Serinin önceki yazısı için:
İskender’den Önce Dünya-V: Tarihin Akışında Mezopotamya Medeniyeti-II
Mezopotamya’da şehir devletleri hakimiyeti devam ediyordu. MÖ 1600-1300 arasında ise Mezopotamya’nın görüntüsü çok karmaşık bir tablo çizmektedir. Anadolu’da giderek büyüyen Yeni Hitit Devleti, Levant’ı hâkimiyeti altına aldı. Mısır’da ise tahtı eline alan Firavun Hanedanlığı Levant üzerinde söz sahibi olmak için Hititliler ile mücadele ediyordu. Kuzey Mezopotamya’da kararsız Mitanni Devleti mevcudiyetini sürdürmeye çalışmaktaydı. Aynı dönemde Kassit krallığı Güney Mezopotamya’da varlık mücadelesi veriyordu. Mezopotamya’nın geneli karanlık bir dönemdeydi (Bordreuil ve diğerleri, 508). Tüm olaylar yaşanırken Mezopotamya’da çok büyük değişiklere yol açacak, Mısır Firavun’u III. Ramses’in “Deniz Kavimleri Göçü” olarak adlandırdığı Ege kavimleri göçü Anadolu’yu, Kuzey Mezopotamya’yı, Levant’ı ve Mısır’ı alt üst etmiş, büyük bir siyasi boşluk atmosferi oluşturmuştu. Bu tarihten sonra Levant’ta Yehuda, İsrail ve Fenike Devletleri kurulmuş, Mezopotamya ise Arami kavimleri istilası altında kalmıştır.
Büyük krizler sonrasında MÖ 1000 yılı itibarıyla yeniden tanımlanan bir Mezopotamya medeniyeti vardı. Amurru, Arami, İbrani ve Fenike kabileri MÖ 1500 yılı itibarıyla Mezopotamya’da kendilerine yer edinmeye başladılar. Yeni teknik gelişmeler Mezopotamya’nın bu yeni sakinleri ile gelmişti. Alfabenin ve papirüsün icadı Fenikeliler tarafından medeniyete armağan edilmişti. İlk yıllarda batı Sami dilleri olan Aramice, Amurruca(Amoritçe), Fenikece, İbranice ve Arapça’yı birbirlerinden ayırt etmek bir hayli zordu. Fonetik seslendirme yöntemine göre yapılan ilk alfabe Fenikeliler tarafından yalnızca sessiz harfleri isimlendirmek için yapılıyordu. Bu fonetik seslendirme daha sonra İbranilere geçti. Her sessiz harfi bir işaret ile gösteriyorlardı (Bordreuil ve diğerleri, 308). Mesele “ev” kelimesi İbranice “byt” harflerinden oluşuyordu. Okunuşu ise “Bayt” şeklindeydi. Akadça “Bitu”, Fenikece “Bet”, Ugarit dilinde” Betu” şeklindeydi. Yine Kral kelimesi “mlk” harflerinden oluşuyordu. İbranice okunuşu ise “Malk” idi(Bordreuil ve diğerleri, 476). Günümüzde bu sisteme varis Arapçadır. Mesela “klm” harfleri birçok manaya gelebilmektedir. “Kalem” olarak okunabileceği gibi “Kelam” şeklinde de okunabilmektedir. Fenikeliler’de ortaya çıkan alfabe, Aramiler aracılığı ile Friglere oradan da Yunanlılara geçmiştir. Mesela İbrani alfabesi “alef, bet, gimel, … yod, kaf, lamed, …” şeklinde devam ederken Yunanlıların alfabesi “alfa, beta, gamma …., iota, kappa, lamda,,,” şeklinde devam ediyordu. Alfabenin icadı yazının yaygınlaşması için büyük bir adımdı ve MÖ 1000 yılında Fenikelilerden tüm dünyaya yayılmıştı. Fenikelilerin dünya kültürel mirasına ikinci armağanları ise papirüsün yaygınlaştırılması olmuştur. Bu iki gelişme yazılı kültürün gelişmesine neden olmuştur.
Deniz Kavimlerinin yıkımı, Mezopotamya’da büyük siyasal boşluk oluşturmuştu. Bazı şehir devleti bu durumu fırsata çevirecekti. Akadların başarısızlıkla sonuçlanan İmparatorluk kurma hayallerini MÖ 1000 yılından sonra “Yeni Asur” (MÖ 911-612) ve “Yeni Babil” (MÖ 612-539) imparatorlukları tarafından hayata geçirecekti (Bordreuil ve diğerleri, 217). “Yeni Asur” devleti II. Aşurnasirpal (MÖ 883-859) ile genişleme ve yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Yeni hedefleri olan devletin yeni bir başkente ihtiyacı vardı. Geleneksel Asur şehrinin kuzeyine Kalhu şehrini kuruldu. “Kuzeybatı Sarayı” olarak adlandırılan muazzam bir saray inşa edildi. Asurlular ilk olarak Arami devletlerini kontrol altına aldılar. Birlik oluşturamamış Aramiler, Asur karşısında çok direnemedi (Köroğlu, 154 vd.). Ancak ilginç olan şudur ki yenilen Aramiler olmasına rağmen Aramiler yıllar içinde Asurluları o kadar etkileyeceklerdir ki Asur İmparatorluğunun resmi dili Aramice olacak ve saray görevlileri Aramilerden seçilecekti. Galip devletler, mağlup devletlerden daha çok etkilendiğine çok iyi bir örnek teşkil edecektir. III. Şalmaneser( MÖ 858-824) Kuzey ve Güney Mezopotamya’nın hakimiyetini ele geçirdi. Mezopotamya’nın fatihi ise III. Tiglat-pileser (MÖ 745-727) olmuştu (Köroğlu,167). Levant’ın tamamı ve Mezopotamya’nın çoğunu fetheden III. Tiglat-pileser, Asur imparatorluğunun kurucusu olmuştur. Ardından gelen Sinahheriba, Tiglet-pileser’in yarım bıraktığı Mezopotamya’nın geri kalan kısmını da fethetti. Bu süreçte yeni başkent Dur-Şarrukin inşa edilmiş, büyük yapı kompleksleri, tapınaklar ve saraylar ile donatılmıştı.
Yeni Asur devleti altın çağını Asurbanipal (MÖ 668-627) döneminde yaşamıştır. Mısır ve Elam’ın da fethi ile bilinen Yakın Doğu’nun tamamı Asur devletinin olmuştur. Asurbanipal, cihan hâkimi olarak “Akad ve Sümer Ülkelerin Kralı” unvanı almıştı (Köroğlu. 178). Asurbanipal yalnız savaş faaliyetleriyle değil, imar ve kültür faaliyetleri ile öne çıkan bir kral olmuştu. Krallığının yeni başkenti “Ninova” gerçek bir megakente dönüşmüştü. Büyük bir kütüphane içeren Ninova’daki sarayı sanatçıların ve bilim adamlarının toplanma yeri haline gelmişti.
Asurbanipal’ın Ninova’daki kütüphanesi Antik Yakındoğunun tüm bilgi birikimini toplamıştı. Mezopotamya tarihi boyunca bilimsel araştırmalar veya sistematik bilgi birikimleri belirli alanlarda toplanmıştır. Bunlar matematik, astronomi, tıp, hukuk ve kahinlik bilimiydi. Eski Babil döneminden beri matematiksel problem içeren birçok tablet bulunmuştur. 60’lık sayı sistemini kullanan Asurlular günümüzde kullandığımız saat ve açı hesaplamalarının kaynağını oluşturmaktadırlar. Bunlar bir takım ticari, idari ve mühendislik problemleriydi. Teknik gelişmeler peşinden matematik ilmini de geliştirmişti. Astronomi, matematiğin ardından gelen ve matematik ile birleşen bir alan olmuştu. Takvimcilik ve kâhinlik faaliyetleri için gök cisimleri incelenmiş, yıldız takımları oluşturulmuştu. Zigguratlar sadece dini ve idari merkezler olarak kalmamış, astrolojik incelemeler de zigguratların en üst katlarında gerçekleşmişti. En erken dönemden beri devam eden kahinlik ilmi ise din ile yakından alakalıydı. Hayatın olağan akışı dışında cereyan eden her şey kahinlerin ilgi alanına giriyordu. Bu olağanüstü vakalar tanrıların işaretleriydi ve bir sistematiği vardı. Birçok kil tablet bu işaretleri çözümlemeyi amaçlamaktaydı. Tıp ilmi ise genellikle büyü ve ot bilimi ile beraber götürülüyordu. Her hastalık tanrıların bir cezalandırmasıydı. Bir takım otlar yardımıyla veya büyü yoluyla bu hastalıklara derman bulunmaktaydı (Bordreuil ve diğerleri, 367 vd.). İşte bütün bu bilgi birikimleri Asur kralı Asurbanipal’ın çabalarıyla Ninova’daki kütüphaneye toplanmıştı. Sarayında bilim adamlarının çalışmasına izin veren Asurbanipal, Asur sanatının gelişmesinde de büyük rol oynamıştır. Hatta yanlış bir kanıyla Babil’in asma bahçeleri olarak bilinen bahçeler Ninova’da bulunuyordu. Yeni şehirler sanatçıların eserleri ile süslenmekteydi. Fethedilen yerlerin insanları buraya yerleştiriliyordu.
Asurlular, gerçek bir imparatorluk kurmuşlar ve Kalhu, Dur-Şarrukin ve Ninova şehirlerini inşa etmişlerdi. Ancak göründükleri kadar cana yakın değillerdi. Asurlular fethettikleri yerlerin insanlarını mecburi iskana tabi tutmuşlar ve milyonlarca kişiyi yurdundan başka memleketlere zorunlu göç ettirmişlerdi. Bu sadece Asurlulara has bir uygulama değildi. Mezopotamya’nın genelinde böyle bir uygulamanın varlığı söz konusuydu. Bu sayede fethedilen topraklarda yerel güçlerin varlığı tamamen ortadan kaldırılıyor ve fetihler kalıcı hale geliyordu. Yeni Asur dönemimde yapılan zorunlu göçlerin istatikleri ise korkunçtu. III.Tiglat-pileser 155.000 Babilliyi göç ettirmişti. Sinahheriba ise 208.000 kişiyi göç ettirdiğini söylemektedir. Asurbanipal’a gelindiğinde toplam göçe zorlanan insanların sayısı 1.000.000’u aştığı tahmin edilmektedir. Bu göçler ile Asurluların kurduğu yeni şehirler insanlarla dolmakta, Asurlular ise egemenliklerinin tadını çıkarmaktaydılar.
Asurbanipal’ın MÖ 627 yılında ölümünün ardından Yeni Asur devleti içinde karışıklıklar başlamış ve kısa süre sonra (MÖ 612) Medlerin saldırıları ile yıkılmıştı. Medlerle ittifak kuran Kaldeli Babilliler Ninova’yı fethetmiş ve Asur’u yıkmışlardı. Babil ülkesinde tahta II. Nebukadnezzar’ın (MÖ 604-562) geçmesiyle beraber Yeni Babil İmparatorluğu resmen kurulmuş oldu. Kitab-ı Mukaddes’te adı geçen bu kral İsrail devletini yerle bir etmiş ve on binlerce Yahudi’yi Babil’e sürmüştü(Jursa, 44). Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bu zorunlu bir göçtü. Levant’ın fethini tamamlayan II. Nebukadnezzar yönünü doğuya çevirdi ve Susa’yı fethetti. Büyük bir ganimetle ülkesine dönem II. Nebukadnezzar Babil şehrini megakentte dönüştürmek için imar faaliyetlerine girişti. Meşhur İştar Kapısını yaptıran Nabukadnezzar, her yeni yılın başında tanrıların geçiş töreniyle şenlenen bayram ve panayırlar düzenledi. Yahudi-Hristiyan dünyasında çok yankı bulan Babil şehri arkasından birçok efsane bırakarak tarih sahnesindeki yerini aldı. MÖ 555 yılında tahta geçen dindar Nabonid ise kentin yönetimini vekaleten oğluna vererek Batı Arap çöllerinde inzivaya çekildi(Jursa, 46).
Mezopotamya medeniyeti binlerce yıldır Mezopotamyalı devletler tarafından yönetilmişti. Ancak artık dünyanın ufukları genişlemiş ve Mezopotamya için tarihin akışını değiştirecek olayların vuku bulması an meselesiydi. Doğuda Pers kralları Ahameniş imparatorluğunu kurmuş ve efsanevi liderleri Büyük Kyrus, Anadolu’yu fethettikten sonra MÖ 539 yılında Babil şehrini fethederek Mezopotamya’daki binlerce yıllık hakimiyeti sona erdirmişti. Halklara büyük özgürlükler veren Kyrus Yahudilerin kendi topraklarına geri dönmesine izin vermişti. Ahamameniş İmparatorluğu(Pers) daha sonraki yıllarda Antik Yunan topraklarına ulaşacak ve İskender’in yeni dünya düzenine giden yolun kapısını aralayacaktı. Ahameniş imparatorluğu ileri yazılarımızın konusu olduğu için burada kısa kesiyoruz.
Binlerce yıllık Mezopotamya Medeniyeti kültür ve medeniyet alanında ilklere imza atmış ve bugün daha kullandığımız birçok kurumun başlangıcını oluşturmuşlardı. Tarihin ilk tecrübeleri Mezopotamyalı halklar tarafından bilgi birikim haline İskender’den sonra Hellenist dünyaya aktarılmıştı. İskender’in MÖ 332 yılında Babil’e girişinden bu yana Doğu ile Batı birbiriyle tanışmıştı.
Devam Edecek
– Bir Sonraki Yazı: İskender’den Önce Dünya-VII: Tarihin Akışında Mısır Medeniyeti
Kaynakça:
1. Prof. Dr. Pierre Bordreuil, Prof. dr. Françoise Briquel-Chatonnet, Prof.Dr. Cecile Michel ve diğerleri. Tarihin Başlangıçları: Eski Doğu Kültür ve Uygarlığı. Alfa Yayınları. İstanbul. 2015
2. Prof. Dr. Köroğlu, Kemalettin. Başlangıcından Perslare Kadar: Eski Mezopotamya Tarihi. İletişim Yayyınları. İstanbul. 2016
3. Prof. Dr. Memiş, Ekrem. Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Ekin Yayınevi. Bursa. 2015
4. Köksal, Mustafa Asım. Peygamberler Tarihi. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ankara.1990
5. Micheal Jursa. Babilliler. Alfa Yayınları. İstanbul. 2017
6. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre İbrahim Peygamber. Kaynak Yayınları. İstanbul. 2017
7. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümerde Tufan, Tufanda Türkler. Kaynak Yayınları. İstanbul 2015
8. Kitabı Mukaddes. Yeni Yaşam Yayınları. İstanbul. 2016
9. Will Durant. The Story of Civilization, Vol-I:Our Oriental Heritage. Simon and Schuther Publication. New York. 1954
Resim Kaynakçası:
1.www.gettyimages.com
2.www.ntnu.edu
3.www.ancient.eu
4.wol.jw.org
5.cfimonline.org
6.http://www.ancient-origins.net/
7.biblestudy.org