayacağını yönünde. Ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği önünde başka engeller de bulunuyor.

NATO her ne kadar “açık kapı” politikası izlese de aday ülkelerin gerçekleştirmesi gereken bazı protokoller var. Washington anlaşmasında belirtilen bu protokoller çoğunlukla yapılması geren askeri reformları ve uyulması gereken standartları belirliyor. Normal koşullarda şartların sağlanması uzun yıllar sürerken yıllardır NATO ile ortak tatbikatlar düzenleyen İsveç ve Finlandiya için bu sürecin kısa süreceği tahmin ediliyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurularını çeşitli gerekçelerle veto edeceğini açıkladı. Yine Washington anlaşmasına göre üye ülkelerden bir tanesi bile veto hakkını kullanırsa İsveç ve Finlandiya ittifaka giremiyor. Bu sebeple Türkiye’nin bu açıklamaları batı dünyasında tartışma konusu oldu.

Türkiye’nin çekinceleri ve beklentileri

Ülkelerin çıkarlarına aykırı durumlarda veto hakkını kullanması yeni bir şey değil. Örneğin Yunanistan 2008 Bükreş Zirvesi’nde isim tartışması nedeniyle Makedonya’nın NATO üyelik başvurusunu veto etmiş, kriz çözülünceye kadar da kardırmamıştı. Türkiye’nin ise İsveç ve Finlandiya’yı veto etmek için basit ve anlaşılır bir isteği var: Bu ülkelerden teröre yapılan desteğin son bulması.

Türkiye, NATO’nun genişleme doktrinini her zaman desteklemiş ve yeni üye alımlarına hep sıcak bakmış bir ülke. Ancak düşünün ki aynı ittifakta yer aldığınız ve güvenlik garantisi sağladığınız ülkeler, sizin terör örgütü olarak tanıdığınız örgütlere hem siyasi hem de askeri destek sağlıyor ve silah temin ediyor. Temin edilen silahlar ile sizin askeriniz öldürülüyor ve ayrıca bu ülkeler, sizin kendilerinden silah ithal etmenizi kısıtlıyor sebebi ise terörle mücadelede kullanılacak olmaları. Bu, oldukça ikilemli bir durum değil mi?Durumu değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Aday olmak isteyen ülkelerin bizi hedef alan terör örgütlerine destek vermesi kabul edilemez. Bu sadece siyasi destek de değil, örneğin İsveç Silah da temin ediyor. Verdiğiniz silahlarla bize saldırıyorlar… Müttefiklerin başka bir müttefike savunma ürünleriyle ilgili kısıtlama getirmesi de kabul edilemez.” açıklamalarında bulundu. Teröre destek iddialarına karşı İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde ise “İsveç’in PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ilk ülke” tweet’ini attı. Peki İsveç PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ilk ülke ise Türkiye’nin bu iddiaları asılsız mı?

İsveç gerçekten de 1984’te PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ilk Avrupa ülkesi. Ancak diğer bir taraftan PKK’lı teröristlere en büyük desteği sağlayan ülkelerden biri. PKK, İsveç ve Finlandiya parlamentolarından büyük destek elde ediyor. Sokaklarda özgürce kalabalık mitingler düzenleyen, stantlar kuran, PKK paçavralarını duvarlara asan teröristler, polis müdahalesiyle dahi karşılaşmıyorlar. Buna ek olarak İsveç ve Finlandiya, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanıdığı PYD’yi terör örgütü olarak tanımıyor, hatta İsveç PYD’ye silah bile temin ediyor. Doğal olarak da Türkiye, bu ülkelerin ittifaka katılmasına itiraz ediyor.

İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurusunda bulunacaklarını ilk öğrendiğimde Türkiye’nin koşulsuz bir şekilde bu üyeliklere izin vermemesini temenni ettim, hem de Türkiye’nin büyük bir gafletle imzaladığı Rogers Anlaşması hala akıllardayken. Şu an NATO içerisinde, özellikle terörle mücadele konusunda bizi en çok zora sokan iki ülke Fransa ve Yunanistan. Yine bu iki ülke zamanında NATO’nun askeri kanadından ayrılmış ve Türkiye veto etmediği için yeniden NATO’ya dönmüş ülkeler. Bu sebeple bu hatanın tekrarlanmaması kritikti.

Üstelik Türkiye tam anlamıyla kapıları kapatmış da değil. Üyelik başvurularını değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, kapıların kapanmadığını ancak Türkiye’nin beklentileri karşılanmazsa İsveç ve Finlandiya’nın üyelik sürecinin ilerlemeyeceğini vurguladı. Bu beklentiler de temel hatlarıyla PYD’nin terör örgütü olarak tanınması, teröre desteğin son bulması ve Türkiye’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması. Türkiye’nin, NATO’nun en güçlü 2. ordusuna sahip olması ve stratejik önemi nedeniyle ulusal güvenlik endişeleri anlaşılacak ve beklentileri karşılanacaktır diye düşünüyorum. Üstelik şimdiye kadar Hırvatistan’dan Türkiye’ye destek mesajı gelirken NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de “Türkiye değerli bir müttefik, güvenlik endişeleri giderilmeli” açıklamasında bulundu.

Diğer bir taraftan İsveç ve Finlandiya’nın stratejik konumu nedeniyle NATO’nun savunma kabiliyetine katkı sağlayacakları da ortada. Bu sebeple batılı devletler konunun bir an çözülmesi gerektiğini vurguluyorlar. Türkiye’nin üyeliklere olumsuz baktığını açıklamasının ardından Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, “Washington Türkiye’nin pozisyonunu netleştirmeye çalışıyor” açıklamasını yaptı. Süreç nereye evrilecek bunu hep beraber göreceğiz. Şahsi fikrim yoğun bir diplomasi trafiği ile kısmen de olsa Türkiye’nin beklentilerinin karşılanacağı yönünde. Bu aşamada Türkiye’nin, haklı isteklerinden geri adım atmaması çok önemli.

Kaynakça

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61474597

https://www.youtube.com/watch?v=gRUTZ8AScec

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-61492109

https://tr.wikipedia.org/wiki/NATO

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/incirlik-abd-ye-kapatilmisti-2374456

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ncirlik_Hava_%C3%9Css%C3%BC

http://www.turkishgreek.org/iki-uelke-arasindaki-temel-sorunlar-ve-taraflarin-yaklasimlari/ege-denizi-ne-iliskin-sorunlar/nato-komuta-kontrol-sorunlar/rogers-plan-ve-yunanistan-n-nato-askeri-kanad-na-doenuesue

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/nato-uyeligi-cok-asamali-uzun-bir-surec-gerektiriyor/2590210

https://odatv4.com/makale/erdogan-kenan-evrenin-icraatini-neden-sahiplendi-1312171200-129222

https://haberglobal.com.tr/gundem/yunanistan-natoya-nasil-geri-donmustu-12-eylulden-gunler-sonra-177020

https://www.youtube.com/watch?v=tHu5IJkepww&t=452s

Leave a Reply