Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi karışıklıklar sadece Avrupa ve Ortadoğu’da değil, dünyanın her yerinde gözlemlenebilecek vak’alardır. Öyle ki; dünya üzerinde hiçbir bölge yoktur ki, üzerinde kan akmamış olsun. Bu durum gelecekte de dünyanın herhangi bir noktasında karışıklıkların olacağının habercisidir, ne yazık ki. Öyle ki, böyle bir düzende devletlerin kullandığı üç yol vardır. Birincisi kolektif bir biçimde dünya üzerinde barışı sağlamak. İkincisi olası kavgalardan güçlü bir şekilde çıkmak için her alanda gücün sınırlarını zorlamak. Üçüncüsü de ittifaklar kurarak bu anarşik düzen içerisinde yalnız kalmamak için uğraşmak. Zaten devletlerin politikalarına bakılırsa hemen hemen hepsinin önlem amaçlı bu üç yoldan birine, ikisine hatta hepsine başvurduğu görülecektir çünkü en küçük anlaşmazlıklar bile çok büyük savaşlara yol açabilmektedir. Örneğin Marco-Polo Köprüsü Olayı bir gerginliğin nasıl iki ülkeyi adım adım büyük bir savaşın eşiğine getirebileceğini göstermektedir.
7 Haziran 1937 gecesi yaşanan Marco-Polo Köprüsü Olayı, bazı araştırmacılara göre geçmişte yaşanmış olan ikinci Çin-Japon savaşını tetikleyen en önemli unsurlardan birisidir. Hatta bir diğer araştırmacı grubuna göre ise, bu olay İkinci Dünya savaşının Uzak Doğu’ya sıçramasının ilk adımı olarak nitelendirilmektedir.
Öncelikle, Marco-Polo Köprüsünde geçen olayı iyice kavramak için o dönem Japonya ve Çin’in nasıl bir durumda olduğunu irdelemek faydalı olacaktır. Bu olaydan neredeyse bir yıl önce dönemin Japon ordusunun içerisindeki aşırı emperyalist unsurların yavaş yavaş Japonya yönetiminde söz sahibi olduğu görülmektedir. Öyle ki; bu yönetim Çin konusunda çok daha kolay bir şekilde harekete geçebilecek bir yönetimdir. Zaten bundan dolayı; o dönem Japonların Asya üzerinde kontrol ettiği bölgeleri daha efektif bir hale getirmek için çabaladıkları söylenebilir. Mesela Pekin’in güneyindeki milliyetçi Çin güçleriyle tek bağlantı noktası olan Marco-Polo köprüsüne hakim olmak Japonların amaçlarından birisidir. Bunun yanı sıra Mançurya’da yaptıkları işgali kuzeye doğru genişletmek de Japonların amaçlarından bir diğeri olarak göze çarpmaktadır. Bütün bunlara rağmen; Çin, doğal olarak, bu durumu kabul etmemektedir. Bu yüzden, daha sonra, Japon tehdidine karşı Komünist ve Milliyetçi Çinlilerin birleştiği bile görülecektir.
Aslında Marco-Polo köprüsünün olduğu bölgede yerleşik ve çeşitli işgal güçleri vardır çünkü çok yakın bir zamanda bu bölgede Boxer Ayaklanması olmuştur. Bu işgal güçlerinin en kalabalık ve en hareketlisi Japonlar olarak göze çarpmaktadır. Japon güçlerinin durmadan tatbikat yapması halkı çok fazla endişelendirmektedir artık. Bu durumu engellemek için Çinli yetkililer tatbikatlardan önce Japonlar tarafından bilgilendirilmek istemişlerdir. Japonlar’da bunu kabul etmişlerdir. Buna rağmen 7 Haziran 1937 gecesi bilgilendirme olamadan yapılan bir Japon tatbikatı Çinlileri telaşlandırmıştır. Bir diğer değişle Çinliler bu tatbikatı saldırı sanıp karşı tarafa ateşle karşılık vermişlerdir.
Zaten gerilen ortam, bu saldırıdan sonra bir Japon askerinin eksik gelmesiyle iyice gerilmiştir. Japon yetkililer ilk önce kaybolan askerlerini aramak için Çinli yetkililerle görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Çin yönetimi, bu aramayı kendilerinin yapacaklarını deklare etmiştir. Ayrıca Çinliler, Japonların da bir komisyon ile arama işlemlerine katılabileceklerini eklemişlerdir. Japonlar da bu konuda mutabık kalmışlardır.
Buna rağmen 8 Haziran gecesi bir grup Japon askeri Çin savunmasını delmek isteyip geri çevrilmiştir. Bunun üzerine Japonlar kendi gözlemcilerinin de içerisinde bulunduğu Çin kasabasını ateş yağmuruna tutup Marco-Polo köprüsünü ele geçirmişlerdir. Sonradan Çinliler bu köprüyü tekrar geri kazanmışlardır. Hatta daha sonra bu gerginlik bir ateşkesle dindirilmiştir ve kaybolan asker de sağ salim bulunmuştur. Buna rağmen bu gerginliği takip eden diğer gerginlikler 7 yıl boyunca sürecek olan büyük bir savaşa yol açmıştır.
Aslında bu durum savaşların, eğer istenirse, önlenebileceğini gözler önüne sermektedir. Yani, ülkeler hırs ve ihtiraslarını bir kenara koyup barışı sağlamak için uğraşırlarsa bunu başarabilirler. Ne yazık ki; bu o kadar da kolay değildir. Ülkelerin sahip olduğu hırslar onları öyle planlara iter ki bu planlar büyük kargaşalara ve hatta dünyanın iki kere şahit olduğu topyekûn savaşlara yol açar. Marco-Polo Köprüsü Olayı detaylarıyla incelendiğinde bu durum için güzel bir örnek olacaktır çünkü bu olay da kendiliğinden gelişmiş bir olay değildir. Hırslı ülkelerin büyük amaçlarının sonucu olan bir hamledir ve daha bir savaşa yol açmıştır.
Kaynakça:
britanica.com
eksisozluk.com