Galatasaray-Fenerbahçe Rekabetinin Kökeninde Ne Var?

Dünyanın bir çok ülkesinde takımlar arasındaki sosyal, kültürel, siyasi, dini, etnik farklılıklar üzerine temellenen büyük futbol rekabetleri oldukça yaygındır. Bu derbilerde bu farklılıklar o kadar belirgindir ki o iki takımın taraftarlarının bırakın aynı aileden olmalarını iki arkadaş olabilmeleri bile oldukça zordur.

 Peki bizim ülkemizde en yaygın ve büyük futbol rekabeti olarak adlandırılan Galatasaray- Fenerbahçe derbisinin kökeninde bu tarz farklılıklar yer almıyor mu ? Gerçekten de iddia edildiği gibi bu derbi sadece farklı renklere gönül vermiş insanların rekabetini mi temsil ediyor ? Bu soruya net cevap vermek gerçekten zor; çünkü günümüzde Galatasaray ve Fenerbahçe’nin her siyasi görüşten, her sosyal sınıftan taraftarı olduğunu çok iyi biliyoruz ve bugün bu takımların en azından taraftar bazında siyasi, sosyal ve etnik olarak belli bir zümreye ait olduğunu söylemek kesinlikle mümkün değil. Zira bir Galatasaraylının en yakın arkadaşı olan bir Fenerbahçeliye, ya da bir Fenerbahçelinin Galatasaraylı olan babasına bakarak ‘bizim aramızda ne fark var ki ?’ sorusunu sorduğunda bir cevap bulabilmesi imkansız.

 Ancak; bu iki kulübün kuruluşu ve kulüp yapıları incelendiğinde aslında bizde de böyle bir fark olduğunu anlıyoruz. Özellikle 1900 ile 1920 arasında ki 20 yıllık süreci araştırdığımız zaman, ki bu süre Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinin ortaya çıktığı zaman zarfına denk geliyor, bu rekabetin kökeninde kesin olarak bir ‘şey’ yatıyor. Belki bugün önemini yitirmiş, halk bazında hiç bir itibarı olmayan anlamsızlaşmış bir şey… Ancak bana kalırsa bu farklılık Türkiye’nin bugünkü politik, kültürel, sosyal iklimini de ilgilendiren, önemini hala koruyan bir farklılık…

Galatasaray'ın kurucu başkanı Ali Sami Yen.

Galatasaray’ın kurucu başkanı Ali Sami Yen.

 Bir kitap konusu olabilecek derinliğe sahip bu farklılığı yazımızda uzun uzadıya anlatmamız elbette mümkün değil, ancak biraz olsun açarak iki güzide kulübümüzün kökeninde yatan bu farklılığı sizlerle paylaşmak istiyorum.

 Bilindiği üzre;  Galatasaray 1905, Fenerbahçe ise 1907 doğumlu. Fenerbahçe kurulduğu sırada Galatasaray; İstanbul’da yabancıların ve Gayri Müslim Osmanlı halkının oluşturduğu İstanbul Ligi’nde mücadele eden tek Türk takımıydı. Bu özelliğiyle, futbol oynamaya hevesli tüm Müslüman-Türk gençlerine örnek teşkil ediyordu. Kurucuları Ali Sami Yen’in de söylediği gibi amaçları, İngilizler gibi toplu halde oynayıp onları yenmekti. Üstelik bu gençler yenile yenile yenmesini de öğreniyor, her geçen gün iddialarını daha da arttırıyorlardı.

İttihat ve Terakki'nin 3 önemli ismi: Enver,Talat ve Cemal paşalar.

İttihat ve Terakki’nin 3 önemli ismi: Enver,Talat ve Cemal paşalar.

 1900’lerin ortasındaki bu amacın, bu hırsın kökeninde, Osmanlı imparatorluğu’nda boy gösteren özgürlükçü/milliyetci akımın yayılan etkisi vardi. Giderek güçlenen bu hareketin öncülüğünü yürüten İttihat ve Terakki’nin başarıya ulaşması an meselesiydi. Nitekim 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet tüm yurtta bayram havası oluşturdu.

 1908’deki meşrutiyet, aslında bir devrimdi. Yönetim fiilen İttihat Terakki’nin liderlerinin eline geçmişti. Her yeni iktidar gibi, yeni kudretlilerin de, kendisine sempati uyandıracak, saygınlığını pekiştirecek ve büyük projelerini uygulamaya sokmalarına yardımcı olacak, sosyal bir faaliyet gereksinimi vardi. Bir tür “yarı-resmi” gençlik organizasyonu… (Franco’nun, Hitler’in gençlik orgütleri gibi…)

 İstanbul’da futbol (ya da spor), bu konuda İT önderlerinin tercih ettiği “alan” oldu. Kurdukları İttihat takımı başarılı bir örnek olamayınca “ele geçirecekleri” hazır 2 takıma yöneldiler… Galatasaray ve Fenerbahçe’ye.

 Elbetteki ilk hedef Galatasaray’dı. Çünkü daha eskiydi, “örnek” takımdı. Liglerde mücadele ediyordu ve hatta ilk kez “sampiyon” olmustu.

 Ama Galatasaray’i ele geçiremediler. Çünkü Galatasaray, bir lise takımı olması itibariyle dışa oldukça kapalıydı ve içine girilebilmesi çok zordu. Bunun yanı sıra Galatasaray Lisesi’nin kulübünün, İttihat ve Terakki’nin tek “rakibi” olan İmparatorluk kurumlarından biri olarak göründüğünü de unutmamak gerekir.

 Talat Paşa’nın önderliğindeki İttihat ve Terakki’nin yöneldiği yeni hedef, Fenerbahçe oldu. Kulübe kolaylıkla nüfuz edebildiler ve çok kısa zamanda yönetimde söz sahibi oldular. İttihat ve Terakki’nin önderleri olan Bahattin Bey ile Dr. Nazım Bey, Fenerbahçe’nin yöneticisi olarak kulübü İttihat ve Terakki’ye oldukça yakın hale getirdiler.

 O dönemde İttihat ve Terakki’nin temsil ettiği ‘’ Türkçülük’’ akımının karşısına, Galatasaray içinde barındırdığı Ermeni, Rum  sporcularla ve İttihat Terakki zihniyetine göre oldukça ‘liberal’ kalan çoğulcu yapısıyla o dönemin bir başka siyasi görüşü olan ‘’Osmanlıcı’’ akımı temsil ediyordu.

 Bu yüzden Galatasaray-Fenerbahce maçları, o dönemde, bu iki politik/sosyal akımın çarpıştığı arenalar oldu, ve her geçen yıl bu derbi daha da önem kazandı.

 İlginç olan, başlangıçta Mustafa Kemal Atatürk’ün de içinde bulunduğu İttihat Terakki’nin gözden düşmesi ve Atatürk’e tavır almasıyla Milli Mücadele kadrolarının içindeki İttihatçıların tasfiye edilmesi sürecinde Fenerbahçelilerin de olmasıydı. Bu çok doğaldı, çünkü Atatürk, İttihat ve Terakki ile olan bağlarını söküp atmaya kararlıydı. Nitekim 1910’ların İttihat ve Terakki güdümündeki Fenerbahçe’sinin Başkanı Dr. Nazım, Atatürk’e suikast suçlamasıyla idam edildi.

Fenerbahçe stadına adı verilen eski Fenerbahçe başkanı ve Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu

Fenerbahçe stadına adı verilen eski Fenerbahçe başkanı ve Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu

 Tek parti döneminde de İsmet İnönü’nün Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun başkanlığını yaptığı Fenerbahçe’nin her daim siyasi iktidara yakın, güçlü kişilerin yönetiminde olmasını bu geleneğe bağlayabiliriz.  Galatasaray’in 1980’lerin ortalarına kadar, rakiplerine göre sönük kalmasını da bu bakış açısıyla daha iyi anlayabiliriz sanırım. Çünkü Galatasaray, temsil ettiği zihniyet yüzünden hızlı dönüşümlere  ayak uydurmakta zorlanıyor. Güçlü, zengin, siyasi iktidar ile oldukça yakın ilişkileri olan yöneticilere sahip olan Fenerbahçe’nin aksine daha içine kapalı ve gelenekçi bir duruş sergiliyor.

 Kısacası Fenerbahçe; güç dengelerini elinde bulunduran, genellikle siyasi iktidar içinde mevki sahibi olan insanların yönettiği,  Cumhuriyet Tarihi boyunca sürekli değişen siyasal atmosfere rağmen her daim gücünü  koruyabilmiş bir kültürü temsil ediyor. Galatasaray ise  kurulduğu günden bugüne kendi kabuğunun dışına çıkmakta zorlanmış, gerek halktan gerekse ülkenin siyasi atmosferinden kendisini soyutlamış, kendi yolunda ilerleyen oldukça derin  ve tutarlı bir kültürün içinden geliyor.  Belki de bu yüzden kulübün kurulmasının üzerinden geçen 108 seneye rağmen kulüp hala halkın içine karışmakta zorlanıyor.  Liseli olmayan Galatasaray üyeleri camia içinde hala ”zenci ” muamelesi görüyor.

 Ancak, bu durumun son yıllarda ilginç bir şekilde tersine döndüğünü de gözlemlemek mümkün. Özellikle 3 Temmuz 2011 tarihinde patlak veren ‘’ Şike Soruşturması’’ ile siyasi iktidar ile karşı karşıya gelen Fenerbahçe adeta toplumsal muhalefetin odağı oldu. Çünkü bir çok kişiye göre şike soruşturmasının tam olarak bilinmeyen ‘’ siyasi ‘’  yönü vardı ve Fenerbahçe hedef olarak seçilmişti. Buna karşın Galatasaray’ın son yıllarda yakaladığı ekonomik  ivme dikkat çekerken,Galatasaray’ın  başkanı Ünal Aysal’ın İktidarla oldukça olumlu ilişkileri olan bir iş adamı olması da bir başka dikkat çekici nokta.

 

 

Leave a Reply

2 comments

  1. Savaş Sarıoğlu

    Sevgili kardeşim, 1950’ye kadar gelişen ve herkesin bildiği olayları gayet iyi özetlemişsin. Tabi eksikler ve yanlışlar vardır. Örneğin, 1907’ye kadar GS neden yabancıların kurduğu ligdeki tek Türk takımmış? 1907’de o lige yalnızca FB mi eklenmiş? 1907’de ne olmuş?

    Ama 1950’den sonraki, bilhassa da 1980’den sonraki olayları kötü analiz etmeyi bırak hiç analiz etmemişsin bile. O yüzden de, açık açık söylemesen de, ima ettiğin çıkarım’ın oldukça yanlış olmuş.

  2. Anonim

    Fenerbahçe; kuruluşu itibariyle İttihatçı veya Saray’a düşman bir tutumla ya da bir hedefi, zümreyi temsil etme amacıyla kurulmadı. Dolayısıyla Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki rekabet doğuştan gelen bir rekabet değildir. Bu iki takım, zaman içinde birbirilerinden etkilenerek rakip olmuşlardır. Bugün neredeyse en bilinen gerçeklerden birisi de şudur ki; bu 2 takım, blackstocking fc veya Türkçe adıyla siyah çoraplılar fk olan ilk Türk kulübünden sonra oluşturulmuş ilk Türk kulüpleridir. Ve doğal olarak birbirlerinden bu yüzden etkilenmeleri çok normaldir. Çünkü, başka Türk takımı yok henüz kurulmuş. Ayrıca Ezeli rekabet, ebedi dostluk kavramı daimi olarak dilden dile yayılır. Bunun sebebi, 2 kulübün kuruluşundan gelmektedir. Ama bazı yanlı, konuyla alakalı bilgisi olmayan, resmen ortada olan bir gerçeği dahi saptırmakta usta olan taraftar kişiler; bu ebedi dostluk-ezeli rekabet kavramını çok saçma sapan yerlere çekmektedir. Bunlar nelerdir?

    1- Fenerbahçe’nin kurucularının gs takımı içinden ayrıldığı gibi saçma sapan bir iddiada bulunulur. Ki bunun gerçekle zerre alakası yoktur. Bugün Fenerbahçe’nin kurucuları bellidir ve hiçbirisinin de ne gs takımı ile ne de gs lisesi ile uzak yakın alakaları yoktur.

    2- Fenerbahçe’nin veya gs’nin belirli bir zümreyi, anlayışı simgelediği, temsil ettiği veya belirli bir amaç doğrultusunda kurulduğu gibi garip, gerçekle ilişiği olmayan iddialarla hep doldururlar insanların kafasını.

    Misal; Galatasaray, Türk olmayan takımları yenmek için kurulmuştur. Bu iddia komik bir iddiadır, çünkü gs’nin bizatihi kurucusu Türk değil, hatta Arnavut milliyetçiliğinin önemli temsilcilerinden ve hatta Arnavutluk devletinin, bizzat Türkiye cumhuriyeti Devletinden naaşını istediği edebiyatçı yazar Sami beyin oğlu olan Ali Sami bey’dir. Yani kuruluş itibariyle, zaten kozmopolit bir kurum olan, içinde türlü gayrimüslim milletten öğrencinin okuduğu ve oluşturdukları ilk takımda Bulgar Rum Ermenilerin oynadığı öğrencilerin bulunduğu bir talımda hele ki 1900’lü yılların milliyetçilikten kırılıp geçtiği bir dönemde Türk olmayan takımları yenmek gibi bir iddia komik bir yalandan öteye gidemez. Zira bunun zerrede gerçekliği yoktur. Hele ki dünya üzerinde hiçbir takım; bir anaç doğrultusunda kurulmamıştır. Daha sonradan yerleştirilmiştir tüzüklerine..

    Fenerbahçe, kurulurken; bugün Kadıköy Moda semtinde bulunan Saint Joseph Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği yapan Enver Yetiker Bey’in öğrencileri tarafından 1906 yılındaki ilk antrenmanlar neticesinde oluşturulmuştur. Ve hatta o dönemde istibdat rejimi olduğundan ötürü, Enver Bey; Fenerbahçe’nin kuruluş sancıları hakkında şöyle bir söz söylemiş ve durumu açıklamıştır; “o yıllardaki Rolüm, istibdat içinde kıvranan gençlere hürriyet sevgisi aşılamaktı ve futbol toplantıları bu iş için en uygun zamanlardı”..

    Bu yıllarda görüldüğü gibi herhangi bir şekilde temsil edilen hiçbir amaç, hedef veya zümrenin olmadığı net şekilde anlaşılmaktadır.

    Fenerbahçe’ye ittihatçıları getiren isim; kulübün kurucu tayfasının kulübü terk etmesinden sonra Fenerbahçe yönetimini devralan ittihatçı Mustafa Elkatipzade efendidir. Bu kişi, Kadıköy’deki “kuşdili” isimli bir spor kulübünün kurucu başkanıydı. Çok küçük bir kulüp olmasına rağmen Mustafa bey zengin bir tüccardı ve Fenerbahçe’nin zaten hazırda olan yapılanmasına bu kuşdili kulübünü de Fenerbahçe ile birleştirerek Fenerbahçe’nin 1911 yılından sonra sadece futbol kulübü değil de; bir spor kulübü halini almasını sağlamıştır. Mustafa bey, ittihatçı bir tüccardı. Bu kişi, gs kulübü kurucularından ve yine ittihatçı kimliği ile tanınan Harbiye nazırı Hüseyin Hüsnü paşa’nın oğlu doktor Hamit Hüsnü’yü 1913 yılında Fenerbahçe’ye çekti. Dr. Hamit Hüsnü de; cambridge’de o dönem dersler veren meşhur ittihatçı ve İTC’nin kurucularından doktor nazım’ı Fenerbahçe’ye çekti. (Çekti kavramı üye yapmasıdır) doktor nazım, cambridge’de dersler verirken futbolun İngiltere gençliği üzerindeki etkisini biliyordu. Bu yüzden Fenerbahçe’ye üye oldu ve başkanlık yaptı. Bunun dışında yine ünlü İttihatçılardan Sabri toprak ve ittihat terakki yararına Harbiye nezareti bahçesinde gerçek silah ve askerlerle tiyatro düzenleyen ünlü edebiyatçılardan Refik Ahmet Nuri Sekizinci de Fenerbahçe’de başkanlık yapmış ittihatçılardandır.

    Pekala, neden bu ittihatçı furyası, “sonradan” Fenerbahçe’ye geçti? Neden 1912 yılından sonra Fenerbahçe’de söz ve yetki sahibi olmak istediler burası hala netlik kazanmış bir olay-fiiliyat değildir. Zira, 1912 yılında ittihatçılar kulübü devralmadan önce kulübün başkanlığını Fahri olarak Sultan V. Murad’ın torunu Şehzade Osman Fuad Efendi yapıyordu. Daha sonra yine Enver Paşa’nın, Sultan yapmak istediği son Halife Abdülmecit’in oğlu Şehzade Ömer Faruk efendi de Fenerbahçe’nin çok sıkı bir taraftarı ve 5 yıl boyumca başkanlığını yapmış bir isimdir.

    Ayrıca ittihat terakki, ilk olarak galatasarayı seçmedi. Buraya nüfuz amacı da gütmedi, çünkü bu kulüpte zaten ittihatçı meşhurlardan Sait Halim paşa vardı. Ama neden direkt Fenerbahçe? Neden onca kulüp varken ve ittihatçıların bizatihi askeri kanadının kurduğu (1909) Altınordu kulübü de mevcutken neden ısrarla Fenerbahçe? Neden Enver Paşa, patolojik nitelikte Fenerbahçe düşmanıydı ve hatta Fenerbahçe’yi kapatmak istiyordu? (Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=o9kmcln7YT0&feature=share) Burası hala daha aydınlanmayın konulardır.

    Sonuç olarak; geçmişte de günümüzde de, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında herhangi bir amaç veya husumet ya da zümreler ayrılığı doğrultusunda bir rekabet-yarış yoktur. Bu, gün gibi gerçektir. İlk gün nasıl bu 2 kulüp kurulduklarında birbirlerini tanımıyorken, birbirleriyle 1909’da ilk olarak tanışmışlarken, birbirlerinden bu tarihten itibaren haberleri olmuşken ve bu yıldan sonra artık sadece salt “sportif” anlamda rekabet oluşurken, bu tip gerçeklikle ilişiği olmayan iddialar 2 takımın bütün tarihlerine de zarar vermektedir.