Not: Mustafa Kemal Atatürk dosyamızın ilk bölümünü buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Atatürk ve Okuma Sevgisi
Mustafa Kemal Atatürk, kitaplara ve okumaya büyük bir ilgi duymuştur. Kesin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte hayatı boyunca yaklaşık dört bin kitap okuduğu tahmin edilmektedir. Ömrünün son günlerinde bile bu alışkanlığından ödün vermeyen Ata’mızın 15 Ekim 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Profesör Afet İnan’ı yanına çağırdığı ve Tarih Kurumu’nun çalışmaları hakkında bilgi edinmek istediği kaynaklarda yer alır. Atatürk’ün son okuduğu kitap, Tarih Kurumu’nun yeni çıkarmış olduğu Belleten’dir. Atatürk sadece tarih ve felsefe kitaplarına değil, aynı zamanda edebi eserlere de büyük bir ilgi duyardı.
En sevdiği romanlardan biri, başucu kitabı olan Reşat Nuri Güntekin’in ‘’Çalıkuşu’’ eseriydi. Bunun sebebi romanın başkahramanı olan Feride’nin Anadolu’da başlattığı aydınlanma hareketidir. Atatürk, gündüz cephede savaşırken akşam ise çadırında Çalıkuşu’nu okurdu. Gazi, Çalıkuşu’nu okuyup bitirdiğinde, “Biliyor musunuz dün gece Reşat Nuri Bey’in Çalıkuşu romanını okudum, çok beğendim. İhmal edilmiş Anadolu’yu genç bir hanım öğretmenin yaşadığı zorlukları ne güzel anlatmış. Bitirince İsmet’e vereceğim. (İsmet İnönü) Sonra da sizler okuyun” demiştir.
Öğrencilik ve askerlik hayatı boyunca birçok düşünce insanından etkilenen Atatürk’ü ta harbiye yıllarından etkileyen ve hayranlığını kazanan ‘’Vatan Şairi’’miz Namık Kemal’in “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mu kurtaracak bahtı kara maderini.” beyitine atfen Atatürk’ün, I. İnönü savaşı hakkında Meclis’te konuşurken; “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” diyerek cevap vermesi onun sanata olan kabiliyetini ve düşkünlüğünü gösterir niteliktedir. Atatürk’ün, Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini de okuduğunu Profesör Doktor Afet İnan’ın anılarıyla öğreniyoruz: “… Atatürk’ün yeşile hayranlığı, Faruk Nafiz’in şu şiir parçasını tekrarladığı zamanlarda ne kadar belli olurdu: Yeşil hem de Ben bu rengi taşırdım can köşemde. Yeşilde ne arar da bulmaz insanoğlu? Yeşil bu… Varlık dolu, gök dolu, umman dolu. Bir ucu gözlerimde, bir ucu engindedir. Bir çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman. Bana Tanrım gözükür yeşil dediğim zaman. Mustafa Kemal bu şiiri okuduğu zamanlarda pür sıhhat bir varlıktı, fakat kendisi yeşile hasret çektiği zaman ise, fâni varlığının erimekte olduğunu hissediyordu. Böylece o, bu son arzusu ile çam ağaçları ve yeşillikler arasında olmak istemiştir.”
“İki gün, iki gecedir sürekli okuyor; birkaç kere banyo yapıp şezlongta dinlendi, o kadar…”
Köşkün çalışanları, Atatürk’ün özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak’a bu sözlerle anlatıyor paşanın vaziyetini. Atatürk’ün yatak odasına telaşla giden Soyok, paşasını bağdaş kurulu bir vaziyette kitap okurken bulunca elbette yadırgamıyor. Soyok’un garipsediği görüntü, Atatük’ün “Okurken sık sık gözlerim yaşarıyor… Fakat onun da çaresini buldum. Beyaz bir tülbent aldırdım, parça parça kestirdim; yaşardıkça gözlerimi siliyorum.” sözleriyle anlattığı odanın her yerinde bulunan ince, beyaz kumaş parçaları oluyor. Böyle bir tutkuyla bağlıydı işte Atatürk kitaplara. Satırların samimiyetini hissediyor, edebiyatı ciddiyete alıyordu. Türk Edebiyatı’nda en sevdiği isim olan Tevfik Fikret’ten “Onu biz okul sıralarında okurduk. Ondaki heybet, ondaki vakur, ahenk hiçbir şairimizde yok.” diyerek gençlerle şiir üzerine sohbet ettiği bir vapur gezisi sırasında bahsediyor. Gençlerden biri Fikret’in Ferda şiirini okumak istediğini söyleyince Atatürk’ün gözü parlıyor. “ Ah delikanlı, benim en sevdiğim şiirdir o. Dur onu sana ben söyleyeceğim!” diyerek, etrafın şaşkın bakışları altında şiiri ezberinden okumaya başlıyor.
Okumaya olan bu tutkusunun zaman zaman bazı kesimlerce sorgulandığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Özellikle, Moskova Büyükelçisi Vasıf Çınar ile yaşadıkları diyalog bunu kanıtlar nitelikte. Dolmabahçe Sarayı’nda ziyaret sırasında Atatürk’ü tarih kitabı okurken görünce, Atatürk’e “ Paşam, bu kadar tarih okuyup, kafanızı yormayınız; siz 19 Mayıs’ta Samsun’a, böyle kitap okuyarak mı çıktınız ?” sorusunu yöneltir Vasıf Bey. “Vasıf Bey, bizim çocukluğumuz fakirlikle geçti; elime üç beş kuruş geçince, bunun mutlaka yarısını kitaba verirdim. O zaman da böyle okurdum. Eğer aksini yapsaydım ben Atatürk olamazdım, Türkiye’yi bu hale getiremezdim.” der Atatürk. Bu yanıtıyla, okuma tutkusunun ne kadar hayati bir nitelik taşıdığının altını çizerken aynı zamanda kişiliğinin öğrenme merakından ayrı düşünülemeyeceğini de kanıtlıyor. Ülkenin gelişimi için bağımsızlık gibi okumanın ve sanatın da ne derece önem taşıdığını biliyor Atatürk. Öyle ki 1919’da Samsun’a gitmek için ayrıldığı İstanbul’a 1927’de geri dönerken karton kutularda bulunan kitaplarının, cephane sandıklarında taşınmasını istiyor. Sebebiniyse kütüphanecisi Nuri Ulusu’ya “ Şaşırma, şaşırma… Savaşta bunlarla cephane taşıdık, sen o zamanlar çocuktun, bilemezsin; bu sandıklar benim için çok önemlidir. Şimdi o savaş bitti, yeni bir savaşımız başlıyor… O da kültür ve sanat savaşımızdır ve okumakla, kitapla olur; işte şimdi, cephane taşıdığımız o sandıklara kitaplarımı koy, bu sandıklarda taşınsın, cephanenin yerini artık kitaplar alsın.” sözleriyle açıklıyor.
Prof. Dr. Afet İnan’ın anılarından Atatürk’ün Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini okuduğu öğrenilmektedir. “… Atatürk’ün yeşile hayranlığı, Faruk Nafiz’in şu şiir parçasını tekrarladığı zamanlarda ne kadar belli olurdu: Yeşil hem de
Ben bu rengi taşırdım can köşemde.
Yeşilde ne arar da bulmaz insanoğlu?
Yeşil bu… Varlık dolu, gök dolu, umman dolu.
Bir ucu gözlerimde, bir ucu engindedir.
Bir çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman.
Bana Tanrımı gözükür yeşil dediğim zaman.
Mustafa Kemal bu şiiri okuduğu zamanlarda pür sıhhat bir varlıktı, fakat kendisi yeşile hasret çektiği zaman ise, fâni varlığının erimekte olduğunu hissediyordu. Böylece o, bu son arzusu ile çam ağaçları ve yeşillikler arasında olmak istemiştir”Atatürk’ün, İsmail Habip Sevük’ün “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi”ni birçok kez okuduğu bilinmektedir. Çağdaş Türk şairlerinden birçoğunu da okumuştur. Servet-i Fünun koleksiyonunu da dikkatle okuduğunu yakınlarından dinledik. Bu ciltlerden birine kırmızı kalemle şu kanısını belirttiği de yine yakınları tarafından saptanmıştır: “Servet-i Fünun edebiyatının en lirik şairi Hüseyin Siret (Özse-ver)’dir”.
Görsel Kaynaklar: