İstanbul, çevresindeki şehirlere nazaran daha çok sevilir. Zira İstanbul, her insanın ondan kolaylıkla etkilenebileceği güzel, gizemli, zarif ve etkileyici bir şehirdir. Bu sebeple, nice yüzyıllar boyunca hep ona sahip olmayanlar tarafından ele geçirilmek istenmiş, bu sebeple de içinde barındırdığı halkına hem bereketi göstermiş hem de nice zor zamanlar yaşatmıştır. Buram buram tarih kokar İstanbul. Tarihi yapılarıyla, sarayları ve kiliseleriyle bize hep tarihi yaşatır. Bize her daim güzellikleri, şatafatı ve sanatı gösterir. Oysa, tüm bu güzelliklerin yanı sıra, bizim biraz da savaşları görmemiz anlamamız ve öğrenmemiz de gerekmektir. Çünkü savaşların önemini ve şiddetini anlamadan, elimizdekilerin kıymetini yeterince anlayamayız diye düşünmekteyim. Ben tam da bu düşünceler içerisindeyken, geçtiğimiz aylarda, İstanbul’da yeni bir müze açıldı: “Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi” içerisinde daha önce pek karşılaşmadığım ayrıntılarla dolu bu müze, Türkiye’nin ilk ve tek savaş müzesi niteliğini taşımakta. Toplamda 6 katı olan, her katta tarihsel sıralama ile çeşitli savaşların maketlerini, dioramalarını sunan bu müze, “gerçekçi” yapısı ile diğer müzelerden oldukça ayrışıyor.
Bir CEO bir gün maket yapmaya heveslenir, bu heves de maket müzesi açmaya kadar giderse…
[box_dark]Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nin Tarihçesinin Hikâyesi[/box_dark] Müzede hemen hemen her makette parmağı bulunan, müzenin kurucusu olan Nejat Çuhadaroğlu, Çuhadaroğlu Holding’in CEO’sudur. Kendisi küçük yaştan beri maket yapmaya meraklıdır. Yıllar geçtikçe bu alanda profesyonelleşen Çuhadaroğlu, maketlerin yanı sıra, tarihi obje ve kıyafetlerin restorasyonu ve reprodüksiyonu konusunda da çalışmıştır. Onunla birlikte, canlandırmalara ev sahipliği yapabilmek için canla başla çalışmışlardır ve sonunda geçtiğimiz aylarda bu müze ortaya çıkmıştır. Benim müzeyi gezerken tesadüfen rastladığım, eskiden Nejat Bey’in şoförü, şimdilerde ise diorama çalışmalarına yardım eden çalışma arkadaşı olan beyefendi, bu müzedeki her bir ayrıntının el emeği olduğunu belirtmişti. Hem kendi ürettikleri maket ve dioramaları hem de yıllarca sabırla toplanan -savaşlarda toplanmış- yaklaşık 1500 adet eşyanın bir araya getirilmesiyle oluşan bu müze, aynı zamanda dünyanın en kapsamlı diorama koleksiyonuna sahip müzesi özelliğini taşımaktadır. Müze içerisinde, kılıç, pala, tabanca, tüfek, zırh gibi askeri materyallerin hepsi gerçek eşyalar ve her biri ayrı ayrı yerlerden toplanmışlar. Yine bu eşyalar gibi birçok kıyafet orijinaldir. 19.yy öncesine ait olanlar ise gerçekleri ile birebir olan kopyalarıdır. Normalde bir subaşı, yeniçeri ya da bir kapı ağası nasıl giyinir, her birinin taşıdıkları özel semboller nelerdir ya da kıyafetlerinin renklerinin neleri belirttiği pek bilinmezken; bu müze kendini ayrıntıcı özelliği ile ön plana çıkartmış olduğu için her bir Osmanlı savaşçısını sanki gerçekten karşısında duruyormuşuz gibi görebiliyoruz. Müze, ayrıca bizim katılmamış olduğumuz 2. Dünya Savaşı’na dair, birçok diorama koleksiyonuna da sahip. Normalde tarih kitaplarımızda yer almayan 2.Dünya Savaşı’na dair bir şeyler öğrenmek için oldukça yararlı bir yer. Özellikle bulunan posterler oldukça ilgi çekici. Fakat müzenin kendini geliştirmesi gereken önemli bir nokta var. Müzenin içerisinde bulunan açıklamalar hem oldukça az hem de yazı puntoları çok küçük olduğundan okuması neredeyse olanaksız. Dolaysıyla müzede emek verilen objeler hakkı verilecek bir şekilde incelenemiyor. Mutlaka gidilmesi, özellikle lise ve üniversite öğrencilerinin inceleme yapması gereken bu müze, ne yazık ki birçok kişi tarafından bilinmediği için, bu canlandırma müzesi oldukça geri planda kalmakta. Umuyorum hem müze kendini geliştirmeye devam eder hem de müzeye olan ilgi artar. Böylelikle, bize bir şeyler katacak olan, devamlılığı olan güzel bir müzeye sahip olmuş oluruz.