“Overtime”ın yayından kalkmasıyla birlikte uzun zamandır “spor dergisi” arayışı içindeydim. Evet, belki tuttuğum takımın dergisi vardı; ancak tek taraflı yazıları okumak istemiyordum. Sonra bu ay yayın hayatına başlayan “Socrates: Düşünen Spor Dergisi” ile karşılaştım. Büyük bir heyecan ile gidip aldım. Daha dergiyi elime alır almaz “ben farklıyım” hissi yarattı. Eve gelip içini açtığımda ise kâğıt mükemmelliğinden tutun içindeki renklere kadar içimde okuma isteği oluşturdu. Peki, neden bu kadar farklı buldum? Beni bu denli heyecanlandıran herkese “bu dergiyi destekleyin, alın okuyun” demeye iten sebepler neler?
İlk olarak özenle hazırlanmış illüstrasyonlar yani “görseller” dergiye bambaşka bir hava katmış. İçinde sadece kuru kuru istatistikler yada herkesin bildiği sıkıcı maç yorumları yok. Beyzbol sinema ilişkisi, sosyal medya spor ilişkisi, edebiyat spor ilişkisi gibi aslında sporun her alanda olduğunu bize kanıtlayan yazıları okuyabiliyoruz. Diğer nokta ise en başta Overtime’dan bahsetmiştim. O, sadece bir basketbol dergisiydi ancak Socrates’te sporun her alanına dair bir şeyler okuyup kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Hatta bazen öyle bir noktaya varıyor ki; iki farklı alanın efsanesi olan “Maradona mı Jordan mı?” karşılaştırmasını sanki siz, Kaan Kural ve Bağış Erten aynı masaya oturmuşçasına kendinizi buram buram spor kokan bir tartışma içinde buluyorsunuz.
Yine başka alanların başka efsane isimleri işlenmiş fakat her yönüyle. Konulara bambaşka yönlerden “vay ben hiç böyle düşünmemiştim” dedirten eleştiriler getirilmiş. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Nejat İşler’den, Gaye Su Akyol’a kadar sporcu ya da spor yazarı olmayan kişilerin bile görüşleri var. Ve tabii ki bir derginin olmazsa olmazı “throwback”ler. Yaşım itibari ile pek çok spor olayını kaçırmanın üzüntüsü içerisindeyken okuyarak telafi edebilmenin mutluluğu içindeyim.
Özellikle “toprak saha” sanki 70’li yıllarda spor gazetesi okuyormuşum hissi veriyor. Kısaca bu dergi damakta “okumayı seven”sporseverler için bambaşka bir tat bırakıyor. Benim, keşke olsaydı dediğim tek sayfa “misafir yazar sayfası”. Belki her hafta gönüllü genç yazarlara da yer verilebilir böylece yeni kalemler keşfedilebilirdi.
Umarım “Socrates” in uzun bir yolu olur. 5-6 sayıdan sonra yayın hayatına elveda diyen bizi üzüntü içinde bırakan geçmiş zaman dergilerinden olmaz. Her ay heyecanla bekleyip arkadaş ortamımızda yazılar hakkında tartışabileceğimiz imkânı bize sunar.
Şimdiden nice yaşlara Socrates! Tüm ekibe başarılar!