NBA Finali (One Ring to Rule Them All)

Ve süprizi bol heyecanı pek bir playoff’un daha sonuna gelmek üzereyiz. 82 maçlık yorucu bir periyodun ardından birçok süprize şahit olduk playoff’lar süresince ve son olarak 1 yüzük için çarpışacak, ölümüne savaşacak 2 takım kaldı elimizde. Miami Heat ve Dallas Mavericks 2006 playoff’larından sonra bir kez daha NBA finalinde birçoklarının arzulayıp da ulaşamadığı o yüzük için savaşacak. 2006’da da sezon öncesinde “Shaq=Şampiyonluk” denklemine çok güvenen Pat Riley, Lakers’da problemler yaşayan Shaq’ı sıcak Florida sahillerine getirmeyi başarmıştı. Ancak Dwayne Wade 2006’da Shaquille O’Neal’den rol çalarak Miami’nin 2-0 geriye düşmesine rağmen seriyi ve şampiyonluğu 4-2 kazanmasını sağlamıştı. Ancak o takım çeşitli problemlerden dolayı etkinliğini koruyamadı ve birkaç sene içinde dağılmak zorunda kaldı. Şu anki Miami ise o takımdan 2 oyuncu(Dwayne Wade ve Udonis Haslem) dışında tamamiyle farklı bir takım. Sene başında Wade’i takımda kalmaya ikna edip üstüne lige geldiğinden beri bütün istatistikleri alt üst etmesine rağmen şampiyonluğa en yaklaştığı zaman Spurs’e 4-0 süpürülmesi olan ve en büyük rakibi Kobe’nin 5.kez şampiyon olmasını izlemek zorunda kalan Lebron James ve Toronto Raptors’da başladığı kariyerinde gittikçe iyi ve dominant bir 4 numaraya dönüşen kariyer istatistikleri 21 sayı- 10 ribaund civarında olan Chris Bosh’u serbest oyuncu olarak takıma katan Miami Heat’in amacı Lakers’ın hanedanlığına karşı çıkmak ve Wade-Lebron-Bosh triosu adı altında kendi hanedanlığını bütün NBA’ye kabul ettirmekti. Her ne kadar sezon başında Lebron “mümkün olduğunca çabuk şampiyon olmak istiyoruz” dese de ben dahil birçokları Celtics’in, Bulls’un, Spurs’un ve Lakers’ın formundan ve Heat’in 3 yıldızın 1’e 1 oynamalarına dayalı sistemlerinden dolayı bunun pek mümkün olmadığını düşünüyorduk. Ancak özellikle All-Star arasından sonra tam anlamıyla bir savunma takımına dönüşen, Wade ve Lebron’un hızlı hücumlarını çok efektif bir şekilde kullanmaya başlayan ve belki de en önemlisi Mike Bibby, Chalmers, Haslem ve Mike Miller gibi oyunculardan düzenli olarak katkı almaya başlayan Miami rakiplerini tek tek devirerek NBA finaline yükseldi. Her oynadığı seride üstüne birşeyler katarak ilerleyen Miami’de belki de en çarpıcı değişim Lebron James’de yaşandı. Cleveland Cavaliers döneminden beri playoff maçlarının son periyotlarında ve hatta 2.yarılarında tek başına takımını sürüklemeye kalkışan 40’lı sayılara ulaşmasına rağmen birçok sefer başarısız olan bir Lebron izletiyordu bizlere. Ancak Wade’le takım içi sorumlulukları paylaşmaya başlamasından beri topu çok daha iyi kullanan, nerdeyse eşsiz olan fiziksel üstünlüğünü ve hızını tehlikeli bir silaha dönüştüren ve en önemlisi çok daha efektif ve isabetli şut kullanan Lebron Miami’nin finale yükselmesinde ve benim gözümde finalin favorisi olmasındaki en büyük etken olarak göze çarptı. 1 numaradan 4 numaraya kadar her pozisyonda oynayabilen, Chicago serisinde bir pozisyonda Derrick Rose’u savunurken bir sonraki pozisyonda savunmada Boozer’ın arkasında durabilen bir oyuncu bu inanılmaz fiziksel üstünlüğünü zamanında ve doğru kararlar vererek de pekiştirince ortaya böyle bir sonuç çıkması çok normal oluyor. Diğer takımlarda çok daha fazla para kazanabileceği halde şampiyonluk yüzüğü için Miami’yi tercih eden Lebron’un karşısında ise bir Alman mucizesi olan Dirk Nowitzki önderliğinde Dallas Mavericks var.

Lebron’un Majesteleri’yle karşılaştırılma şerefine nail olması için öncelikle yüzük kazanması gerekiyor.

Yıllar boyu NBA’in elit takımları arasına giremeyen, senelerce playoff yapamayan bir takım olan Dallas’ın bu makus talihi Mark Cuban’ın takımı satın alması ve Alman 2.liginden seçtikleri genç bir Alman oyuncu sayesinde değişti. 98’draftında 1.tur 9.sıradan hiç adı sanı duyulmamış kendi takımında bile yeni süre almaya başlayan bir oyuncuyu şeçme cesareti gösteren Don Nelson’u da burda ayrıca tebrik etmek gerek. Nowitzki’nin takıma girmesiyle beraber elit bir takım seviyesine yükselen ve 2000’den beri her sene playoff yapmayı başaran Dallas’un en büyük problemi ise playoff’larda yaşadıkları ani düşüşler. 2006’da 2-0 önde olduğu final serisini Miami’ye 4-2 kaybeden, 2007’de normal sezonda 67 galibiyet almasına rağmen 8.sıradan playoff’a giren Golden State’a 4-2 kaybeden, 2009’da Spurs’e ilk turda 4-2 kaybeden Dallas’dan doğrusunu söylemek gerekirse ben pek de umutlu değildim. Her ne kadar Kidd takıma katıldıktan sonra saha içinde daha iyi yönetilmeye başlayan bir takım olan Dallas’ın bu sene playoff’larda yine hüsran yaşaması bekleniyordu. Ancak Miami gibi Dallas’da playoff’da işler kızıştıkça vites arttıran, zor anlarda daha iyi oynamaya başlayan bir takım oldu. Portland serisinde 1 maçı çift haneli farklardan gelip kazanan Dallas’ın bu özelliği Lakers ve Oklahoma serilerinde adeta tavan yaptı. Lakers maçında 2 maçta son periyotlardaki atağıyla maçı kazanmasını bilen Mavericks, Oklahoma serisinde 4.maçta son 5 dakika kala 17 sayı geride olmasına rağmen serinin belki de en önemli maçını kazanarak finale yükseldi. Senelerdir playoff’larda son anları oynayamamasıyla ünlü olan bir takım için hiç de yabana atılacak bir başarı değil aslında bu. Nowitzki’nin durdurulamaz fade away’leri, NBA tarihinin en büyük oyun kurucularından biri olan Kidd’in(bana göre en büyük, John Stockton ve Magic Johnson’u pek fazla izleyemediğim için kusura bakmasınlar) tecrübesini tam da gerektiği zamanda göstermesi, Jason Terry’nin kariyerinin başından beri yaptığı saçma şut tercihlerinden(Kidd’in takım yönetimi sayesinde) kurtulması, Shawn Marion, Tyson Chandler, DeShawn Stevenson gibi basketbolun pis işlerini iyi bir şekilde yapan oyunculara sahip Dallas Mavericks bu seneki oyunuyla finali ziyadesiyle haketti. Artık Nowitzki’nin, Kidd’in, Mark Cuban’ın önünde yüzük için tek ama çok zorlu bir engel kaldı.

 

Nowitzki- Fade Away

2 takımı da birbirleriyle karşılaştırdığımızda 2’sinin de çok bariz üstün olduğu kimi alanlar var. Lebron tarafından Wilt Chamberlain’in “sky hook” atışından sonra basketbol tarihinde savunulması en zor şut olarak adlandırılan Nowitzki’nin “fade awayleri” ve karşı da bunu yavaşlatacak bir oyuncu bulunmaması Dallas’ın en büyük avantajı. Ayrıca NBA’in belki de alan savunmasını en iyi uygulayan takımı olan Dallas, bu özelliğini maç içinde süper yıldızları yavaşlatmak için kullanabilir. Ayrıca kenardan gelen Terry, Barea, Haywood gibi oyuncularla Dallas’ın Miami’ye göre bariz daha iyi bir benç desteği de görebileceği söylenebilir. Miami cephesinde ise elbetteki en büyük avantaj Lebron James ve Dwayne Wade gibi NBA’in en iyi 3 oyuncusundan 2’sine sahip olmaları. Özellikle Lebron James’in fiziksel özellikleri onun karşı takımda eşleşeceği her oyuncuya büyük problemler yaşatmasını da beraberinde getiriyor.(Belki de Lebron’u savunma konusunda NBA’in en iyi bir kaç isminden biri olan Caron Butler’ın uzun süreli sakatlığının Dallas’ı önemli bir şekilde etkileyeceği kesin). Ayrıca, her ne kadar bir savunma takımı olsa da zaman zaman oyunu hızlandırıp Lebron ve Wade’in bitiriciliğinden hızlı hücumlarla yararlanan Miami Heat’in bu planı Dallas’ın savunma düzenini alt üst edebilir ve birçok oyuncusunu erken faul problemine sokabilir. Son olarak gününde oldukları zaman çok iyi şut atabilen Chalmers, Bibby, James Jones gibi oyuncuların ritim bulması Dallas’ı çok zorlayabilir. Her ne kadar gönlüm Kidd ve Nowitzki’nin kariyerin sonlarında da olsa bir yüzük kazanmasından yana olsa da, Miami de şu ana kadar ortaya koyduğu oyunla bu yüzüğü çoktan haketti. Dileğim heyecanın bir an olsun bile düşmediği, “Where amazing happens” mottosuna yakışır bir oyun ve efsanevi bir seri izlemek. Son olarak maç programını da verelim ki kimse bu şöleni kaçıramasın.

Leave a Reply