Australian Open 2024 bu sene oldukça çekişmeli bir finale sahne oldu ve seyircilere iyi bir seyir zevki yaşattı. Önümüzdeki yıllar boyunca da hatırlanacağını düşündüğüm final, aynı zamanda geleceğin en çok yönlü sporcularından birini takdim etmiş olabilir: Jannik Sinner.
Sinner, zor anlarda oyunlardan düşmeyişi, güçlü servisleri ve risk almaktan korkmayan oyun tarzı nedeniyle maçları merakla beklenen bir sporcu. Öte yandan, profesyonel ve saygılı kişiliği, ilginç hayat hikayesi ile de medyada olumlu haberlerle yer bulabileceğini; güçlü marka imajı sayesinde büyük markaların kendisine sponsor olmaya istekli olmaya devam edeceğini düşünüyorum.
Bu kadar iyi özelliklere sahip bir yıldız adayı karşımıza nadiren çıkabilir. Ancak, Sinner gibi sporcuların az sayıda olmasının sebebinin kendi kişisel özellikleri kadar sosyal ve ekonomik anlamda güvenli bir çevrede kariyerini ilerletmelerinden kaynaklandığı kanısındayım. Vox’un yayınladığı video, tenis oyuncuları arasındaki gelir adaletsizliğini ve maddi durumu iyi olmayan ailelerden gelen sporcular için tenisin riskli bir kariyer olabileceğini ortaya koyuyor. Videoda açıklanan verilere göre Premier League, gelirinin 61%’ini oyuncularla paylaşırken, tenis organizasyonları, gelirlerinin beşte birinden azını paylaşıyor. Bu duruma ek olarak, NBA’de en düşük yıllık oyuncu geliri 900 bin dolar iken, teniste bu rakam bin doların biraz üstüne çıkabiliyor. Dünya sıralamasının üstündeki sporcular, kendilerine sponsor olan markalar sayesinde beşeri sermayelerine yatırım yaparken ve çok kazandıran turnuvalara bütün enerjilerini ayırırken, dünya sıralamasının alt basamaklarında yer alan sporcular ise daha düzensiz bir spor takvimine sahip oluyorlar ve kendilerini finanse ederek ek işlerde çalışmaları gerekebiliyor. Sıralamaların altına indikçe sıralamaların da kayganlaşması, sporcuların kariyerleri adına ciddi bir belirsizlik ve gelecek kaygısı yaratıyor. Bu gelecek kaygısı, sadece kişisel birikimlerini değil, spor sonrası kariyer geçişindeki zorluğu da kapsamaktadır.
Sporcuların ekonomik güvenliği ve mental sağlıklarını koruyabilmek adına, tenis sporu formatında değişikliklere gidilebileceğini düşünmekteyim. Tokyo 2020 Olimpiyatları esnasında atletlerin dünya rekorlarını daha kolay ekarte edebilmeleri için aşırı hafif ayakkabı giymelerine izin verilmesi, spor kurallarına çeşitli sebeplerden ötürü müdahale edilebilmesin meşruiyet kazandırmaktadır. Bu meşruiyetin sınırları ve hatta bu meşruiyetin var olup olmadığı BBC News Sports başta olmak üzere pek çok spor basınında tartışıldı. Kişisel görüşüm, daha fazla etkileşim almak için bu müdahaleye izin veren Tokyo Olimpiyatları’nın da sporcuların haklarını koruyabilmek için yapılabilecek hamlelerin ise meşru olduğu yönündedir. “Meşruiyet” kavramı, ahlaki bir soruyu yanıtlarken, akıllara pratik bir sorunun da gelmesi mümkündür: Spora edilebilecek müdahalenin sınırı hangi ölçütlere göre belirlenmelidir? Bu soru, üzerine düşünülmesi güzel bir soru olsa da bu sorunun cevabına bu yazıda yer vermeyeceğim. Öte yandan, bu ölçütler ve sınırlar olmadan neler yapılabileceğini düşünmek de bence oldukça eğlenceli. Aklıma gelen bir öneriyi sizlerle paylaşmak isterim:
Sporcuların Çeşitli Topluluklar Kurup Yarışmaya Bu Topluluklar İle Katılması
Üniversite öğrencilerinin çeşitli topluluklarda ortak noktalarda buluşup etkinlikler düzenlemesi gibi, sporcular da bu tarz topluluklar kurup yarışmaya bu topluluklar üzerinden katılması bir seçenek olabilirdi. Latte Seven Tenisçiler Topluluğu kulağa saçma gelse de, sporcuların seyircilerle daha kolay bağ kurması sağlanabilir ve sporcuların daha kolay sponsor bulmasına olanak tanıyabilir. Ayrıca sporcuların karakterleri, hedefleri ve ilgi alanlarına daha fazla vurgu yaparak onların üzerindeki dış görünüş baskısını azaltabilir. Ayrıca sporcular spor severler ile daha sık bir araya gelebilir ve spor severler ile daha fazla etkinlik düzenlenerek onların daha fazla spora zaman ve bütçe ayırması sağlanabilir. Rock Müzik Dinleyen Tenisçiler Topluluğu ve Ortak Müzik Festivali gibi etkinlikler spor etkinliklerinin çeşitliliğini ve spor severlerin birbirleri ile sosyalleşme imkanını arttırabilir.
Bu önerinin olumsuz sonuçlarından da bahsedebilmek mümkün. Akla gelebilecek olumsuz sonuçlardan bazıları tenis oyuncuları arasındaki eşitsizliğin devam edebileceği ve sporcuları kategorize etmenin yeni yollar yaratılacak olması. Sporcuların çeşitli topluluklar ile turnuvalara katılabilme ve sponsor bulabilme, toplulukların ne kadar iyi tanıtılabileceğine ve pazarlanabileceğine bağlıdır. Bu da iyi bir halkla ilişkiler ekibi ile çalışabilmeyi gerektirir. İyi bir halkla ilişkiler ekibi tutabilmek ise halihazırda maddi olarak ayrıcalıklı veya network sahibi topluluklar için çok daha kolay olacaktır. Toplulukların konusu da tartışma yaratabilecek bir diğer unsur. Bu toplulukların siyasi görüşlerden uzak olması, ırk ve etnik ayrımcılığa karşı olması gerekir. Bütün bu ihtimaller karşılandığında bile, sporcuların örtülü bir biçimde ayrımcılığa uğramadığından emin olmak gerekir.
İki olumsuz sonucun da önlenmesi, yasal düzenlemelerin etkili bir şekilde yapılabilmesi ile mümkündür. Gelir adaletsizliğinin önlenmesi, “ayrıcalıklı” sporcuların imtiyazlarının azaltılması şeklinde de, tüm sporcuların temel gelirlerinin belirlenmesi şeklinde de yapılabilir. Öte yandan, tüm sporculara karşı nefret ve ötekileştirmenin önlenmesi için nefret suçuna karşı caydırıcı önlemler almak gerekmektedir. Gerekli yasal düzenlemeler yapıldığı sürece, spor severlerin aklına gelen ilginç ve hatta kulağa ilk etapta saçma gelebilecek fikirler, hem adaletsizliği azaltabilecek hem de seyir zevkini arttırabilecek girişimler olabilecektir.
Kaynakça