FC Barcelona’nın iç saha maçlarını oynadığı, aynı zamanda Katalonya Milli Futbol Takımı’nın resmi stadı olan “Estadi del Futbol Clup Barcelona” yani Camp Nou 24 Eylül 1957’de açıldı. 98.772 seyirci kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük futbol stadyumu olan Camp Nou günümüzde bir stadyumdan çok, insanların akın akın gezmeye gittiği turistik bir mekan haline gelmiş durumda. Ben de bir haftalık İspanya tatilim boyunca Camp Nou’yu gezeceğim günü bekledim. Barselona’ya adım atmamla kendimi stadyuma giderken buldum. “Camp Nou Experience” adı altında yapılan gezi her ne kadar fiyat açısından biraz tuzlu olsa da Barselona’da yapılacaklar listesine mutlaka eklenmesi gereken bir madde. Gidemeyenler, gitmek isteyenler için karşısınızda Camp Nou!
FC Barcelona yazılı kapıdan girdiğiniz anda bambaşka bir dünyaya adım attığınızı hissediyorsunuz. Burası sadece bir stadyum değil! İçinde 8.500 kapasiteli bir kapalı spor salonu ve aynı zamanda B takımının maçlarını yaptığı Mini Estadi var. Biletleri aldıktan sonra stadyuma doğru yürümeye başlıyorsunuz. İçeri girdiğiniz anda sizi kupalarla, ödüllerle dolu bir müze karşılıyor. Bir müze düşünün ki Barselona kentinin en önemli müzesi olan Picasso müzesinden daha fazla ziyaretçi topluyor! Barcelona Futbol Kulübü kurucusu Joan Gamper’in fikri olan müzeyi 1982 yılında Josep Lluis Nunez projeleştirerek büyük çabalar sonunda 1984 yılında ziyarete açtı. Bu müzede sadece kupalar ve ödüller yok. Maç biletleri, formalar, kramponlar, kaleci eldivenleri gibi FC Barcelona için önemli olan her detay mevcut. Bu müze hala dünyanın en iyi futbol müzesi olarak kabul edilmektedir.
Ardından sizi dokunmatik ekranların bulunduğu bir bölüm karşılıyor. Burada Barça tarihindeki tüm önemli golleri, ödülleri, röportajları izleyebileceğiniz bir arşiv var. Arşivi bir güzel taradıktan sonra karanlık bir salona giriyorsunuz. Yerden tavana ekranlar size Barça tarihiyle ilgili kısa bir filmi gösteriyor. Bir koltuk seçip oturuyorsunuz. Ama bu sıradan bir kısa film değil. Öylesine içinize işliyor ki izlerken tüyleriniz diken diken oluyor, yüzünüz gülüyor, kalbiniz daha hızlı çarpıyor. Ardından gelen kısım ise basın tribünü. Nice spikerler bu koltuklarda maç anlattı diye düşünürken siz de oturuyorsunuz. Ve karşınızda kuş bakışı Camp Nou! Bir süre oturuyorsunuz orada ve tek kelime etmeden sahayı, tribünleri izliyorsunuz. Olimpiyat Stadı’na gidenler bilir, en tepedeyseniz futbolcuları karınca gibi görürsünüz. Ancak burası hem modernlik hem de dizayn açısından bir başka. Sahadaki herkes çok net bir şekilde görülebiliyor. Sahaya doğru yavaş yavaş ilerlerken once büyük toplantı odasını ardından da soyunma odalarını geziyorsunuz. Ancak takımın soyunma odasına giremiyorsunuz. Konuk ekibin beş yıldızlı oteli aratmayan lükse sahip soyunma odasını gezdikten sonra sahaya çıkan o müthiş koridora ulaşıyorsunuz ve ardından maça çıkan bir futbolcu edasında sahaya koşuyorsunuz. Çimin küçük bir kısmı ziyaretçiler için ayrılmış durumda. “Ben bu çime mi basıyorum gerçekten!” diye haykırasınız geliyor o an. Stad o noktadan bir başka güzel görünüyor. “Burayı dolu görmek vardı!” diye geçiryorsunuz içinizden. Sahanın öyle ayrı bir atmosferi var ki Barça’ya saygı duymamak elde değil. Tribünde de biraz vakit geçirip havayı iyice soluduktan sonra çıkışa doğru yöneliyorsunuz. Damarlarınızdan Barça sempatizanlığı fışkırırken çıkış yolu sizi elbette ki el yakan fiyatlara sahip mağazaya yönlendiriyor ve stadyumdan ayrılıyorsunuz.
Stadyumdan ayrılırken insanın gözü arkada kalıyor. Çünkü Camp Nou sadece bir stadyum değil ve Barça sadece bir futbol takımı değil. İşte o zaman o meşhur cümleye yani hak veriyorsunuz.
*Mes que un club!
*Bir Kulüpten Daha Fazlası