Devrimin Gölgesinde Küçük Harfler – I

Türkiye’de 1923 yılında yaşanan rejim değişikliği ile birlikte birçok devrim de gerçekleşmiştir. Uzun yıllardır bizlere tarih kitaplarında öğretildiği üzere “muasır medeniyetler” seviyesine erişmek ve dahi onu geçmek adına gerçekleştirilen birçok devrim arasında belki de en önemlisi dil devrimi olmuştur.[1] Latin harflerinin kabulü ile başlayan bu süreci, dilde sadeleşme ve Türkçeleştirme çalışmaları ve ciddi bir eğitim seferberliği takip etmiştir. Atatürk’ün Latin harflerini öğretmek için gösterdiği bireysel gayretinin haricinde binlerce “millet mektebi” kurulmuş, 16-40 yaş arası yüzbinler bu mekteplere eğitilmek üzere kaydolmuştur. Sadece mekteplerde değil, orduda ve daha nice kurumlarda da yeni alfabenin halka öğretilmesi için ciddi bir eğitim seferberliği yaşanmıştır. Ayrıca dönemin gazeteleri de harf devrimine destek vermiş, bu devrimin halka yayılması noktasında önemli bir rol oynamıştır.

resim-1382699697

Hâlbuki, Latin harflerinin kabulünün, alfabede değişikliğe gidilmesinin ve dil devriminin sadece Cumhuriyet ve kurucu kadrosu çerçevesinde incelemek bizleri yanılgıya sürükleyecektir. Zira, Osmanlı topraklarında batılılaşma hareketlerinin görülmeye başladığı yıllardan itibaren – özellikle de 19. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle – alfabenin ve dilin kolaylaştırılması konusu sıkça tartışılmıştır. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte gerçekleştirilmesi düşünülen ve gerçekleştirilen birçok reform ve devrimde – rejim değişikliğinin kendisi de dahil olmak üzere – olduğu gibi dil devrimi de bu bağlamda Osmanlı entelektüelleri ve bürokratları arasında çokça konuşulmuştur. Bu tartışmalara Osmanlı Sarayı da kayıtsız kalmamış ve İmparatorluk yönetimindeki üst kademeler ve bazı sultanlar da dil üzerine ciddi çalışmalar geliştirmiştir. Bu doğrultuda çalışmalar yapanlardan bir tanesi de Enver Paşa’dır. Enver Paşa, I. Dünya Savaşı’ndan evvel Osmanlı topraklarında kullanılan dilin zorluğundan yola çıkarak kendisi yeni bir yazı oluşturmayı hedeflemiştir. Arabi harfleri kullanmayı bırakmadan, yalnızca bütün harfleri tıpkı Latin dillerinde olduğu gibi ayrı ayrı yazarak geliştirmeye çalıştığı bu yazı şeklini savaş nedeniyle hiçbir zaman tamamlayamamıştır.

Enver Paşa'nın denemelerini yaptığı yeni yazı şekli

Enver Paşa’nın denemelerini yaptığı yeni yazı şekli

Peki nihayetinde Cumhuriyet’e ve onun kurucu kadrosuna kalan dil devriminin gerçek amacı ne idi?

Resmi ideolojiye göre ve birçok kaynakta da belirtildiği üzere, Harf Devrimi ve sonrasında bir bütün olarak ele alınması gereken dil devriminin en temel nedenlerinden bir tanesi Osmanlı’da tebaanın okur-yazar oranının çok düşük olmasıydı. Osmanlıcanın ve Arabi harflerin zorluğundan kaynaklandığı iddia edilen bu durumun çözümünü, özellikle Mustafa Kemal, harflerin değiştirilmesinde ve dilde sadeleşmeye gidilmesinde buluyordu. Diğer bir yandan, Batı medeniyetlerine ulaşmanın, onlarla ilişkileri sıkılaştırmanın ve onlar gibi “medenileşmenin” de yolu buradan geçiyordu. Zaten birçok görüşe göre de Batı medeniyetleri her alanda ilerleme gösterirken, Osmanlı İmparatorluğu ve Doğu dünyası gerilemeye devam etmişti. Bunun en önemli müsebbiplerinden birisi de bu coğrafyada kullanılan harfler ve dildi. Arabi harfler ve yazı her alanda yaşanan gerilik ile ilişkilendiriliyordu. Doğal olarak Latin harflerine geçiş ve dilde sadeleşmeye giderek “öz Türkçe”ye ulaşılacak ve yukarıda bahsedilen birçok sıkıntı da yine Cumhuriyet devrimlerinden bir tanesi ile daha ortadan kaldırılmış olacaktı.

Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in kurucu kadrosu arasında bulunanlar, dönemin milletvekilleri, üst düzey bürokratları arasında birçok kişi bu fikre sahip çıkmış ve Latin alfabesinin kabulünün bir zorunluluk olduğunu savunmuşlardır. Ancak ve ancak bu yolla “muasır medeniyet” seviyesine erişilebileceğini iddia etmişlerdir.

Diğer bir yandan, dil devrimini ve alfabe değişikliğini de gerçekleştiği dönemin gerçeklerinden ayrı düşünmek, ele almak da bizleri mutlaka yanılgıya sürükleyecektir. 600 yıllık bir imparatorluğu fiilen sonlandırırken kurulan bir ulus-devlet mutlaka birçok radikal değişiklikleri de beraberinde getirecektir. Dil devrimini de bu bağlamda, emperyal ve dinin etkisinin her alanda hissedildiği bir imparatorluktan, seküler bir ulus-devletin ortaya çıkış sürecinde incelemek gerekiyor. Bir millet anlayışı yaratabilmenin ve ulus inşa edebilmenin temelinde siyasal olduğu kadar ciddi sosyal değişiklerin yattığına inanıyorum. 1928 yılının Kasım ayında kabul olunan harf devrimi yasasının da bu doğrultuda incelenmesi gerektiği kanısındayım.

Yazının devamı için buraya tıklayınız.

[box_light][1] Bu noktada bir uyarı yapmak ihtiyacı hissediyorum, dil
devriminden kasıt sadece Latin alfabesinin kabulü 
değil, bir bütün ve sosyal bir olgu olarak 
bir insan topluluğunun konuştuğu dilin büyük değişimler
ve geçmişten kopukluklar göstermesidir.[/box_light]

Leave a Reply