Bundan 64 yıl önce, Türk denizcilik tarihinin en trajik olaylarından biri, Çanakkale Boğazı’nda Dumlupınar adlı denizaltının batması sonucunda 81 denizcinin ölüme yatmasıyla cereyan etmiş; nitekim Marmara’nın soğuk sularında kaybolan onlarca can gibi, böyle bir facia da tarih sayfalarının arasında kaybolup gitmiştir. Bugün yıldönümü olması sebebiyle, hem 4 Nisan 1953 gecesi yaşanan o talihsiz kazayı anlatmanın hem de Hollywood filmlerine gişe yaptıracak bir senaryo çıkabilecek olaylara kamuoyunun ve sanat dünyasının nasıl bu kadar sessiz kalabildiğini birkaç olasılık dâhilinde incelemenin isabetli olacağını düşündüm.

Milliyet Gazetesi‘nin 5 Nisan 1953'teki manşeti.

Milliyet Gazetesi‘nin 5 Nisan 1953’teki manşeti.

Öncelikle bahsetmek gerekir ki, Dumlupınar Denizaltısı Türk yapımı değildir. Asıl adı USS-Blower SS-325’ti ve Amerikan deniz birliklerinde, Pearl Harbour civarında görev yapan bir devriye denizaltısıydı. “Türk-Amerikan ilişkileri” ve “Ortak savunma-destek politikası” adı altında sonradan Türkiye’ye armağan edilmişti. Pek tabii bu armağan, mükemmel işlev gören bir denizaltı değildi. Armağan bahsi geçmeden önce, USS-Blower üzerinde aylar süren bir bakım-onarım çalışması yürütülmüştü. Bunun nedeni, denizaltının Pasifik’teki devriye sırasında Panama’ya seyreden başka bir Amerikan devriye botu ile çarpışmış olmasıydı. Bu olay sonucunda baş torpido dairesinin sancak tarafı ağır hasar görmüştü. Ancak Filadelfiya’daki tersanede yoğun uğraşlar sonucunda USS-Blower eski görünümüne kavuşmuş ve 16 Kasım 1950’de ‘TCG Dumlupınar D-6’ adını almak üzere Türkiye’ye gönderilmişti.

Bölgenin haritada gösterimi.

Bölgenin haritada gösterimi.

4 Nisan 1953 günü, NATO’nun Blue Sea adlı Ege-Akdeniz tatbikatını tamamlayan Dumlupınar, Gölcük’teki deniz üssüne geri dönüyordu. Çanakkale Boğazı Nara açıklarında İsveç yük gemisi Naboland ile karşılaştı. Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu ve Üsteğmen Hasan Yumuk yapılacak olan manevraya yönelik fikir uyuşmazlığına düştü. Köprüye eşzamanlı iki farklı komuta verilince, iki zıt emir de panikle art arda uygulandı. Doksan metrelik Dumlupınar D-6, Naboland’a doğru sürüklendi ve karşıdan gelen geminin altına girdi. Güvertedeki askeri personel denize düştü. İkisi Naboland’ın pervanesine kapıldı. Diğer beş kişi ise, 86 kişilik mürettebatın arasında Dumlupınar faciasından sağ kurtulan askerler olacaktı.

Çarpışma sonrasında Dumlupınar su yüzeyine çıktı. Fakat denizaltının baş torpido dairesinin sancak tarafı ağır hasar almıştı. Boğazdaki akıntı nedeniyle çok hızlı su alıyordu. Naboland’dan can simitleri atılıyor, İsveç mürettebat kurtarma botlarını indiriyordu. Ancak saniyeler içinde denizaltının pervaneleri havaya bakacak kadar dikey bir pozisyon aldı ve müdahaleye vakit kalmadan Dumlupınar battı. Yalnızca denize düşen 5 personel botlara ulaşabildi.

Kurtaran gemisinin kurtarma haritası.

Kurtaran gemisinin kurtarma haritası.

Denizaltının batmasıyla kıç torpidosuna sığınan 22 kişi hayatta kalmıştı. Yerlerini belli etmek ve kurtarma ekipleriyle haberleşmek için battı şamandırasını bıraktılar. Sabaha karşı gelen kurtaran gemisinden çarkçı Selim Yoludüz aşağıdakilerle iletişime geçti. Şamandıranın diğer ucundaki astsubay Selami Özben torpidoda elektriklerin kesik olduğunu ve 22 kişinin kurtarılmayı beklediğini bildirdi. Diğer kısımlarla irtibata geçemediklerini belirtti. Yoludüz, Özben’e kısa zamanda kurtarılacaklarını ve endişelenmemeleri gerektiğini söyledi. Ancak bu süre zarfında torpidodaki oksijenin hepsine yetebilmesi için havayı tasarruflu kullanmaları gerekiyordu.

Bu yüzden onlara;  aşağıda türkü söylememeleri, sigara içmemeleri hatta gerekmedikçe konuşmamaları söylendi.

Dalgıç Yılmaz Süsen, denize bırakılırken.

Dalgıç Yılmaz Süsen, denize bırakılırken.

O sabah Çanakkale Boğazı’nda akıntı fazlaydı. Kurtaran gemisinin her hamlesinde gemi sürükleniyor, denizaltıdaki 22 kişiden umut kesiliyordu. Artık iş dalgıçlara kalmıştı. Fakat Dumlupınar D-6’nın can kılavuz teli yoktu. Bu nedenle dalgıçlar şamandırayı izleyerek çan yardımıyla sağ kalan mürettebatı kurtarabilecekti. On bir dalış yapıldı. Dalgıçlardan Yılmaz Süsen, şamandıraya tutunarak 80 metre derine indi. Mürettebatın bulunduğu torpidoyla arasında 11 metre kalmıştı ki basınca dayanamayıp bayıldı ve vurgun yemekten kılpayı kurtuldu. Sonraki hamlelerin de başarısız olmasının ardından Yoludüz, Özben ile tekrar irtibata geçti. Yoludüz bu sefer aşağıdakilere türkü söyleyebileceklerini ve hatta sigara bile içebileceklerini söyledi. Dumlupınar’ın kıç torpidosundaki 22 sağ mürettebattan umudun tamamen kesildiği an işte bu cümlenin noktalandığı andı. Bu cümleden sonra herhangi bir diyalog gerçekleşmediği, aşağıdan dua sesleri ve iniltilerin yükseldiği belirtildi. Bu seslerin üzerine kurtaran gemisinin yaptığı son hamle, battı şamandırasının kablosunun kopmasına neden oldu. Artık aşağıdakilerle irtibat tamamen kesilmişti.

İşte sigara içmeye izin verilmesinin ardından torpidoyla irtibatın kesilmesine kadar olan süreç, hepimizin sözlerini ezbere bildiği, fakat Dumlupınar D-6’daki ölüme yatan mürettebatı anlattığını bilmediğimiz Ah Bir Ataş Ver türküsünde anlatılır:

“Ah bir ataş ver cigaramı yakayım,

Sen salın gel ben boyuna bakayım.

Uzun olur gemilerin direği,

Ah çatan olur efelerin yüreği.

 

Ah vura taşa gâvur sinem koy yansın,

Arkadaşlar uykulardan uyansın.

Uzun olur gemilerin direği,

Ah çatan olur efelerin yüreği,

Ah yanık olur anaların yüreği.”

Bu türkü en çok Tolga Çandar’ın yorumuyla bilinir. Ancak Ali Kırca, facianın 49. yıldönümü olan 4 Nisan 2002’de mini-belgesel tadında bir klip çıkarmış ve türküyü bizzat okumuştur. Dumlupınar faciasını anlatan iki belgesel Son Söz: Vatan Sağolsun ve Savaş Karakaş’ın sualtı çekimleriyle anlattığı 50. yıldönümü belgeseli Dumlupınar’a Dönüş’te de anlatım bu türkü etrafında şekillendirilmiştir. Kime ait olduğu bilinmese de, Dumlupınar D-6’da 4 Nisan 1953’te yaşanan felaketi, tüylerimiz diken diken oluncaya kadar hissettirir niteliktedir.

Türkünün yanı sıra Dumlupınar faciasını anlatırken özellikle ele alınan ve çok tartışılan bir diğer nokta ise, Dumlupınar’ın batışının mukadderat olup olmadığıdır. Zira Türk Deniz Kuvvetleri’nin envanterinde bugüne kadar üç farklı denizaltı “Dumlupınar” adını taşımıştır. Bunlardan ilki, dümeninin arızalanması sonucunda Haydarpaşa civarında bir gaz tankeri ile çarpışmış, ölü veya yaralı olmamasına rağmen aldığı hasar sonucunda 1949 yılında hizmet dışı kalmıştır. İkincisi, 81 denizcinin hayatına mal olan ve bu yazıda ele alınan Dumlupınar faciasıdır. Üçüncü ve sonuncu Dumlupınar ise, 1976 yılında Sovyet gemisiyle çarpışmış; onarılarak tekrar kullanılması mümkünken, götürüldüğü tersanede yanmış ve önceki iki Dumlupınar denizaltısının kaderini paylaşmıştır. Bu ismin talihsizliği midir bilinmez, günümüzde Türk Deniz Kuvvetleri envanterinde “Dumlupınar” adını taşıyan bir denizaltı bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, Dumlupınar denizaltısı Çanakkale Boğazı’nda onlarca mürettebatıyla sulara gömüldü. 22 mürettebat ise “Vatan sağolsun” diyerek ölüme yattı. 4 Nisan 1953’te gece saat 02:00’da yaşanan bu büyük facia, ister denizaltının adındaki uğursuzluktan, ister Amerikan envanterindeyken aldığı yaradan, ister komutadaki uyuşmazlıktan kaynaklanmış olsun, Türk Denizcilik tarihinin en trajedik olaylarından biri olarak tarihe yazıldı. Olayın gündemde kalamamasını ve yaşandığı yılda dahi bu kadar çabuk unutulmasını, Marmara Bölgesi’ndeki eşzamanlı depremle açıklayanlar çoğunlukta. Ancak günümüzde, sanat dünyasında Dumlupınar üzerine bu kadar az eğilinmiş olması, faciadaki süregelen talihsizliklere bakıldığında büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Dumlupınar üzerine güçlü bir oyuncu kadrosuyla film çekilmesi ve kalıntılar üzerinde şüphesiz ki daha çok çalışılması gerekiyor.

Denizin 91 metre derinliğinde yan yatan ve 81 mürettebatına mezar olan Dumlupınar’ı ve 4 Nisan gecesinde yaşanan korkuyu ve çaresizliği hissetmek istiyorsanız, benim yegâne tavsiyem Ah Bir Ataş Ver türküsünü dinlemeniz olacaktır.

Şehitlerimizin ruhları şad olsun…

 

Kaynakça:

Usta, Recep. Balinanın Ölümü. İstanbul: Creative, 2005.

Soysal, Arif. Denizin Gözyaşları. İstanbul: Zinde Yayınevi, 2014.

https://www.dzkk.tsk.tr/#

Karakaş, Savaş (2003). Dumlupınar’a Dönüş [Video / Belgesel dosyası]: https://www.youtube.com/watch?v=soUkEUrTBL8 adresinden alınmıştır.

https://www.history.navy.mil/research/histories/ship-histories/danfs/b/blower-i.html

http://dumlu.tr.gg/Ana-Sayfa.htm

Leave a Reply

2 comments

  1. Tuncel Sevindi

    Elinize, yüreğinize ve kaleminize sağlık. Karanlık serin sularda yatan şehitlerimizin ruhu şad olsun.

  2. Sılanur ŞAHİN

    Denizin altında kefensiz yatanları ne güzel anmışsınız, Dumlupınar şehitlerine ve o soğuk sularda yatan yüzlerce bedene selam olsun