Modern çağın iki önemli düşünürü olan Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’ın bize kazandırdıkları düşünsel envanterin yanı sıra aralarındaki alışılmışın dışındaki ilişki de hepimizi şaşırtacak seviyedeydi. Aralarındaki “açık ilişki” (open relationship) olarak adlandırabileceğimiz türden bir ilişki vardı. Evlenmedikleri, çocuk sahibi olmadıkları, aynı evde yaşamadıkları, cinsel hayatlarında sınırsız bir özgürlüğe sahip oldukları ve birbirlerine karşı çok kuvvetli bir sevgi bağıyla bağlı oldukları ilginç ve karmaşık bir ilişki… Anlaması ve kabul etmesi çok güç olsa da aralarındaki bu aykırı ilişki 51 yıl boyunca, ikisinden biri ölünceye kadar devam etti. Peki özgürlük aşıkları diyebileceğimiz bu ikili nasıl bir araya gelmişlerdi?
Jean Paul Sartre 1905 yılında, Simone De Beauvoir ise ondan 3 yıl sonra, 1908 yılında dünyaya gelir. İkisinin de zeki birer çocuk oldukları aileleri tarafından erkenden anlaşılmıştır. Dedesinin çalışma odasındaki dev kütüphane Sartre’da büyük bir gizem uyandırmış, okuma ve yazmaya merakı burada filizlenmiştir. Geleceğe dair en büyük hayali yazar olmaktır genç Sartre’ın. Simone de Beauvoir ise ondan çok farklı değildir. Her zaman her şeyi öğrenmek istemesi onda felsefeye karşı büyük bir merak uyandırmıştır.
Sartre 1924 yılında Fransa’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan ENS’de (École Normale Supérieure) edebiyat öğrenimine başlar. Lise yıllarındaki yakın arkadaşları Paul Nizan ve Rene Maheu da onunla beraber ENS’ye gelebilen çok az kişiden biridir. Aralarından su sızmayan bu üçlünün ilişkisi üniversite yıllarında da devam eder. Sartre’ın felsefeye olan ilgisi de bu yıllarda başlar.
Simone de Beauvoir ise felsefeye her zaman ilgi duymuştur. Her zaman öğrenmeyi amaçlayan ve her şeyin düşünsel temelini bilmek isteyen bu genç kadın için felsefe, gerçeğin tümünü hedefleyen ve bu arzusunu yerine getirmesini sağlayacak bir araçtır. O da bu istekle Sainte Marie de Neuilly’ de felsefe lisansı yapmaya başlar. Bu yıllar Simone için maddi durumunun kötü olduğu zor yıllardır. Vaktinin çoğunu Fransız Milli Kütüphanesi’nde çalışarak geçirir. Burada ENS’li Rene Naheu ile tanışır ve onun sayesinde de 1924 girişli çoğu ENS’li edebiyat öğrencisiyle. Ancak bazıları ile hala ilişki kuramamıştır.
Hemen herkesi tanıyordum. Sadece Sartre, Nizan ve Rene Maheu’dan oluşan ufak grup bana kapalı kalmakta devam ediyordu. Bu gruptakilerin kimseyle ilişkileri yoktu. Sadece belirli derslere giriyorlar ve her zaman farklı bir yere oturuyorlardı. Kötü bir şöhretleri vardı. […] Sartre pek yüzüne bakılmayacak gibi değildi, ama içlerinde en berbadının o olduğu söylenirdi.
Simone ilk önce bu gruptan en arkadaş edilebilir olanla, Rene Maheu’la, sıradan bir kütüphane gününde tanışır . Onun samimi ve doğal davranışları Simone’u bir hayli etkiler ve onu kendine çok yakın hissetmeye başlar. Zamanla yakın birer arkadaş olurlar.
De Beauvoir arkadaşı Rene Maheu’un yanında sık sık görmesine karşın Sartre ile tam olarak tanışamamıştır. Ancak ona karşı pek ilgili görünmeyen bu genç adamla tanışmaya, onu tanımaya kararlıdır. Simone de Beauvoir böyle zannededursun, Sartre çoktan fark etmiştir bu güzel kadını.
Bu dönemde Sorbonne’un felsefe sınavı da yaklaşmaktaydı. Sartre daha önce girmiş ve başarısız olmuştu, ancak bu sefer başaracağından emindi. Zekasıyla herkesin tanıdığı genç Simone’un ise ilk sınav deneyimi olacaktı. Önce yazılı sınav yapıldı. İkisi için de güzel geçen bir sınavdı. Sözlü sınav öncesinde Sartre ve Nizan De Beauvoir’ı sınava hazırlanmak için kendi gruplarına çağırdılar. O da bu teklifi severek kabul etti.
Yazılı sınavdan kısa bir süre sonra da Sartre Simone de Beauvoir’a bir buluşma teklif eder. Ancak ilginç bir şekilde Rene Maheu bu buluşmadan rahatsız olur ve onsuz bir buluşma olmamasını ister. Simone da arkadaşının bu kaprisine boyun eğmek zorunda kalır, ancak buluşmayı iptal etmek için artık çok geçtir. De Beauvoir ailevi bir sebepten ötürü şehir dışına çıktığı gerekçesiyle kendi yerine kardeşini gönderir . Bu durum Sartre için tam bir hayal kırıklığı olur. Afallar, öfkelenir; ancak bu genç kıza karşı nezaketsizlik yapacak biri değildir. Beraber sinemaya giderler fakat Sartre’ın ağzını bıçak açmaz.
Yazılı sınavın ardından sözlü sınava Sartre’ın odasında hazırlanıyorlardı. Burası kitaplarla ve sigara izmaritleriyle dolu, sigara dumanından göz gözü görmediği bir odaydı. Sartre’ın onu ağzında pipoyla ve rahat bir tavırla karşılaması Simone de Beauvoir’ın hoşuna gitmişti. Artık zamanlarının büyük bir kısmı burada geçmekteydi.
Tüm yazarlar ve tüm konular hakkında aramızda en bilgili olan Sartre idi. Biz onu dinlemekten başka bir şey yapmıyorduk. Ben bazen onunla tartışmak ister, onun görüşüne karşı çıkabilmek için kafamı zorlar dururdum. Sartre ise dediklerimi her zaman bana karşı kullanıp beni kendi görüşlerimle alt etmesini pek iyi bilirdi.
Simone’un da anlayamadığı bir şekilde kısa sürede samimi bir grup olmuşlardır. Beraber yerler, içerler, Nizan’ın arabasına doluşup Paris’i dolaşırlar. Rene Maheu ise bu kaynaşmadan bir miktar rahatsız olur, çünkü Simone’a karşı her zaman ön planda olmak istemektedir. Arkadaş dahi olsalar bu denli kıskançtır.
Yazılı sınav sonuçları açılanır. Rene Maheu hariç tüm ekip yazılı sınavı geçmiştir. Sınavdan kaldığı için kimseyle vedalaşmadan Paris’ten ayrılır Rene Maheu. Onun gidişiyle artık Sartre ve De Beauvoir beraber daha çok vakit geçirmeye başlar. Beraber gezip dolaşırlar, saatler boyunca edebiyat ve felsefe üzerine konuşurlar ve birbirlerinden hiç sıkılmazlar.
Sınavın nihai sonuçlarının açıklandığı listenin ilk sırasında Sartre vardır. De Beauvoir da onun ardından ikinci olur. Ancak ikisi için de en önemli şey bu dönemde birbirlerinin farkına varmalarıdır. Simone de Beauvoir sonunda kendini büyüleyen erkeği bulmuştur.
Ancak tatilde Simone büyükbabasının evine gidecekti ve bu uzun bir süre ayrı kalmaları demekti. “Size yazabilir miyim” diye sordu Sartre ve tedirgin bir evet geldi karşı taraftan. Böylece başladı ikilinin mektuplaşmaları.
Ağustos başında ayrıldığımız zaman, Sartre’ın yaşamımdan bir daha hiç çıkmayacağını iyice anlamıştım.
Ancak Sartre o yaz De Beauvoir’ı görmek için küçük bir yer olan Limousin’e gelir ve bir otele yerleşir. Dedikodulara engel olmak için kentin biraz dışında kırlarda buluşurlar. Saatlerce oturup hiç bıkmadan konuşurlar. 1 hafta boyunca burada kalır Sartre, ayrıldıktan sonra da mektuplaşmaya devam ederler.
Paris’ten ve dostlarımızdan uzakta olduğumuzu düşünüp, başbaşa kalmakla yetinmeyeceğimizi, çabuk sıkılacağımızı sanmıştım. “Kitap alırız yanımıza, sıkılırsak okuruz” demiştim ama Sartre içerlemişti bana. Paris’te başlanmış gevezeliklere devam ettik tabii, üstelik dünyanın sonu gelse onunla konuşmaktan bıkmayacağımı, vaktin yetersiz ve zavallı kaldığını ancak o zaman fark ettim.
Beraber bir gelecek hayal ediyordu artık Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir. Aralarında çok yoğun ve güçlü bir bağ vardı. Sartre’nin deyişiyle aralarındaki zorunlu, kaçınılmaz bir aşktı ve olağan önemsiz aşklar da yaşamaları gerekiyordu. Bu da demek oluyordu ki alışılmışın dışında bir ilişki onları bekliyordu.
Devam edecek…
Kaynakça
De Beauvoir, Simone. “Bir Genç Kızın Anıları” Payel Yayınları, İstanbul (1989).
De Beauvoir, Simone. “Kadınlığımın Hikayesi” Payel Yayınları, İstanbul (1988).
Monteil, Claudine. “Özgürlük Aşıkları” Can Yayınları, İstanbul (2005).
Görseller için kaynakça: www.theredlist.com