Telefonlarımızın ekranlarında, yanından geçip gittiğimiz dükkanların televizyonlarından kulaklarımıza çalınan kelimelerin içinde, arkadaşlarımızla oturduğumuz kafelerde ve restoranlarda, küçüklüğümüzde oynadığımız kulaktan kulağa oyunu gibi bir bir yayılan olası erken seçim fısıltısıyla dolu yaşantımız. Sosyal medyada, televizyonlarda, gazetelerde muhalefetin olası adayları konuşuluyor, sloganlar ve stratejileri eleştiriliyor. Türkiye son genel seçiminin üzerinden 4 yıl bile geçmeden erken seçim dedikodularına ev sahipliği etmeye devam ediyor.
Mevcut seçmen kitlesinin son senelerde çizmiş olduğu grafik, olası erken seçim ihtimaline seçmen kitlesine dahil olacak Z kuşağı ve birçok farklı etmen yaratılan seçim senaryolarını hiç olmadığı kadar çeşitlendiriyor. Normal koşullar çerçevesinde 2023 yılında gerçekleşmesi beklenen Genel Seçimlerin erkene çekilme talebinin arkasında yatan sebepler neler? 20 yıldır iktidar mücadelesini kaybetmeyen hükümeti muhalefetin çağrısına karşı tedirgin bir tablo çizmeye iten sebep ne? Halk olası bir erken seçimden neler bekliyor?
2018 Genel Seçimleri’nde ana muhalefet partisi CHP’nin %30,64 alarak adayı Muharrem İnce sayesinde son yılların en yüksek oy oranına kavuşmasıyla beraber siyaset adına geçmişinden çok ayrı bir tablo çizmeye başladı. 2019’da gerçekleşen Yerel Seçimler’de de İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere 11 büyükşehirin de yönetimini almasının ardından siyasette 20 senedir savunmada olan tutumundan sıyrılarak daha agresif ve saldırgan bir siyasete yöneldi. Halkın neredeyse her tabakası tarafından benimsenen 2 belediye başkanından yaratılmaya çalışılan kahraman rollerinin yanı sıra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun imajının yeniden çizilmesi ve “CeHaPe” algısının yeniden tasarlanması için oluşturulan propaganda çoğunlukla kamuoyunun desteğiyle karşılandı. Türkiye’nin en çok izlenen YouTube kanallarından biri olan 140journos’la gerçekleştirilen ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun yenilenmiş CHP’yi anlattığı “Cehape Zihniyeti” videosu 2.8 milyon izlendi. Bu sayı geleneksel medya aracılığıyla ulaşılabilecek rakamın kat be kat üstünde.
Mansur Yavaş’ın Pqueen (Pelin Baynazoğlu)’in kanalına konuk olarak öncülüğünü ettiği Twitch yayını trendini Jahrein (Ahmet Sonuç)’in kanalına konuk olan Kemal Kılıçdaroğlu ve PurpleBixi (Bahadır Telci)’nin kanalına konuk olan Ekrem İmamoğlu takip etti. Bu yayınlar haftalarca sosyal medyada gündeme otururken birçok izlenme rekoru da kırdı. Siyaset Türkiye için her zaman popüler bir konu olmasına rağmen propaganda olarak ilk defa bu kadar popülarize edilmeye başlandı. Neredeyse her yaştan her kesimden insan dizi takip eder gibi siyasileri takip etmeye, video editler yapmaya ve takım tutarcasına olası cumhurbaşkanı adaylarını desteklemeye başladı. Söylemlerinde genellikle Z kuşağına hitap etmeye özen gösteren CHP, iktidarın 20 senedir ve hatta çok daha eskiden beri kendine çizilmiş olan çizgiyi bırakıp kendine yeni bir yol çizmeye başlaması halktan aldığı olumlu tepkilerin de desteğiyle partiyi daha saldırgan söylemler izlemeye yöneltti.
Mansur Yavaş’ın “Çık masaya tepin istersen.” söylemi, Ekrem İmamoğlu’nun BBC News’in sorduğu cumhurbaşkanlığı adaylığı sorusuna verdiği “God knows”* yanıtı gibi imzalaşan hareketleri iki belediye başkanını da daha medyatik daha ikonlaşmış isimler haline getirdi. Bu durum kulislerde Millet İttifak’ının bu iki belediye başkanından birini cumhurbaşkanlığına aday göstereceği hakkında konuşmaların başlamasına sebep oldu. Elini her geçen gün güçlendiren ve İYİ Parti’den de destek alan CHP kendine olan güvenini de kazanmasıyla birlikte iktidarı her fırsatta sandığa çağırmaya devam ediyor.
CHP’nin erken seçim çağrılarını yenilediği bu süreçte Türkiye farklı siyasi çalkantılarla sarsılmaya devam etti. Bunlardan en büyüğü Sedat Peker’in mevcut hükümet hakkında ortaya attığı iddialar oldu. 9 Nisan tarihinde evine düzenlenen “organize suç örgütü” operasyonu sonrası “Aklımı tatile çıkardım. Konuşacağım, anlatacağım.” diyerek başladığı video serisini YouTube hesabından yayınlamaya başlamasının ardından fenomen haline geldi. Peker’in AKP’li vekillerle ve iş insanlarıyla ilişkilerinden gazetecilerle ilişkilerine, uyuşturucu ticaretinden tecavüz ve cinayete kadar birçok önemli iddiayı dile getirdiği videolar, medya tarafından Susurluk skandalıyla kıyaslandı.
Eski İç İşleri Bakanı Mehmet Ağar’a, Eski Başbakan Binali Yıldırım’a ve Mevcut İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yönelttiği iddialar kamuoyunda devletin güvenilirliği hakkında sorular oluşturdu. Halk tarafından oldukça ilgi çeken videolar yayınlandıkları ilk 12 saat içerisinde 9 milyon izlenmeye kadar ulaşmaya başladı. Ülkeye hakim olmaya başlayan güvensizlik hissiyatı o kadar ciddi bir hale büründü ki Süleyman Soylu iddialara cevap vereceğini söyleyerek canlı yayına çıkmayı kabul etti fakat çıktığı canlı yayında gazetecilere soru sorma hakkı vermemesi üzerine sosyal medyada eleştirilerin merkezi haline geldi. Bu olaylara karşı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener:
“İddialar çok vahim. Ortaya çıkanlar tam bir rezalet. Bu iç içe geçmişlik, hele kokain meselesi. Bir devletin derini, sığı olmaz. Devlet devlettir, kanundur, hukuktur, demokrasidir, kurumdur kurallardır.” açıklamasını yaptı. Devletin bu skandalın altından kalkamayacağını düşünen pek çok kesim tarafından yeniden erken seçim söylentileri ortaya atıldı. Hükümet yanlısı pek çok basın organı Sedat Peker’in videolarının Türkiye’yi erken seçime götürmeye yönelik planlı bir algı operasyonu olma ihtimalini savundu.
Sedat Peker rüzgarının geçmesinden ve olayların unutulmasından kısa bir süre sonra tüm Türkiye’de orman yangınlarının başlaması halkı yeniden telaşa ve güvensiz ruh haline sürükledi. 28 Temmuz 2021’de Antalya’nın Manavgat ilçesinde başlayan orman yangınları birkaç gün içinde 49 ile yayıldı toplam 299 orman yangınında 8 kişi hayatını kaybederken yüz binlerce hektar orman ve yerleşim yeri küle döndü. Yangınlar sırasında Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Hava Kurumu’nun müdahalede geç kalması, mevcut yangın söndürme uçaklarının bakımsızlıktan çalışmaması, seneler içerisinde yeni yangın söndürme uçakları alımının yapılmamış olması pek çok tartışmaya sebep oldu. Kazazedelere devletten yardım gelmeyince halk sosyal medya üzerinden tüm dünyaya yardım çağrısında bulundu. Bu yardım çağrısı Cumhur İttifak’ı tarafından vatan hainliği olarak nitelendirildi ve paylaşımı yapanlar hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu süreçte Yunanistan Dış İşleri Bakanı Nikos Dendias’ın başlatılan sosyal medya kampanyasından önce Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla yaptığı telefon görüşmesinde yardım için itfaiye uçağı gönderme teklifinde bulunduğu fakat Mevlüt Çavuşşoğlu tarafından teklifin reddedildiği öğrenildi. Aynı şekilde mevcut hükümet tarafından sürdürülen dış politikalar çerçevesinde İsrail’in yardım teklifi de reddedildi. Halk ve iktidar partisi arasında gerginleşen tartışmalarda yardım uçaklarının durumunu şarkıcı Demet Akalın’ın Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ile Twitter’dan konuşarak öğrenmesi döneme noktasını koydu.
Yangın bölgesine giden Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Milletimiz cömerttir, elinden gelen desteği her zaman yapar. Antalyalı ve Manavgatlı hemşehrilerimize çok teşekkür ediyoruz” diyerek IBAN numarası vermesi kamuoyu tarafından devletin yetersizliği olarak yorumlandı. Yangında zarar görenlere müjde vermeye gittiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazazedelerin üzerine çay fırlatması aylarca sosyal medyada eleştirilere maruz kaldı. Devletin afet durumunda yetersizliğinin İzmir Depremi’nden sonra tekrar gündeme gelmesi üzerine erken seçim ihtimali yeniden gündeme geldi.
Türkiye’nin gündemi Eylül ayından itibaren ekonomi üzerine yoğunlaşmaya başladı. Merkez Bankası’nın faiz kararı sonrasında dolar/TL kurunda 11 seviyesi aşıldığında muhalefetten gelen erken seçim baskıları daha da arttı. 18 Kasım’da İYİ Parti lideri Meral Akşener sosyal medya hesabı üzerinden “Artık Yeter” etiketiyle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Paramızı pul, itibarımızı yerle bir ettin. Bu işte kastın varsa düpedüz ihanettir. Yok eğer beceriksizliğin neticesinde bir gerçeklikse yapılması gereken bellidir: Bir an evvel ülkeyi seçime götürüp bu rezilliğe dur denmelidir” şeklinde seslendi. 23 Kasım tarihinde doların karşısında TL’nin 2001 krizi sonrası en kötü günü yaşaması üzerine Kılıçdaroğlu, Davutoğlu ile ortak basın toplantısında, Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik durumdan çıkış yolu olarak erken seçim çağrısını yineledi. Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “Yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa, erken seçimin kapısını aç, kardeşim.” çağrısında bulundu. Muhalefetin erken seçim söylemi altında tek bir çatıda birleşmesi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Ya olmayacak erken seçim, Haziran 2023. Bunlar kiminle yürüdüklerinin farkında değil. Ülkemizin son 8 yıldaki hiçbir gelişme kendi tabii mecrasından ortaya çıkmış değil, hepsinin gerisinde bir tuzak, kurgu var. 2023 Haziran seçimlerinde hem Cumhurbaşkanlığını kazanarak hem Cumhur İttifakı olarak Mecliste çoğunluğu elde ederek rekoru çok daha ileriye taşıyacağız.” açıklamasında bulundu.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı net bir şekilde erken seçim ihtimalini reddetmişse de CHP yönetimi iktidarı erken seçime zorlamak için adımlar atmaya başladı. Partisinin Merkez Yönetim Kurulu’nun olağanüstü toplantısında “ekonomik krize karşı muhalefetin önerilerinin iktidarda karşılık bulmaması, ekonomik krizin daha da derinleşeceği” gibi sebepler doğrultusunda “seçime çağrı” mitinglerinin ilkini 4 Aralık’ta Mersin’de gerçekleştirdi. Erken seçim olmazsa da 2023 seçimleri için muhalefetin tabanını canlı tutmayı hedeflemesi otoritereler tarafından doğru bir strateji olarak yorumlandı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için öne çıkan iki isim olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın mitingde olmaması ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun ceket hareketini taklit ederek daha dinamik bir imaj çizmesi akıllara Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin olası adayı olması hakkında soruları getirdi.
Bu sırada Merkez Bankası’nın piyasaya müdahalesinin kurlarda beklenen düşüşü gerçekleştirmemesi üzerine İTÜ ekonomi profesörü Öner Günçavdı ve ekonomist Güldem Atabay yeni Hazine Bakanı Nebati’nin Çin modeline güven duymadıklarını “Böyle bir politikaya güven mümkün değil. Güvenilmesi için gerçekten neden-sonuç ilişkilerine bağlı, dünyayı kavradığını anlatan bir sistemden söz edilmesi gerekiyor. Durduk yerde, ‘biz Çin modeline geçiyoruz, 6 ay sonra da bunun sonuçlarını alacağız’ gibi bir saçmalıktan vazgeçilmesi gerekiyor. Gidilecek, varılacak yer; önden yüklemeli faiz artışıyla Türk Lirası’nı sakinleştirip, bir an önce erken seçime gitmek. Başka yapılacak bir şey yok.” diyerek belirttiler. Japon banka Nomura, Türkiye ile ilgili yayınladığı “Şafaktan önce en karanlık an” başlıklı raporda AKP hükümetinin 5 adımlı bir plan doğrultusunda hareket ettiğini ve anketlerde oyu artınca erken seçim çağrısında bulunacağını öngörüsünde bulundu. Raporda bu beş adım şöyle sıralandı:
1)Mali paket / Asgari ücret artışı
2) Faiz indirimleri / kredi büyümesi
3) Dolar kuruna TCMB ve kamu bankalarının müdahaleleri
4) Dış politika vakası5) Olağanüstü hal ilanı
Olağanüstü hal ilanı ihtimalinden söz eden sadece Nomura da değil. Prof. Dr. İzzet Özgenç’in de bu konudaki uyarısına ilişkin İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “Sermaye kontrolünden başlayarak vatandaşın dolar mevzuat hesaplarına kadar bazı adımların atılabileceği gibi bir endişe yaratır ki bu, Türkiye’nin çok çok zor duruma düşmesine ve iflas etmesine sebep olabilir. Sakın ha öyle bir el uzatma olmasın” dedi.
Artık erken seçim olasılığı tüm yıl içerisinden daha şiddetli ve daha gerçekçi bir şekilde göz önünde bulunuyor. Peki kaçınılmaz olarak görülen erken seçime karşı çekingen bir tavır izleyerek siyasi hayatından ilk defa savunma pozisyonuna geçen iktidar partisinin aklında neler var? Bu çekingenliğin arkasında yatan sebepler neler? Ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve günden düne psikolojik olarak yıpranan halk yeni bir seçim atmosferini kaldırabilecek mi? Halkın partilerden ve seçimden beklentileri neler? Bütün bu sorular önümüzdeki günlerde tartışılmaya devam edecek gibi gözüküyor.