“Birden ay ışığını kesti

Bir de sen çok değiştin

Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi

Söylenenler hiç söylenmemiş gibi…”

Bilmiyorum gördünüz mü, Meral Akşener okulumuzu ziyarete gelecek. Normalde 7 Aralıkta olması beklenen ‘söyleşi’, 20 Aralık’a kadar ertelendi. Açıkçası ben de bu ertelenmeyi bir yazı hazırlamak için fırsat olarak gördüm. Bu yazıyı söyleşiden sonra yazmamın hiçbir anlamı yoktu, gerçi öncesinde yazmamın da pek bir etkisi olacağını sanmıyorum. Olay şu ki biz etkinlikte kendi sorularımızı soramayacağız. Son yıllarda siyasetçiler alıştı açıkçası herkesten gelen soruları almamaya, zora gelmeyi sevmiyorlar çünkü hemen hemen hepsi geçmişte dedikleriyle bugün dediklerinin uyuşmadığını biliyor. Tabii ki etkinliği düzenleyen ADT’nin (Atatürkçü Düşünce Topluluğu) dışardan gelen soruları kendi süzgecinden geçirecek olması kendi insiyatifindeki bir durum, buna karşı yapabileceğimiz bir şey yok. Belki Meral Hanım böyle tercih etmiştir, bu konuda bir bilgim yok açıkçası. Kendilerine sormadım ama bu duruma verilecek cevaplar, daha çok bahaneler, az biraz belli nasıl olsa: Provakasyon, saldırganlık vb. nitelikler içeren soruları önlemek. Kendileri bilirler. Bence soru sormanın cevap alınamasa dahi önemli etkileri var ki zaten bu yazıyı yazma sebebim de bu.

Soracağım sorulara cevap gelmeyeceğini ben de biliyorum, hatta Meral Hanım muhtemelen bunların hiçbirini okumayacak, okusa da belki de okumamış gibi yapacak. Yazdığım sorular da zaten bulunmaz hint kumaşı değil, eminim kendisi daha önce onlarca, yüzlerce kez türevlerine denk gelmiştir. Zaten dediğim gibi, bu yazıyı yazma amacım bu soruların cevaplarını duymak değil, duysak güzel olurdu orası ayrı, ama en azından bu sorular eşliğinde geçmişi hatırlayalım istiyorum. Siz de biliyorsunuz, çok kolay unutuyoruz. Şimdi geçmişteki dosyaları açmanın ne anlamı var diyenler olacaktır, hatta bu kişiler soruları görünce beni de sansüre uğraması gereken ‘saldırgan’ soruların yazarı olarak görecektir. Siyaset ne kadar değişken olursa olsun, birinin geçmişi aynı zamanda geleceğine dair ipuçları verir. Eğer kendi geçmişinden memnunsa zaten bu sorulardan da rahatsız olmaz Meral Hanım. Ha şöyle de bir şey var, günümüz ve gelecek hakkında da sorular sorulmalı tabii ki kendisine, ama onu zaten herkes yapıyor. Ben geçmiş konusunda bir eksiklik hissettiğim için hazırladım bu soruları.

Velhasıl kelam, bu sorular ister cevapsız kalsın isterlerse de cevaplansın, biz yine de sormuş olalım. Biz yine de unutulan bazı şeyleri hatırlatalım. Biz yine de geçmişteki acı hatıralar bir kez daha yaşanmasın diye, sansür engelini aşamadığımız için, buradan kendi kendimize soralım bu cevapsız soruları. 

  1. Soru: Geçtiğimiz aylarda ortağınız Kılıçdaroğlu’na ölüm tehditleri savuran Alattin Çakıcı’nın eniştesi ile olan ilişkinizin aracılığıyla İçişleri Bakanı olduğunuz dönemde, Çakıcı polisler tarafından aranırken ona kaçması yönünde bilgi ulaştırdığınız iddia ediliyordu ki ortaya çıkan ses kayıtları gibi ciddi deliller bulunmakta. Sizin İçişleri Bakanlığı döneminizde de yakalanmamayı başarmıştı bir şekilde kendisi. Kendinizi olası bir zaferde geleceğin Başbakanı olarak görüyorsunuz, Türkiye’nin uzun yıllardır üstünden silemediği devlet-mafya ilişkisi için nasıl adımlar atmayı düşünüyorsunuz? Geçmişte bu konuda hata(lar) yaptığınızı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız aynı hatalara düşmeyeceğinizin güvencesi nedir?
  2. Soru: Mecliste Öcalan için ‘Ermeni dölü’ ifadesini kullanmıştınız. Ardından gelen tepkiler üzerine birebir sizin cümlelerinizle: “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim.” demiştiniz.  Burada yazarken bile utandığım bu ırkçı ifadeleriniz için Ermeni halkına, kabul edip etmemek bireylerin kendisine kalmış bir şey tabii ki ama, bir özür borçlu olduğunu düşünüyor musunuz? (Not: Baktığım onlarca kaynağa rağmen Ermeni halkına atfedilen bir özür mesajına ulaşamadım.) 
  3. Soru: 2016 senesinde bir açıklamanızda İçişleri Bakanı olduğunuz dönemde yaşanan faili meçhul cinayetler için sorumlu olarak sizin gösterilmeniz üzerine birebir şu cümleleri kurmuştunuz: “Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.” Faili meçhul cinayetleri, binlerce insanın öldürülmesini kabul eden biri olarak bu vahşetin tekrar yaşanmayacağının garantisini seçmeninize nasıl verebilirsiniz?
  4. Soru: Yaşı büyük gösterilerek idam edilen Erdal Eren için zamanında ‘katil’ yakıştırması yaparak idamını normal gösterme imasında bulunmuştunuz. 17 yaşında bir çocuğun idamını bile normalleştiren cümleler kurdunuz, bundan pişman mısınız, yoksa Başbakan olduğunuz zaman da bu fikrinizin arkasında durmaya devam edecek misiniz? Ek olarak, idamı destekliyor musunuz?
  5. Soru: Son olarak, düzenlediğiniz bir mitingde atılan ‘Kahrolsun şeriat!’ sloganlarından rahatsız olmuş ve “Şeriat inancıma göre islam demektir. İnançlı biri olarak dedirtmemem lazımdı.” cümlelerini kurmuştunuz. Hatta sloganları engelleyemediğiniz için “O geceyi hayatımdan silmek isterim, çok acı hissettim.” ifadelerini de kullandınız. Yarın öbür gün düzenlediğiniz mitinglerin birinde benzer bir sloganda yine aynı tepkiyi göstermeyi düşünüyor musunuz? Şeriata bakış açınızda bir değişim var mı?

Kapak Karikatürünün Çizeri: FrankRamspott

“Sustu bu gece karardı yine ay

Kaldı geriye cevapsız sorular.” -Ferman Akgül, Haluk Kurosman.

Leave a Reply