Futbol bazı oyuncular için tercih meselesidir; kupalar – şampiyonluklar kazanmak için beraber yola çıktığı arkadaşlarını ilk yol ayrımında bırakan oyuncular mı başarılı sayılmalıdır, yoksa kulübüne sonsuz sadakat ile bağlı olup kariyeri boyunca aldığı yalnızca 1-2 büyük kupayla efsane olmak mı asıl başarıdır?
Steven Gerrard’ın öyküsü tam da bu cümle üzerine kurulu aslında. Futbolu tek kulübe aşk olarak gören Maldini, Totti ve Xavi gibi oyuncuların sayısının gitgide azaldığı günümüz futbolunun “efsane” kaptanıdır Steven Gerrard. Bu soğukkanlı İngiliz, öteki “öz oğlan” Michael Owen gibi aldatmamıştır Liverpool taraftarını, yıllarca boyunca parayı – kupayı hep 2.plana atmıştır. İşte her şey soğuk bir kasım gecesi Liverpool’un ünlü stadyumu Anfield Road’da dakikalar 89’u gösterdiğinde başlamıştır ;
Spikerin “Yeni bir yüz, genç Steven Gerrard oyuna giriyor” dediğinde Liverpool taraftarı yepyeni bir lider kazanacaklarının henüz farkında bile değildi. O zamanlar 28 numaralı formayı giyen bu çelimsiz genç yıllar sonra Liverpool’un sembolü olacaktı.
Robbie Fowler, Steve McManaman,Jamie Redknapp ve Jamie Carragher gibi yıldızları dünya futboluna kazandıran Liverpool altyapısının kapısından 9 yaşında giren Gerrard bir daha hiç dışarıya çıkmadı. O taraftarı, taraftar onu çok sevdi. Henüz 20 yaşındayken çıktığı unutulmaz 5-4 ‘lük UEFA final maçında takımının 2. golünü atan Gerrard, “Kırmızı Anka Kuşları” formasıyla ilk büyük kupasını kazanırken, final maçının da adamı seçiliyordu.
Aynı yıl içinde İngiltere’de Yılın En İyi Genç Oyuncusu ödülünü kazanan genç Gerrard için Avrupa’nın büyük kulüpleri çoktan Liverpool kapısını aşındırmaya başlamıştı. Ama Gerrard “mahallenin çocuğu“ydu. Ayrılık hiç geçmemişti aklından, Liverpool’da bu sadakati görüp yıllar boyunca gelen hiçbir teklife aldırış etmemişti. 2001 yılıyla birlikte daha sonra kaptanlığa yükseleceği İngiltere Milli formasını da terletmeye başlayan Gerrard, İngiltere’nin de yeni yüzü oluyordu. İşte o delikanlı aynı sene içinde Almanya ağlarını böyle havalandırmıştı;
Her şey Gerrard için yolunda gidiyordu belki ama İngiltere’nin en çok kupaya sahip takımı Liverpool düşüşe geçmişti. Avrupa’da herkesin korktuğu bir takım olma kimliğinden gitgide uzaklaşan Kırmızılılar’da yıldız isimler bir bir kulüpten ayrılmayı seçiyordu. Gerrard’ın Liverpool kariyeri, uzun yıllar süren, Sir Alex Ferguson‘ın kupa canavarı Manchester United’ına, Fransız ekolü ve Henry merkezli Arsenal’e ve son olarak Rus milyarder Abromoviç‘in Chelsea’sine denk gelmesi onu lig şampiyonluklarından uzak tutan en büyük etkenlerdi. Alex Ferguson bir röportajında, Gerrard için şöyle diyordu “Her yıl onu almayı denedik, her yıl daha fazla fırsatlar sunduk ama Gerrard’ın bizi reddetme süresi her yıl daha da kısaldı“. Gerrard Liverpool’u hiç satmadı, satmayı da düşünmedi ama büyük bir kupa kazanmak için biraz beklemesi gerekti.
Tarihler 25 Mayıs 2005’i gösterdiğinde bütün Liverpool taraftarı gibi Gerrard’ın da içi içine sığmıyordu. Liverpool’un emek emek geldiği Şampiyonlar Ligi finalinde yer İstanbul, rakip İtalyan devi AC Milan’dı. O dönem Ancelotti yönetimindeki Milan, tarihinin en iyi kadrolarından birine sahipti; kalesinde Dida, defansında Maldini – Stam – Nesta – Cafu, ortasaha voltranı Pirlo – Seedorf- Gattuso önlerinde Kaka ve forvette Shevchenko ve Crespo her açıdan mükemmel bir ekipti.
Maçın ilk yarısı bittiğinde Liverpool taraftarı için ortada bir şok vardı. Daha 1. dakika kaptan Maldini ile 1-0 öne geçen Milan 38 ve 44. dakikalarda Crespo ile 2 gol daha bulmuş ve devreyi 3-0 önde kapatmıştı. Dünyada birçok futbolsever bu dakikalarda Liverpool’un finali hakedip haketmediğini sorgulamaya başlamış, Milan’a bahis oynayanlarsa maçın biteceği saate göre çoktan gelecek paranın planları yapmaya başlamışlardı.
2.yarı öncesinde vefakar Liverpool taraftarı,sahaya çıkan oyuncuları gözyaşları eşliğinde haykırdıkları “You’ll Never Walk Alone” dizeleriyle karşılamışlardı ve belki de o an Anka Kuşu uyanmaya karar vermişti. Gerrard 54. dakikada attığı golle ilk “acaba?” sorusunu futbolseverlerin beyninde yakarken 56. dakikada Smicer ve 60. dakikada Xabi Alonso’nun attığı goller Milanlılara soğuk duş etkisi yapmış ve maçın 3-3 eşitlik sonunda penaltılara gitmesini sağlamıştı. Serginho, Pirlo ve Shevchenko’da penaltı atışlarından yararlanamayınca Gerrard yıllar boyu süren vefasının ödülünü Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırarak tatmıştı.
Bu unutulmaz maçı bir daha hatırlamak isteyenler için ;
Yıllar boyu süren bu efsane futbol yaşamının ardından Gerrard, artık kariyerinin tek eksik parçası olan Premier Lig şampiyonluğuna konsantre olmuş durumda. Geçtiğimiz sezon şampiyonluğu kıl payı kaçıran takımın bu sezonda liderliğine soyunacak olan Gerrard’ın Kırmızıları, Suarez gibi bir yıldızı kaybetmiş olsa da halen şampiyonluğun iddialı takımları arasında ve artık Gerrard’ın önünde ne Ferguson’un United’ı, ne Arsenal’in yıldızlaşan Fransız kuvvetleri ne de Lampard’ın Chelsea’si var. Yeni rakip Manchester’ın Arap sermayesi, peki Gerrard’ın macerası mutlu sonla mı bitecek, hep beraber izleyip göreceğiz.