Ömrümüz boyunca birden çok yolda yürürüz. Lakin, adımlarımız bazı yerlerde daha sağlam basar. Çünkü o yerlerde her bir adımda aidiyet duygusu bir başka hissedilir. Bunlar; sanki memleketimizde tanıdık bir esnafın yanından geçerken, yılların eskitemediği arkadaşlarımızla ömürlük bir sohbet daha etmeye giderken, anne ve babamızın elimizden tutup bizi yürütürken attırdığı adımlar gibi en cesur olan adımlarımızdır. Sonra o meşhur hikaye gelir. Bir büyüğümüz, elimizden tutup bizi özel adımlar atabileceğimiz başka bir yere götürür. Bağdat Caddesi’nden Şükrü Saraçoğlu’na giden yolda yürürken yalnızca bir takıma değil, bir kültüre de bağlanacağımızdan henüz haberdar değilizdir ve bu minik adımlar bir gün büyüyüp sıcak bir 3 Temmuz gününde “adalet” diye gürleyecektir.
Bizler, Kadıköy yollarına o kadar sağlam basarız ki yağmur, çamur, taş, toprak ayağımıza takılmaz. Stada geldiğimizde ise aslında hiçbir zaman beste söylemez, tezahürat yapmayız. Çünkü aslında yaptığımız şey, “ilan-ı aşktır”. Bu çığlıklar; vücutlarda herkeste aynı anda salgılanan her bir hormonun mucizevi, kimyasal bir tepkimesidir. Sarı lacivert akan kanlara karışan heyecanın dışa vurumu ve güçlü direnişlerdir. Bu yüzden de “tezahürat” kelimesine sığdırılamaz duyguları ifade ederiz. Fenerbahçe sevgisi öyle bir coşku yaratır ki bu atmosferi yaşamak için mutlaka Kadıköy’de olmamıza gerek yoktur. Dünyanın her yerinde bulunan Fenerbahçe taraftarlarının kalpleri, nerede olurlarsa olsunlar aynı anda atar, aynı kanı pompalarlar. Bizlere bir yuva, bir memleket her zaman her yerde açık olur, hiçbir zaman yalnız hissetmeyiz. Neden mi?
Çünkü Fenerbahçeliyiz!
Tarihine 28 şampiyonluk sığdıran Fenerbahçe, ilk şampiyonluğunu 1932-33 sezonunda Türkiye Futbol Birinciliği’ni kazanarak elde etmiştir. Bu şampiyonluklardan da elbette bir sürü ses ve nefes gelip geçmiştir. Aralarında destek bulduğumuz en güçlü kişi, şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bahsettiğim aidiyet duygusunu hayatın her alanı için bize öğreten en büyük öğretmenimiz, içimizde dolup taşan memleket sevdasının yanına eklediğimiz Fenerbahçe sevdamızı da taçlandırır. Spora verdiği önem ve fikirleriyle hala aramızda yaşamaya devam eden en büyük değerimiz ve motivasyon kaynağımızı yüz üstü bırakmamak adına; kalbimize umut filizleri ekmeyi hiçbir zaman bırakmamalıyız ki bu filizler, kulübümüzün simgesi olan o palamut dalına dönüşebilsin. Bu filizi canlandıracak şey ise “gerçek” bir güneş sarısı ve “deniz kokan” bir laciverttir. Yani ektiğimiz bir umut filizinin muhtaç olduğu kudret aslında zaten içimizdedir. Mevcut olan o asil kan, güneş gibi sarı ve deniz gibi lacivert akar. Öyle bir akar ki hem Fenerbahçe’mizin lacivertinde hem de Atamızın gözlerinde boğulmak isteriz.

Bu kulüpten gelip geçen onca ses, onca nefes… Hangi birinin ezgisini kulağımızda duysak, hangi birini içimize çeksek? Örneğin Ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis’in 615 maçta attığı 400’ün üzerinde gol, aslında geçmişte atılmıştır lakin hala etkisini istikrarla sürdürür. Yaşımız, onun zamanına yetmemesine rağmen bizleri gururlandıran bu adam, zamanında attığı yüzlerce golü tekrar tekrar hatırlatmak adına taraftarı adeta bir zaman makinesinin içine alır. Bu makinenin içine girdiğinizde ise, onun hikayesi ve tüm golleri gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçer. Bunlar, sanki rakibin kalesine değil de onların beyinlerine bir kurşunmuş gibi atılmıştır. Nasıl ki bizim gözlerimiz, neslimizin çocuklarına Alex’i anlatırken parlıyorsa dedelerimizin gözleri de Lefter’i bizlere anlatırken aynı ışıkla parlar.
Fenerbahçe’nin bir “spor” kulübü olduğunun kanlı canlı kanıtı ise Sinyorumuz, Sinyor Can Bartu’muzdur. Milli takımda hem basketbol hem de futbol oynayan bu efsanevi oyuncumuz ise çok yönlü yetenekleri ile Fenerbahçe’yi her zaman gururlandırmaktadır. Bartu’nun; elinde basketbol topu, ayağında da futbol topu bulunan heykeli Kadıköy’deki Yoğurtçu Parkı’nda bulunmaktadır. Emsalini çok nadir gördüğümüz bu oyuncu ise sporun birçok dalında kanıtladığı başarılarıyla kendisini hatırlatır, takımımızda oynadığı için hangi yeteneği ile bizleri sevindireceğine şaşırtır.

Biliyorum, sevgili okurumuz! Biliyorum ki içinden o oyuncu geçiyor, onu okumak istiyorsun: Kaptan Alex’i. Alex’i okumak, tekrar tekrar hatırlamak, her hatırladığında da yeniden sevmek istiyorsun. Ben ve birçok taraftar hiç bıkmadan yazarız, anlatırız onu. Sen hiç bıkmadan okursun, yaşarsın. Kaptan Alex de hiç bıkmadan hatırlar, kıramaz büyük Fenerbahçe taraftarını. 2006-2007 sezonunda Fenerbahçe’nin 100. yıl kadrosunda yer almış ve Süper Lig’de Gol Kralı olarak Fenerbahçe’nin lig tarihinde “Gol Kralı Olan İlk Yabancı Futbolcu” unvanını kazanmıştır. Kendisi gol atmasa bile yaptığı asistler ile gol attırmış, bir şekilde Fenerbahçelilerin gönlünü her zaman fethetmeyi bilmiştir. Onun posterini odalarına asan küçük Fenerbahçe taraftarları, yani bizim neslimiz, şimdi Alex’i çocuklarına anlatmaktan büyük bir onur duyuyor. Sanıyorum ne bizler ona hala veda edebildik ne de o bizlere veda edebildi. Alex’in, Fenerbahçe’den ayrılışını ifade ettiği sosyal medya paylaşımında, “Kontratımı sonlandırdım. Hayatımın en üzücü imzası oldu. Fenerbahçe bir oyuncu kaybetti ama bir taraftar kazandı. Her şey için teşekkürler.” diyerek Fenerbahçe taraftarının ciğerini yakmıştır. Bu paylaşımına bir taraftar olarak cevabım Müslüm Gürses’in “Bir Bilebilsen” adlı şarkısı olurdu. Her neyse; ona atfedilecek şarkı çok, dağılmayalım…

Fenerbahçe aynı zamanda içimizde hiç sönmeyen bir kıvılcımdır. Bu kıvılcım büyüyerek her birimizin zerresinde lav gibi akar, içimizi yakar. Sonra, şanına yakışır bir sıfat daha edinir. Bir “Volkan” olur Fenerbahçe. Bu Volkan’ı aşmak ise hiç kolay bir iş değildir. Volkan Demirel, 2002 yılında Kartalspor’dan transfer olmuş ve 2019’a kadar, yani tam 17 yıl boyunca Fenerbahçe formasını giymiştir. O, nadir görülen bir sadakat timsalidir. Özellikle derbi maçlarında gösterdiği performanslarla kalemizi koruyan bu mert savaşçı, elinden gelenin en iyisini her zaman yapmıştır. Volkan, içinde kor gibi yanan cesur öfkesi ile gerçekten de bir yanardağ gibi kalemizi rakip takımların bir kabusu haline getirmiş, yanına yaklaşılamaz bir biçime sokmuştur.
Aynı zamanda tarihimiz boyunca adından söz ettiren, çok önemli kalecilerimizden biri olan Rüştü Reçber de bir efsane olmuştur. 2003 yılında dünyanın en iyi 3. kalecisi olarak seçilmiş, ayrıca futbol efsanesi Pele tarafından, yaşayan en iyi 100 futbolcudan biri olarak seçilerek FIFA 100 listesinde yer almıştır.
Kim olduğumuzu kendimize sürekli hatırlatmamız gerekiyor, sevgili Fenerbahçeli. Aslında; “Fenerbahçe’li olmamızın bir sebebi yok, babamızın tuttuğu takımdı işte” cümlesi, koca bir yalandan ibarettir. Fenerbahçeli olmamızın bir sürü sebebi vardır: Tarihimiz, 3 Mayıs 1989 Galatasaray-Fenerbahçe derbisini göstersin. Bu maçın ilk yarısı, Tanju’nun golleri ile Galatasaray’ın büyük fark attığı 3-0 skoruna ulaşmıştı. Fakat ne olursa olsun Fenerbahçe, yine bizim gönlümüzü kazanacaktı. İkinci yarı başlarken Galatasaray taraftarı kendinden çok emin, Fenerbahçelilerin ise kalbi kırık izlemeye devam ediyorlardı. Daha sonra Aykut’un attığı gol ile bir ivme yakaladılar. Adeta “Vazgeçmek yok, biz buradayız!” dediler. Lakin bu duruş yetmedi. İlerleyen dakikalarda cankurtaranımız Hasan Vezir’in içinden öyle bir adam çıktı ki 3-0’lık skoru 4-3’e getirecek o 3 golü art arda attı. Kırık kalpleri öyle bir onardı ki kalpler bir daha kırılmamak üzere daha da güçlendi. Babalarımızın bize anlattığına göre o tarihlerde kimi bu maçı ilk yarıdan izlemeyi bırakıp vazgeçmiş, kimi ise izlemeye hevessiz bir şekilde devam etmiştir. Fakat izlemeye devam eden herkes akıllardan ömür boyu silinmeyecek bir anı atmıştır hafızalarına. Tarifi mümkün olmayacak bu coşku, maçı canlı olarak izlemiş herkesten hala imrenerek ve aynı zamanda gururlanarak dinlenmektedir. Bu maç ve kelimelere sığamayacak, aklınıza gelen diğer maçlarımız içimizdeki cevherin parıltısının, rakiplerimizin gözlerini her dönemde kör edebileceğinin en güçlü örnekleridir.

Çoğu zaman futboldan bahsetsek de sık sık belirttiğimiz üzere, biz bir “spor” kulübüyüz. Bu yüzden, göğsümüzü gere gere Fenerbahçeli olduğumuzu söylemenin başka bir sebebi de budur. Örneğin, yakın zamanda Fenerbahçe Beko Erkek Basketbol takımımız bizi havalara uçuracak efsanevi bir başarı göstermiştir. O gün, İstanbul’da Galatasaray şampiyonluk zaferini kutlarken birçok alanda Fenerbahçe taraftarı da aynı şekilde kendi zaferlerini kutlamış ve bu iki rakibin taraftarları yoldan geçerlerken birbirlerine rastlamıştır. Bu sahne ve Galatasaraylı taraftarların “neler oluyor” der gibi bakışları eminim ileride de şuan olduğu gibi bizleri gülümsetecektir. Erkek Basketbol Takımımız, Panathinaikos’u 82-76 ile geçmiş, sonrasında Monaco ile kupa mücadelesi vermiştir. Şu anda 2. EuroLeague şampiyonluğumuzla 2. yıldızımız göz kamaştırıcı şekilde logomuzda parlamaktadır. Ayrıca aynı sezonda Türkiye Kupası, Türkiye Ligi ve EuroLeague şampiyonluklarını kazanarak kulüp tarihimizdeki ilk Triple Crown’u gerçekleştirmiş olmanın gururunu hala yaşamaktayız. Bunun yanında yakın zamanda Fenerbahçe Yüzme Şubemiz, Türkiye Şampiyonası’nda 6 kupanın tam 5’ini kazanmıştır. Saymakla bitiremeyeceğimiz, anlatmaya doyamayacağımız diğer spor dalları ve o dalların her birinde kıymetli takımlarımızın sergilediği başarılar ile her yeri sarı laciverte boyamayı bir görev olarak bilmekteyiz.

Son olarak belirtmek gerekir ki bir takım, elde ettiği şampiyonluklar ile övünür fakat kıymeti bunlarla ölçülmez. Bu yolda verilen mücadeleleri ile ölçülür. Bir takımın taraftarı olabilmek için en kolay yol, onun daha fazla şampiyon olduğunu görünce bağlanmaktır. Fakat önemli olan onu zorken de aynı düzeyde, aynı coşku ve aynı sevgi ile sevmektir. Fenerbahçe taraftarının tek bir tanesi bile çıkıp takımını artık daha az sevdiğini iddia etmez. Her zaman yine aynı umutla belki de gözleri dolarak izler maçları. Aynı öfke, aynı heyecan ile savunur. Çünkü Fenerbahçeliler için önemli olan yalnızca başarı değil, bahsettiğim üzere “bir yere ait olmaktır”. O yer ise bizler için bir cennet, rakipler için ise cehennemdir. Bir gün herkes, yine evinde olmak, yine oraya dönmek ve yine orada gülmek veya ağlamak ister. Çünkü bizler, “hakemlerin tuttuğu takımı” değil her seferinde “Fenerbahçe’yi” tutan taraflarızdır. Bizim evimiz işte bu yüzden huzurlu, sevgi dolu; aynı zamanda ona kötülük yapmaya çalışanlara karşı öfke, cesaret ve direnişle doludur. Tüm bunlar ise aslında bir “aile” tanımıdır. Böyle bir taraftarı kim ezip geçebilecek cüreti, kim ona kumpas kuracak motivasyonu bulabilecektir? Bulsalar bile, kim bizlerin içinde yanan ateşi cılız nefesleriyle söndürebilecektir?
Tarihe damgasını vuran unutamadığımız o örnek ile yazımızı sonlandırarak bize yapılan adaletsizliklerden ancak “güç bulacağımızı” herkese tekrardan hatırlatmış, hakem Ivan Bebek’in utanç verici görselini paylaşarak son noktayı koymuş olalım. Gösterdiği kırmızı kartı aslında bizlere değil, kendi mesleğinin etiğine ve ahlakına göstermiştir. Bizim sarımıza “kırmızı” gitmez. Bahsettiğim üzere biz, hakemlerin tuttuğu bir takım değiliz; işte bu yüzden dimdik ayaktayız. Biz, bu yüzden Fenerbahçeyiz!

Kaynakça
Fenerbahçe Spor Kulübü. (2025, 27 Haziran). Tarihi başarı: 84 maç, 67 galibiyet, 3 kupa. Fenerbahçe.org. Erişim adresi: https://www.fenerbahce.org/haberler/basketbol-erkek/2025/6/tarihi-basari-84-mac-67-galibiyet-3-kupa
MustafaKemâlim.com. (t.y.). Atatürk Fenerbahçe Maçını İzliyor. Erişim adresi https://mustafakemalim.com/ataturk-fenerbahce-macini-izliyor/
Pinterest. (t.y.). Alex de Souza | Futbolcular, Takım fotoğrafları. Pinterest. Erişim adresi https://tr.pinterest.com/pin/265642078014343923/
Fenerbahçe Spor Kulübü. (2021, 29 Haziran). Efsanemiz Can Bartu’nun heykeli açıldı. Fenerbahçe.org. Erişim adresi: https://www.fenerbahce.org/haberler/kulup/2021/6/efsanemiz-can-bartu-nun-heykeli-acildi
Haber Ekspres. (2024, 11 Haziran). Unutulmayan Süper Lig derbileri! Haber Ekspres. Erişim adresi: https://www.haberekspres.com.tr/unutulmayan-super-lig-derbileri






