Futbol ve Diğerleri: Ercan Gürses’le Soru-Cevap

Yazarlarımız Burak Çatalbaş ve Muharrem Civan, Kanal D Ankara Temsilcisi Ercan Gürses’le Demirören Medya Center’da spor dolu, keyifli bir söyleşi yaptı. 2 bölümden oluşan bu röportajın son kısmında konumuz ağırlıklı olarak Türkiye’de futbol dışındaki branşlar, spordaki ekonomik durum ve kişisel spor imkanları oldu. 

(Röportajın birinci kısmı: http://gazetebilkent.com/2018/12/06/turkiyede-futbol-ercan-gursesle-soru-cevap/)

Burak Çatalbaş: Artık futbolu bir kenara bırakıp diğer branşlar hakkında da konuşalım isterseniz. A Milli Basketbol Takımımız FIBA 2019 Dünya Kupası vizesi aldı. Grup maçları tamamlanmadan çıkmayı garantiledik. NBA’de oynayan Cedi Osman, Furkan Korkmaz, Ersan İlyasova gibi oyuncularımız gelemediler eleme maçlarına NBA’den ötürü. Diğer takımlar da, özellikle Slovenya bunun acısını çekti. Elde ettiğimiz başarı hakkında ne söylemek istersiniz, FIBA 2019’da ilk 8, belki yarı final yapabilir miyiz?

Ercan Gürses: İlk 8 yapabilir miyiz, yarı final yapabilir miyiz; çok emin değilim. Eski jenerasyonumuz yok ama bu jenerasyondan da ümitliyim açıkçası 2019 olmasa da gelecek yıllarda. Çok yetenekli oyuncularımızın olduğu bir kadromuz var. NBA’deki oyuncularımız da geldiği zaman farklı bir kadro olacak. Ancak Slovenya yanılmıyorsam son Avrupa Şampiyonu. Slovenya NBA’deki oyuncularını getiremedi ne duruma düştü. Biz gittik Slovenya’yı orada yendik. Onların da bizim de oyuncularımız gelseydi ne olurdu bilemiyorum. İspanya şu anda hayal kırıklığı yaratan bir takım görünümünde, Ankara’da mağlup ettik onları. Ama şöyle bir şey var: 2001 yılındaki – futbolda nasıl 2002 diyorsak basketbolda 2001 yılı – jenerasyonumuza benzer bir jenerasyon yakalamamız durumunda bizim çok sürpriz çıkışlarımız oluyor. 2001 yılında Avrupa 2.’si 2010 yılında Dünya 2.’si olduk. Dolayısıyla basketbol takımımızın geleceği olduğunu düşünüyorum. İleride yarı final mi olur çeyrek final mi olur bilemiyorum, başarı sağlayacağımızı düşünüyorum ama o turnuva 2019 mu olur, ilerideki turnuvalar mı olur – çünkü çok genç bir takım, gelecek vadeden bir takım bu konuda çok da sıkıştırmamak lazım. İyi bir antrenör var takımın başında, Ufuk Sarıca, iyi bir de jenerasyon var. Bu takım biraz bana 2001 takımının gelişimini hatırlatıyor. Siz hatırlamazsınız belki 1998 yılında Fransa’da Avrupa Şampiyonası’nda bu kadronun üyeleri – daha 20 yaş ortalamasıyla – yarı final oynadı, ev sahibi Fransa’yla direkten döndü. Ondan sonra bu kadro 2001 yılında Avrupa 2.’si oldu. Dolayısıyla ona benzer bir kadro olabilir ileride.

Burak Çatalbaş: Basketbol konuştuk, bunun dışında kadın voleybol, atletizmde Ramil Guliyev, okçulukta  Mete Gazoz gibi diğer branşlarda da önemli başarılar elde ediyoruz. Fakat genelde futbolun gölgesinde kalıyorlar ne yazık ki. Bu durumu çözebilir miyiz sizce, ne yapmamız lazım bu branşlara ilgiyi arttırmak için?

Ercan Gürses: Amatör branşlara ilgiyi arttırmak için böyle bir dünya yıldızının Türkiye’de olması lazım. 1987-88 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal’ın Naim Süleymanoğlu’nu Bulgarlara o zaman 1 milyon dolar ödeyerek getirmesi, o zaman Shalamanov’du adı, Türkiye’de bir Dünya şampiyonu ve Dünya rekorlarına doymayan bir adamı getirtmesi, bir anlamda Türkiye’de insanlar halter diye bir sporun varlığını öğrendiler. Biraz abartarak söylüyorum ama bu sporun varlığını öğrendiler ondan sonra Halil Mutlular çıktı, başka halterciler çıktı. Belki Türkiye’de vardı başarılı halterciler ama yeni Dünya şampiyonları vs. çıktı. Tabii birçoğu Bulgar göçmeniydi. Dolayısıyla böyle şeylere ihtiyaç var, bu da doğrudan olmuyor. Ciddi yatırımlar yapılması gerekiyor ve böylesine bu alanda mümbit olmayan topraklarda Mete Gazoz gibi, Ramil Guliyev gibi diyeceğim her ne kadar devşirme sistemiyle gelmiş olsa da o sporcuların çıkması dikkat çekici. Ama ben bilmiyorum belki biraz duygusal düşünüyorum, bizim yetiştirdiğimiz sporcuların kazandığı başarılar bana daha önemli gibi geliyor. Yani devşirme sporcuların; Elvan Abeylegesse, Yasmani Copello, Ramil Guliyev gibi sporcuların şampiyonluğundan çok ya da ne bileyim basketbol takımımızda Bobby Dixon’ın oynaması bende bir burukluk yaratıyor yalan söylemeyeceğim. O burukluk biraz futbol takımlarımızda; Türk özbeöz Türk ama Almanların yetiştirdiği Türk oyuncular. Onlar gerçekten canımız ciğerimiz, Türk bizim gibiler ama Almanya’daki insanlar onları almışlar yetiştirmişler 3-4 milyon Türk’ün arasından. Biz 81 milyondan öyle insanlar bulamıyoruz, Türkiye’de oynayan futbolcuların çok büyük bir kısmı gurbetçi kökenli. Bu durum burukluk yaratıyor bende.

Muharrem Civan: Sormak istediğimiz diğer bir soru da tam olarak bununla alakalı. Türkiye’de spor eğitimi ve özellikle altyapıyı sormak istiyorum. Türk milleti olarak hemfikir olduğumuz başka bir sorun var mı bilemiyorum “Türkiye’de altyapı sorunu” konusu kadar. Sorsak herkese göre bu sorun var ancak çözümü bir türlü üretemiyoruz. Sizce bu sorunun çözümü nedir?

Metin-Ali-Feyyaz üçlüsü (fotoğraf sırasızdır).

Ercan Gürses: Bunun modelleri vardı aslında Türkiye’de. 1980’lere gidersek o yokluk dönemlerinde insanlar bunu başarabiliyorlardı. 70’lerin sonunda mesela ben hatırlıyorum, o zaman futbol takımları sadece Yugoslav futbolcu getirebiliyordu, kültürel olarak bize yakınlardı. O zaman Boşnak falan bilmiyorduk, hepsi Yugoslav’dı bizim için. İsimleri benziyordu bize; Şekerbegoviç, Arnavutoviç. Hâlbuki onlar Boşnak’mış, o zaman Yugoslavya dağılmamıştı. Paramız onlara yetiyordu ve 2 ile sınırlandırılmıştı yabancı sayısı. Kültürel olarak da yakındılar bize, onlar geliyorlardı. 16, 1. Lig takımından 13’ünün yabancı futbolcusu yoktu. Büyük takımlar 1 veya 2 tane alabiliyorlardı. Orada altyapımız vardı, altyapıdan iyi oyuncular çıkıyordu. Beşiktaş 1970’lerin sonunda bir altyapı jenerasyonu kazanması sonucunda o jenerasyon Beşiktaş’a dört beş şampiyonluk kazandırdı: Rıza, Metin, Ali, Feyyaz. Ben mesela Rıza’nın o jenerasyonda 18 yaşında milli takımda oynadığı maçı hatırlıyorum. Şimdi düşünün 18 yaşında altyapı oyuncusunu zor oynatıyorlar, eskisi gibi değil. Dolayısıyla bunlar yapılıyordu, sadece Beşiktaş değil büyük takımlar Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor futbolcu yetiştiriyordu. Hamiler, Veliler ondan sonra işte Ünal Karaman Malatya’dan yetişti, 17 yaşında milli takımda oynuyordu. O zamanki altyapılardan bahsediyorum ve o zaman gurbetçi futbolcular dendiği zaman aklımıza üç bilemedin dört isim geliyordu: Erdal Keser, İlyas Tüfekçi, Erhan Önal; 1970’lerin sonundan bahsediyorum, çok sınırlıydı. Demek ki o zaman bir yokluk vardı ve o yokluk sizi altyapıya yönlendiriyordu, altyapıya mecbur eğiliyordunuz, mecbur enerji harcıyordunuz, o zaman mecbur bir altyapı sistemi kurmuştunuz. Yeniden böyle bir şeye yönelmemiz gerekiyor. Bence bu Finansal Fair Play, Türkiye açısından bir şans aynı zamanda. Yani her kriz bir fırsattır aynı zamanda, bu büyük bir kriz. Üç büyük takım ve diğer takımların bir kısmı transfer sınırlamasına tabiler, satamadan alamıyorlar dolayısıyla, mecburen altyapıyı yetiştirecekler. Gençler takımlarda oynamaya başladı. Trabzonspor bu alanda çok başarılı bence; 4 tane çok iyi altyapı oyuncusu var. Yani mecbur yapacaklar çünkü para yok, deniz bitti. Artık 20 milyon dolarlara falan oyuncu almalar bitti. Hazır yetişmiş ben alayım diyemiyorlar. Çok da güzel oldu biliyor musunuz?

Burak Çatalbaş: Makro olarak düşünmek gerekirse, artık ucuz doların kaybolmasıyla beraber, parasal daralmayla beraber futbolumuz da daralıyor.

Ercan Gürses: Artık altyapıdan iyi futbolcular çıkacak ve onlar da ederi geldiği zaman yabancı takımlara gidecek, sağlıklı olan budur bence. Mesela Hollanda ve Belçika; refah olarak bizden çok yukarıda olan ülkeler değil mi? Ama bizim kadar futbola para harcamıyorlar. Altyapılarını yetiştiriyorlar, orada parlayan oyuncular Türkiye’ye gelmeye can atıyorlar, çok daha müreffeh bir ülkede yaşamalarına rağmen. Burada bir gariplik yok mu sizce? Var bizde futbol pahalı bir aktivite; olmaması gerekiyor. Belçika ve Hollanda gibi ülkelerin modelini benimsememiz gerekiyor bence. Milli Takımımız onlardan daha mı başarılı? Hayır. Kulüp takımlarımız onlardan daha mı başarılı? Son yılları baz aldığımız zaman bence değil. Hollanda’ya baktığımız zaman Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu olan takımları var, PSV var. Şampiyon Kulüpler Kupası eski adıyla bunu almış takımlar var. Belçika’da Anderlecht’in Şampiyon Kulüpler şampiyonluğu, UEFA Kupası şampiyonluğu var. Dolayısıyla bu küçücük ülkeler, daha az para harcayan ülkeler bizden daha iyi yerlere gelmiş. Bunların altyapıyla ilgili olduğunu düşünmek gerekiyor.

Burak Çatalbaş: Biraz daha kişisel bir soruyla kapatmak istiyorum. Biliyorum yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Acaba kişisel hayatınızda sporun yeri nedir, ne kadar yer ayırabiliyorsunuz? Aslında oyuncu musunuz seyirci mi daha çok?

Ercan Gürses: Ben 4 sene amatör futbol oynamıştım, lise ve üniversitenin ilk yıllarında. Dolayısıyla sporcu geçmişim var amatör de olsa. Onun dışında da tabii ki kendime zaman ayırmaya çalışıyorum. Şu an yapabildiğim spor, en fazla yürüme. Yürüyüş yapabiliyorum. Hem yaşım itibariyle, 47 yaşındayım, hem de zamanım itibariyle.

Burak Çatalbaş: Genç gösteriyorsunuz onu söyleyeyim.

Ercan Gürses: Teşekkür ederim. Ama daha aktif olmam gerektiğini düşünüyorum. Mesela hiç değişmeyen ama şu ana kadar da hiç başaramadığım her sabah düzenli yüzmek gibi bir düşüncem var, Ankara’da düzenli olarak bir yüzme havuzuna gitmek konusunda. Önümüzdeki yıl bunu hayata geçirmeyi umuyorum ama tahmin edersiniz ki çok yoğun bir tempom var; seyahatler var, programlar var. Brüksel’deydim yakın zamanda yine başka bir yere gideceğim. Konferanslar oluyor, toplantılar oluyor, televizyon programı oluyor, Kanal D’nin burada işleri oluyor. Dolayısıyla yoğun bir tempodayım. Ama spora herkesin vakit ayırması gerektiğini düşünüyorum.

*Kapak fotoğrafı hurriyet.com.tr adresinden alınan fotoğraflardan derlenmiş, sonraki fotoğraf da hurriyet.com.tr adresinden alınmıştır.

Kendisine bu eğlenceli sohbet için GazeteBilkent ailesi olarak teşekkür ediyoruz.

Leave a Reply