Yerleşik hayatla değişen mesken tutma pratikleri üretilen mekânı sadece bedenle değil mobilyayla da işgal eder ve mobilya mimarinin ayrılamaz bir parçası olmakla beraber aslında insan olmayan hayvandan bizi ayıran beden pratiklerinin farkını da derinleştirmeye başlar. (Lucie-Smith, 1979) Yapı tarihi nasıl bir okuma sağlıyorsa mobilya tarihi de aynı şekilde tarihsel bir okuma sunar hatta “İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na göre “mobilyacılık”, tezyini sanatlar adıyla asıl mimarlıktan haksız yere ayrılan bir sanat şubesiydi. Aslında mobilya ile siyasî yeğlemeler, ideolojiler, dini ve ahlâkî değerler, toplumsal beğeni arasında doğrudan bir ilişki söz konusuydu.” (Şumnu, 2013) Mobilyalar tarihsel süreçteki beden pratiklerinden tutun da siyasal çıkarımlara kadar detaylı okumalar sağlar o yüzden aslında işlevsel sebeplerle üretilmesinden sonra politik sebeplerle geliştiğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

Tasarlanan ve işlevsellik harici amaçlara hizmet eden mobilyalar lüks olarak kullanılmıştır. Elektriğin kullanımına kadar aydınlatmaya ulaşmanın da zorluğundan doğal ışık alan yerlerde gerçekleşen gündelik pratikler ya da belli bir noktaya hizmet eden aydınlatmalardan mekanların mobilyayla işgali çok da mümkün olmamaktadır. Özellikle aynanın (17.yy) kullanımının artmasıyla aydınlatmanın daha geniş mekanlara yarar sağlamasına kadar mekandaki pratikler hep daha sınırlı olmuştur ancak elbette aynaya sahip olabilmek de Versailles’ın Aynalı Salon’undan çok sonra mümkün olmuştur (edinebilen zenginler hariç). Aynanın kullanımı halihazırdaki mobilyaların tasarımlarını da etkileyerek aynalı mobilyalar, onların mekanla kurdukları ilişkiler ve aydınlatma tasarımları da elbette değişmiştir. Konsollarla birleşen, mumlarla yan yana konulan ve doğal ışığı yansıtmak için kullanılan aynalar aynı zamanda mekanları daha ferah yapabilmiştir. Sadece doğal ışık ve muma mecbur olanlar ise sahip oldukları mekanların hepsini kullanamamaya devam etmişlerdir. Aynanın sınıfsallığının derinleşmesine en güzel örneklerden biri olan XIV. Louis’nin Aynalı Salon’u kendini görmek, kendini göstermek, gelenleri görmek ve denetimini aynalarla sağlamak yani olan bitene hâkim olamadığı yerde yansımaları görmek gibi aynanın aydınlatma işlevinden başka amaçlarla da kullanımının örneğidir.

XIV. Louis’nin aynanın ona özgü olan ve hatırlanan kullanım tarzı aslında mimari ve tasarıma dair her şeyde aynı şekilde farkını ortaya koymuştur. Mesela İtalya’dan gelen Barok rüzgarını yine en hatırlanır ve özgün kullananlardan biridir. Sahip olduğu gücü Barokla birleştirmesi örneği ne İtalya’da ne de Barokun uğradığı hiçbir Avrupa ülkesinde bu denli işlenmemiştir. Örneğin İngiliz halkı Versailles kadar müsrif bir yapıyı yaptıracak gücü vermediklerinden ve aristokrasinin monarşiyi seyreltmesinden dolayı sadece Versailles’a benzeyen yapılar görülmüştür.

Versailles’ın yapımı bir yana içini döşemek de en az hatta belki yapının kendisinden daha büyük bir zaman ve çalışma gerektirmiştir. Durmadan genişleyen saray kompleksine gelen saraylıların daireleri de Baroktan nasibini alarak saraylılara o kadar zenginlik içinde nasıl içinde yaşaması bu kadar yorucu mekanlar yaratılır sorusunun bir cevabı olmuştur ve zaten XIV. Louis’nin ölümünden sonra saray üyelerinin Paris’e göçleri başlamış ve oralarda kendilerine hoteller yaptırmışlardır. (Roth, 2014) Kompleksteki mekanların statü bildirmesi bir yana elbette ki mobilyalar da toplumsal cinsiyetin ve hiyerarşik yapının sembolleri olmakla beraber saraydaki beden pratiklerinin de kılavuzu olmuştur. Kamusal mekanlardaki oturma mobilyalarında kadınlar için tasarlanan mobilyalar hem toplumsal cinsiyetin beden pratiğine yansımasından hem de modanın bunlara yansımasından doğan ürünlerdir. Kolçaklardan ayaklara kullanılan her detay Versailles’ın bahçesinden cephesine olduğu gibi bizlere Güneş Kral XIV. Louis’nin izlerini gösteriyor.

Sarayın mobilyaları birçok disiplini ve zanaatkarı da beraberinde ve takım olarak çalıştırmıştır. Loncaları olan birçok zanaatkarın yanı sıra birçok göçmen zanaatkar da dönemin Fransız mobilyasından söz edilmesine sebeptir ancak göçmenlerin piyasada hoş karşılanmaması başka loncalara hatta kaçak işçilere sebebiyet vermiştir ve belki de zanaatkarların üretimleriyle zenginleşen sarayın ilerde karşılaşacağı Fransız Devriminde etkin bir rol oynamayacaklarının bir sebebi olarak da görülebilir. Devrimle durgunlaşacak olan saray siparişlerinin tasarım ve üretimi değişecek olan patronajla devam edecektir. (Alexandre Pradère, 1989)

XIV. ve XV. Louis Versailles’ın özellikle de mobilyalarıyla Avrupa’yı aşarak Amerika’yı da ve Rusya’yı da etkilemiştir öyle ki Fransız Devriminin izlerini okumak şöyle dursun Amerikan Devrimine ve hatta Bolşevik Devrimine kadar izler taşıyan bir mimari ve politika ilişkisi ekseni çizmişlerdir. Fransız Devrimiyle beraber durgunlaşan mobilya piyasası Rusların ve İngilizlerin yıllarca imrenerek gözlediği Versailles’ın mobilyalarını edinmelerine sebep olmuştur. Her türlü tasarım etkisine açık olan Ruslar Fransa’dan sadece mobilya değil zanaatkar dahi ithal etmiştir. XIV. XV. ve XVI. Louis dönemlerinde birbirini takip eden geliştiren ve yer yer tarzlarda ayrılan mobilyalara -Rokokonun girişi ve Yeni Klasikçilik esintileri gibi- rastlanabilir. Dönem itibarıyla değişen biçimler ve malzemeler bir yana bütün bunları üreten zanaatkarlarda da değişiklikler oluşmuştur. Her ne kadar XIV. Louis disiplinleri bir arada çalıştırsa ve loncaların kuralları kralın hükümleriyle belirlense de kraliyetin siparişleri o güne kadar mobilyaların dahil olmadığı müzayedelere mobilyaları dahil etmiş, oymacısını, pazarlayıcısını keskin ayrımlara sürükleyerek alt kümelere ayırıp resimlerdeki mobilyanın statü vurgularını dahi değiştirmiştir. Elitlerin ve Paris burjuvazisinin ev yaptırması ya da eve sahip olması iç mekânın tasarımı ve döşenmesinin yanında bir hiç olacak kadar ilerleyen bir mobilya ve dekorasyon varlığından haber verir. (Alexandre Pradère, 1989)

Fransız Devriminden sonra mobilya satışları Avrupa’nın dört bir yanına devam etmiştir, kamuya daha açık bir hale gelmişlerdir, genelde ikinci el olarak satılmış ve bazıları da resmi binalara dekor olmuştur. Mobilya üretimindeki birçok zanaatkarın görev dağılımlarıyla aralarında gözle görülür olan fark da erimeye başlamıştır ve daha genel bir üretim hali söz konusu olmuştur. I. Napolyon’la beraber Devrim öncesi olan Barok etkileri yerini Avrupa’da halihazırda olan ancak Fransa’da baskın olduğu söylenemeyecek Yeni Klasikçilik, Seçmecilik, Canlandırmacılık içeren ve hepsinin kullanımını içerdiğinden şizofrenik birtakım mobilyalar ve mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. I. Napolyon devrim öncesi krallar gibi tanrı tarafından seçilen ya da güneş kralı olmak gibi özellikleri barındırmadığından kendini ilan ettirmiş bir imparator olarak gücünü göstermek adına Antik Roma ve Mısır’dan, Baroka birçok akımı kullanmıştır. Yatak başlığından sandalye ayağına farklı akımlardan farklı semboller kullanarak siyasi, askeri birçok alanda güçlü olduğu vurgulamaya çalışmıştır ve birçok kraliyet sarayını yeniden döşetmiş ve mobilyalarını değiştirmiştir ancak yaşadığı Malmaison’da daha çok İmparatoriçe Josephine’in zevki görülmektedir. Nasıl ki devrimden önceki mobilyalarda beden pratikleri okunabiliyor ve modaya göre şekillenen tasarımlar vuku buluyorduysa aynısı imparator dönemi için de geçerliydi. Bu sefer askerlerin üniformalarıyla sergileyecekleri beden pratiklerine göre tasarlanmış mobilyalar ve imparatoriçenin etkisiyle daha feminen döşenmiş mekanlar göze çarpıyordu. (Lucie-Smith, 1979)

III. Napolyon döneminde adından sıkça söz edilecek Eugene Emmanuel Viollet-Le-Duc bu sefer de Gotik mimarinin canlandırılmak istenmesi üzerine dönen siyasi, mimari ve akademik tartışmalara olan söylemlerinin esas alındığı yazılarından bir senatöre olan mektubunda şu soruyu yöneltmiştir: “Devletin her yere her işe, her alana karışması doğaya ters düşen bir durum değil mi? “Ne yapıyor ki bu sefiller? Yaptıkları önemsiz şeyler: Bundan bir şey çıkmaz zaten” diyorsunuz bana. Şunu unutmayınız ki devrimler yeniden biçimlendirilmesi gereken şeylerin mutlak değerlerinden dolayı değil, bunlara verilen değerlerden ötürü patlak vermiştir. Yüzyıl önce farkına bile varılmayan herhangi bir suistimal, günümüzde katlanılmaz olur çıkar.” (Viollet-Le-Duc E. E., 2015)

Belki de yüzyıl önce başlayan mobilyanın suistimalinin kelebek etkisi devrimi getirdi. Mobilyaların kelebek etkisi bir dönemi bitirdi ancak devrimi yapan burjuvaların evleri şimdi o mobilyalarla döşeli. Belki de bir başka kelebek etkisi o mobilyaları başka hanelere sürükletecek bir başka devrime sebebiyet verir. Mobilyaların devrimle ilişkisi nasıl kurulur pek çok cevabı vardır ancak mobilya mimariden ayrı düşünülemez ve devrimler de mimariden. Ve bir kolçaktan bir sandalye ayağına; bir döşemeden, kaplamadan kullanılan renge liderlerin kişilikleri, beden politikaları, toplum, cinsiyet, yapılar, teknoloji ve daha birçok şey okunabilir.

Kapak Görseli: Versailles (2015-2018) dizisinden ekran görüntüsü.

Kaynakça

Alexandre Pradère, P. W. (1989). French furniture makers: the art of the ébéniste from Louis XIV to the Revolution. J. Paul Getty Museum.

Lucie-Smith, E. (1979). Furniture: a concise history. Oxford University Press.

Roth, L. M. (2014). Mimarlığın Öyküsü Öğeleri, Tarihi ve Anlamı. (E. Akça, Çev.) Kabalcı.

Şumnu, U. (2013). Erken Cumhuriyet Döneminde Mobilya.

Verlet, P. (1991). French Furniture of the Eighteenth Century. University Press of Virginia.

Viollet-Le-Duc, E. E. (2015). 19. Yüzyılda Gotük Üslup Üzerine. (A. Tümertekin, Çev.) Janus Yayıncılık.

Leave a Reply