İnsanlık tarihin her döneminde büyük generallere ve komutanlara rastlamıştır. Büyük İskender, Jül Sezar, Atilla, Timur, Cengiz Han veyahut Fatih Sultan Mehmet gibi birçok komutan zekasını kullanarak pek çok savaş kazanmışlar ve uluslarını şahlandırmışlardır. Ancak hiç şüphesiz Napolyon Bonapart’ın bu komutanlar arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü o, dünyada var olan statükoyu altüst etmiş bir komutandı. Yeni akımların, yeni devletlerin ve devlet yapılarının, politik anlayışlarının, modernist düşüncenin, yeni ölçü birimlerinin, yeni savaş tekniklerinin, özetle yeni olan çoğu şeyin temelinde onun yaklaşık yirmi yılda yaptığı muharebeler yatıyordu. Ondan sonra, Avrupa’da ve tüm dünyada farklı bir çağ başlamıştı. Fransız hegemonyasının bitip Büyük Britanya’nın neredeyse Birinci Dünya Savaşına dek sürecek olan süper güç olduğu döneme giriliyordu. İşte, Napolyon efsanesi 18 Haziran 1815’te Waterloo kasabasında sonlanmıştı. Muharebeden hemen sonra Napolyon sürgüne gönderildi. Artık o yoktu, ancak onun fikirleri ve yaptıkları günümüze kadar etkisini sürecekti.
Bir topçu subayı olan Napolyon, çoğu muharebesinde olduğu gibi Waterloo’da da stratejisini topçu birliklerine göre düzenlemişti. Keyfi yerindeydi ama kaderin onunla ilgili farklı planları vardı. 17’yi 18’e bağlayan gece yağan yağmur eğer yağmasaydı belki de günümüz Avrupası başka bir vaziyette olacaktı. Çünkü bu yağmurdan sonra Napolyon, topçu birliklerinin ilerleyebilmeleri için yağmurla çamurlaşan toprağın biraz daha katılaşmasını bekledi. Napolyon, bu bekleyişin Fransa’nın bir hezimete uğramasına sebep olacağının henüz farkında değildi. Prusya mareşali von Blücher bu zaman dilimi içinde İngiliz ordusuna desteğe yetişti. Bu destek, Fransızların sonunu getirdi.
Muharebeye Fransızlar, İngiliz komutanı olan Wellington Dükü Arthur Wellesley’in ordusuna göre daha üstün başladılar. Wellington geri çekiliyor, Napolyon ilerliyordu. Ama bu üstünlük bir yerde sonlandı. Hata, şanssızlık, yanlış, ne olduğu muamma olan bir hadise yaşanmıştı. Fransız süvariler, adeta bir şimşek gibi ilerlerken önlerinde Ohain’in çukur yolu olduğunu bilmiyorlardı. Bu hendekte bir facia yaşanmıştı. Geriye doğru şahlanan atları bir sonraki sıra çukura doğru itiyor ve çukura düşen süvarileri atlar eziyordu. Geri çekilmek mümkün değildi. Büyük bir zayiat veren Fransız ordusu, avantajı İngilizlere vermişti. Bundan sonra ise savaş Fransızların hiç arzulamadığı şekilde devam etti. Mermi seslerinin sonlanmasıyla Napolyon, elli bin asker kayıp verdiğini gördü. Muharebe, kesin bir 7. Koalisyon zaferiyle sonuçlandı.
Eğer yağmur yağmasaydı ve Fransız süvariler hendeğe düşmeseydi Napolyon savaşı kazanabilir miydi? Benim için bu sorunun cevabı “Evet” olacaktır. Çünkü üstünlük Napolyon’un elindeydi. Topçu birliklerini hareket ettirip von Blücher gelmeden İngilizlerin işini bitirebilirdi. Peki, Napolyon bu savaşı kazansa devamı gelir miydi? Bu sorunun cevabı tartışılır. Çünkü Napolyon zaten daha önceden, 1814’te yenilip sürgüne gönderilmişti. Sonradan sürgünden kaçan Napolyon, Paris’te hükümet darbesi yapıp altı aydan kısa bir süre zarfında ordu kurmuştu. Karşı tarafta ise tamamen düzenli ordular vardı. Ancak Napolyon bir dehaydı; o dönemin en kurnaz ve en etkili komutanıydı. Rusya’nın soğuk ovalarından tutun Mısır’ın kavuran sıcağında savaşan Napolyon, Waterloo’da zafer kazansaydı belki de tekrardan yükselecekti. Bu asla bilinemez. Bilinen tek şey 18 Haziran 1815’te insanlık bir dönemden farklı bir döneme girdi. Napolyon sonlanmıştı fakat düşünceleri ölmemişti. Ondan sonra dünyanın çeşitli yerlerinde devrimler olmuş, yeni devletler kurulmuştu. 20 yıldır kükreyen aslan Waterloo’da susmuştu, fakat aslanın yüreği her yerde çarpmaya devam etmişti.