Müslümanlar ile Bizans’ın münasebeti bir mektup ile başlamıştır. Bu mektup 627 yılında Hz. Muhammed’in Bizans kralı Heraklius’a gönderdiği İslam’a davet mektudur. Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki ilişkiler açısından çok büyük önemi haizdir. Şimdi bu mektubun hikayesini inceliyelim.
Serinin ilk yazısında da belirtiğimiz gibi Hudeybiye Barış Antlaşmasının ardından Arap yarımadasına barış hakimdi. Bu dönem Müslümanlar açısından büyük bir açılım dönemi oldu. O güne kadar Müslüman olanlardan daha fazla kişi kılıçların kınlarına konulduğu bu barış döneminde Müslüman oldu. Hudeybiye Barış Antlaşmasından kısa süre sonrasında bir gün Hz. Muhammed kendine inananları bir araya topladı. Onlardan bazılarını muhtelif yerlerdeki kral veya valilere elçi olarak göndermek istediğini söyledi. Bunun üzerine Müslümanlar bu işi yapabileceklerine Hz. Muhammed’e söz verdiler. Krallara mektuplar yazılacaktı. Gümüş bir mektup mührü hazırlandı. İlk etapta 6 kişi sırasıyla Habeşistan(Etiyopya), Bizans, Mısır, Sasani, Yemame(Arabistan’ın ortasında bir bölge) ve Gassan(Şam) krallarına bir davet mektubu ile elçi olarak gittiler. Bu altı kişi de gittikleri ülkelerin dillerini biliyorlardı. Hz. Muhammed, Dıhyetü’l -Kelbi’yi de bir mektup ile beraber Bizans kralı Heraklius’a gönderdi.
Heraklius bu sırada Kudüs’te bulunuyordu. 618 yılında Sasanilere karşı büyük bir hezimete uğramışlardı. Kudüs yağmalanmış ve Hz. İsa’ya atfedilen kutsal haç Sasaniler tarafından çalınmıştı. Ancak, Heraklius’un gayret ve azmi 8 yıl gibi kısa bir sürede semerelerini vermişti. 622 yılında Bizans kaybettiği toprakları geri almıştı. Kutsal haçı Sasanilerden geri aldılar. Savaştan önce Heraklius, Sasanilere galip gelirse Hıms’tan(bugün Suriye’de bir şehir) Kudüs’e kadar yayan olarak yürüyeceğine yemin etmişti. İşte, Hz. Muhammed’in mektubu yazdığı zaman Kudüs’te bulunuyordu.
Dıhye mektubu aldıktan sonra Bizans’ın Busra valisi Haris’in yanına gitti. Haris’ten kendisini Heraklius’a götürmesini istedi. Hz. Muhammed’in mektubunu Heraklius’a ulaştırması gerektiğini ona söyledi. Haris, Dıhye’nin yanına adamlarından Adiyy ibn Hatem’i vererek Kudüs’e yolladı.
Dıhye, Kudüs’e vardığında Heraklius’un huzuruna çıktı. Heraklius Arapça bilmediği için çevirmen çağırdı. Mektup şöyle başlıyordu:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Allah’ın Resulü Muhammed’den Rumların büyüğü Herakl’a…
Bu kelimler okunur okunmaz, Heraklius’un adamlarından biri çevirmenin göğsüne şiddetle vurdu. Büyük bir hiddetle:
-“Bu nasıl mektup ki sizin isminizden önce kendi isminiyle başlamış, üstelik sizin hükümdar olduğunuz söylememiş, sadece Rumların büyüğü olarak hitap etmiş.” dedi.
Bunun üzerine Heraklius:
-“Seni ahmak adam! Daha mektubu okumadan onu yırtmak mı istiyorsun? Hem gerçekten söylediği gibi Peygamber ise bu şekilde başlaması gayet normal.” dedi.
Tercüman okumaya devam etti. Mektup şu şekilde devam ediyordu:
Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerinde olsun! Buna göre ben seni tam bir İslam daveti ile İslama davet ediyorum. İslama gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan, tebeanın günahları da senin üzerine toplanacaktır.
Hz. Muhammed mektubunu Yahudi ve Hristiyanlara hitap eden Kuran’ın Al-i İmran suresinin 64. ayetini ile bitirmektedir.
Heraklius mektubu dinledikten sonra derin düşüncelere dalmıştı. Çünkü Hristiyanlar da yeni bir peygamber beklemekteydi. Ama şüpheleri vardı. Kendisine danışmak için büyük Hristiyan alim piskopoz Uskuf Duğatur(Autocrator?)’a bir mektup yazdı. Dıhye, Heraklius’un huzurundan çıktıktan sonra doğruca Uskuf’un yanına gitti. Çünkü Hz. Muhammed Uskuf’a da mektup yazmış ve Dıhyeye teslim etmişti. Uskuf’a hem Hz. Muhammed’in hem de Heraklius’un mektubu ulaştı. Heraklius danışmak için bir mektup da Roma’daki piskopoza gönderdi. Ancak yol çok uzundu, cevabın gelmesi çok uzun sürdü. Piskopoz Uskuf ise derhal Heraklius’un meskenine geldi. Uskuf, Heraklius’a Hz. Muhammed’e inanmasını, onun bekledikleri peygamber olduğunu söyledi. Heraklius’un şüpheleri daha da artmıştı. O akşam Bizans’ın önde gelenlerine Kudüs’teki köşkünde akşam yemeği verdi. Kalabalığa hitaben Heraklius:
“Şüphesiz ki bana beklediğimiz peygamberden mektup geldi. O Muhammed’dir…” dedi.
Bu sözler üzerine salonda büyük bir gürültü koptu. Orada bulunanlar bu sözler karşısında hiddetlenmişlerdi. Bunun üzerine Heraklius:
–“Biraz önce söylediklerim, sizin bağlılığınızı ölçmek içindi. Görüyorum ki beni memnun edecek bir konumdasınız.” dedi.
Salondakiler derin bir nefes almışlardı. Ancak, orada bununan Uskuf buna şiddetle karşı çıktı ve Hz. Muhammed’in bekledikleri peygamber olduğunu söyledi. Öfkeli kalabalık Uskuf’u orda linç ederek öldürdü.
Dıhye daha Kudüs’ten ayrılmamıştı. Heraklius’un cevabını bekliyordu. Heraklius, Dıhye’yi hediyelerle yolladı. Ayrıca Dıhye’ye Hz. Muhammed’e yazılmış bir mektup vermişti. Mektupta Heraklius’un Hz. Muhammed’e inandığını ancak Rumların buna şiddetli karşı çıktığını yazıyordu. Dıhye bu mektubu Hz. Muhammed’e getirdi.
Heraklius’un bu diplomatik reddi üzerine Hz. Muhammed umudunu yitirmedi. Bu tarihten sonra buna benzer mektupları Bizans valilerine gönderdi. Bunlardan birini de Busra valisine göndermişti. Elçi olarak Haris ibn Umeyr’i görevlendirdi. Ancak yolda Belka valisi Şurahbil Haris’i yakalamış ve hunharca öldürmüştü. Elçinin öldürülmesi açıkça bir savaş nedeniydi. Haris’in ölümü Hz. Muhammed’e ulaşınca Bizans üzerine ordu tertip etmeye başladı…
– Devam edecek…
- Bir sonraki yazı: Arap-Bizans Savaşları-IV:İlk Karşılaşma
Kaynakça:
1.Roberts, J. M. Avrupa Tarihi. İstanbul: İnkılap Yayınları.2016
2.Gregory, Timothy. Bizans Tarihi. Yapı Kredi Yayınları. 2016.
3. Hitti, Philip Khuri, History of the Arabs, Palgrave, 2002
4. Prof. Dr. Dursun, Hakkı Yıldız ve diğerleri, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:1 ,Çağ Yayınları, 1989
5.Gibbon, Edward.The History of The Decline and Fall of The Roman Empire. Thoemmes Press.Londra
6. Prof. Dr. Hamidullah, Muhammed. İslam Peygamberi(Hayatı ve Faaliyetleri)-I. Çev: Prof. Dr. Salih Tuğ. İrfan Yayımcılık. 1990. İstanbul
7.Dikici, Radi. İmparator Heraklius. Remzi Kitapevi. 2015. İstanbul