Biraz duygusal bir yazı olacak benim için. İlk yazımı 11 sene önce yazdığım GazeteBilkent’te muhtemelen son yazımı yazmaktayım. Bu yazının büyük takımım Fenerbahçe’nin başından beri ana odağım olan Euroleague’de oynadığı bir maçı bir yolculuk yapıp o muhteşem atmosferde canlı izleyebilmem sonucu olması da güzel bir tesadüf oldu diyebilirim.
Ergin Ataman’ın Panathinaikos’a gidişinden sonra Euroleague fikstürü açıklandığında ilk merak ettiğim şey Panathinaikos ile evimizde oynayacağımız maçın tarihiydi. Maçın sezonun ilk haftalarında bir Salı günü olduğunu gördüğümde ise geçtiğimiz sezon Olympiakos serisinde 3. maçta yaptığım gibi İstanbul’a gidiş-geliş ve maçı içeren 18 saatlik bir yolculuk kaçınılmazdı (Son saniye üçlüğüyle kaybetmek için mi bu kadar yol geldim düşünceleriyle dönmüştüm o gün, benim için gerçek bir şoktu.). Fenerbahçe ile yıldızı hiçbir zaman barışmayan ve son dönemler ağırlıklı olmak üzere her dönem açıklamalarıyla ve sahamızdaki davranışlarıyla taraftarın nefretini toplamış olan Ataman’a karşı oynayacağımız maçı canlı izlemek için 2 aydır heyecanlıydım ve biletler satışa açıldığı an almıştım. Yolculuk yapıldıktan ve bu sefer salona erken girebilip o görkemli oyuncu tanıtımımızı izledikten sonra maç için her şey hazırdı.
Itoudis’in Dorsey’in sakatlığı sonucunda ilk beşin kısa ikilisi olarak Calathes-Guduric seçiminin doğru olduğunu düşünüyorum, zira tüm zaaflarına rağmen takımın oyun aklı en yüksek oyuncusu Calathes’i ve milli takımdaki devşirme konusunda Ergin Ataman’la husumetini sahaya yansıtabilecek Wilbekin’in yerine Guduric’i düşünmek doğru bir seçim olmalı. Onların yanında Pierre-Hayes ikilisi ve Motley ile birlikte takım geçen seneden izler gösteriyordu. Maçın ilk periyodunda Panathinaikos’u adeta sahadan silmiştik. Yağmur gibi üçlükler, top kayıpları sonucu gelen hızlı hücum sayıları derken 27-9 öne fırlamıştık. Calathes takımı geçen sezon başındaki gibi ustalıkla yönetiyor, Itoudis’in mükemmel bir maç önü hamlesi sonucu olarak Hayes rakibin beyni Sloukas’a göz açtırmıyordu. İkinci periyotta rakip rüzgarımızı bir miktar kırmış olsa da boyuna göre mükemmel bir üçlük yüzdesine sahip Papagiannis devreye girmişti. Devre sonunda Wilbekin’in biraz fazla zorlamaları ve Hayes’in arka arkaya girmeyen şutlarıyla boş döndüğümüz hücumlara rağmen soyunma odasına 43-28 önde giderken kontrol hala bizdeydi.
İkinci yarıda Guduric ve Motley’in de devreye girmesi ve takım olarak oynamaya devam etmemizle son periyoda girerken farkı tekrardan açıp skoru 67-45’e getirmiştik. Bu noktada Ergin Ataman ne denese bir çözüm bulamıyor ve taraftar etkisi giderek daha çok hissediliyordu. Son periyotta maçın bitimine 7:49 kala Papagiannis’in üçlüğüyle farkı 25 sayıya getirdikten sonra gevşememizle skor 76-64’e geldiğinde kendi sahamızda Ergin Ataman’a 25 sayıdan maç vermek ancak benim izlediğim maçta olabilir diye korkmaya başlamıştım. Ancak bu noktada Madar ve Wilbekin’le bulduğumuz sayılarla tekrar rahatladık ve son dakikalarda “yerinde” tezahüratlar ve şarkılarla maçtan 83-69 galip ayrıldık. Maçın gidişatına bakıldığında en az 20 sayı farkla galip gelmemiz gerekirdi, ancak Ataman’a karşı kazanan yine bizdik ve üstüne karşıda Final Four hayallerimizi çalınmayan bir steps ile yıkmış Sloukas da vardı. Ankara’dan geldiğim yolun her kilometresine değmişti.
Fenerbahçe Beko’nun bu psikolojik açıdan oldukça kilit galibiyetinde takımın Panathinaikos’a göre daha hazır olması ve ilk dakikadan itibaren seyircinin de etkisiyle sahaya çok farklı bir enerji koymasının önemli olduğunu söyleyebilirim. Bu noktada Itoudis’in maça geçtiğimiz sezondan birbirine alışmış oyuncularla başlaması ve geçtiğimiz sezon kritik dönemlerde kendisine başarıyı getiren dar rotasyonu, Calathes’in kusursuza yakın oyunu ve Hayes’in Sloukas’a yaptığı savunmanın büyük etkisi olduğu aşikar. Yeni transferlerden Madar’ın savunma ağırlıklı olmak üzere sahaya getirdiği büyük enerji ve Papagiannis’le uyumları da Fenerbahçe adına söylenebilecek diğer olumlu noktalar, ancak Madar’ın daha çok süre alması ve Itoudis’in Türkiye Ligi için de büyük öneme sahip Sertaç’ı kenarda unutmaması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında sezon ilerledikçe performansının yükseleceğine inandığım Hayes-Davis’in hücumda şut odaklı olmaktansa geçen sezon olduğu gibi biraz daha oyunun kendisine gelmesini beklemesi hem kendisi hem de takım açısından daha yararlı olacaktır. Panathinaikos açısından bakıldığında ise birbirinden pahalı 11 transferle sezona giren takımın saha içi düzensizliği ve enerji eksikliği göz önünde bulundurulduğunda sezona henüz başlamamış gibi göründüğünü söylemek yanlış olmaz. Bu kadar yeni bir kadronun oyununun oturması ve başarılı sonuçlar için biraz zamana ihtiyacı olduğu bariz olsa da sezon başından beri ümit vermeyen ve bu yazının yazıldığı sırada Maccabi’ye de kaybederek çift maç haftasını mağlubiyetle kapatmış Panathinaikos bir süre daha böyle devam ettiği takdirde – başkanın profilini de göz önünde bulundurunca- Ergin Ataman’ı zor günler bekliyor.
Euroleague’de önümüzdeki haftanın maçları 26-27 Ekim’de oynanacak ve Fenerbahçe Beko Bayern Münih deplasmanına giderken Anadolu Efes Yunanistan’da Olympiakos ile karşılaşacak. Sezonun kalanında temsilcilerimize başarılar diliyor, iki takımımızla play-off ta olmayı ümit ediyorum.