Kuzenimin yıllardır kamp tutkusu var, her sene ona dahil olmak istiyor ancak bir türlü zaman bulamıyordum. Bu sene ise pandemi sebebiyle bu durumu değiştirmek isteyeceğim son yıldı diyebilirim. Ancak hem Ankara hem de evim İzmir’den sıkılınca, yan yollar aramaya karar verdim. O sıralar, İzmir’de Buğra’yla tanıştım, aradığım maceracı ruhu onda buldum, hali hazırda kampa çıkacak olan kuzenim ve arkadaşı Aylin’in yanına gitmeye karar verdik. İzmir otogarında yapılan planların nihayetinde, ilk durağımız Kleopatra Koyu (Çeşme) oldu. Kuzen ve Aylin bizden bir gün önce yola çıktı, öncesinde Delikli Koy’a uğradılar ve sonra Kleopatra’da onları kelimenin tam anlamıyla denizdeyken yakaladık. Henüz tatilin başıydı ve hem cebimiz hem de karaciğerlerimiz sağlam olduğu için Kleopatra’ya giderken Alaçatı’daki Migros’un altını üstüne getirdik, mangal yapmak için de bolca et aldık. Vardığımızda bembeyaz kayaların ve tertemiz bir suyun olduğu inanılmaz tatlı bir koy olduğunu öğrendik Kleopatra’nın.
Kampa beni bırakmak için gelen ve aslında gece kalmayı başta istemeyen canım Buğra -ki kendisinin ilk kamp deneyimi oluyordu- gece kalmakta karar kıldı, hepimiz sevindik. Aldığımız malzemeleri deniz kenarında oturan kişilere emanet ederek denize girmiştik. Çıktığımızda poşetlerimizi kuzenim almış ve başka bir tarafa götürmüştü. Ancak akşam mangal saati geldiğinde fark ettik ki, etlerimizi çaldırmışız. Eh, tabi kamp hayatına ilk defa adımını atan Buğra için bu pek hoş bir ilk izlenim olmasa gerek. Yine de oradaki diğer arkadaşlarımızın etlerini paylaştık ve biz de sucuk aldık. Herkes benim gibi iştahsız değildi ama yine de güzel yetti.
Sonra gece başladı. Zifiri karanlık bir gökyüzü, üzerinde yıldızlar, boyumuzdan kat be kat yükseklikteki kayalıklar, ışığımızla, gölgelerimizle müziğimiz ve biz kaldık. Radyo Bilkent eğitimden beri hoşuma giden o DJ vasfını hemen üstlendim ve ortama göre müzikleri seçtim. Biraz serin, biraz sıcak, aşırı keyifli bir gece geçirdik. Gölgelerimizin kayalara yansıması harikaydı. Buğra iyi ki kalmıştı. Ertesi gün ise, plaja çadır kurduğumuz ve hiç ağaç olmadığı için sıcaktan bayılacak gibi olduk. Bu arada çadırlarımız, 2 kişilik ve 3 kişilik Quechua Fresh&Black’ti. Bu çadırların özelliği soğuğu ve bilhassa sıcağı geçirmemesi, buna rağmen yandık bittik doğrusu.
İkinci durağımız ise Muğla-Akyaka, Çınar oldu. Bu arada bahsettiğim yerlerin hiçbiri camping değil, yani kurduğunuz çadır başına bir bedel ödemiyorsunuz. Çınar yakınında ücretli Akyaka Orman Kampı da bulunan, ağaçlık, deniz seviyesinden daha yüksek ve huzurlu bir yerdi. Orada 10 senedir yaşayan Mehmet Ali Amca ile tanıştık ki, kendisi bir komün hayatının hayalini kuruyormuş, bunun için çalışmalara da başlamış. Seçmece insanlar, tekne, doğa; bütün kaygılardan uzak, sevimli bir dünya. Aklıma William Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabının başlangıcı geldi, ilk başlarda her şeyin mükemmel derecede özgür olduğu ama sonrasında yine güç savaşlarına ve bizim dünyamıza dönüşen bir evren… Belki Mehmet Ali Amca bunu başarır, yine de, kim bilir.
Akyaka’ya dönecek olursak, merkezi inanılmaz sevimli, kaliteli barlar, kafeler hatta esnaf lokantaları var. Azmak Nehri’nin kıyısında oturup balık ekmek yemenizi, sonra da keçi sütlü bir dondurmayla yemeği taçlandırmanızı tavsiye ederim. Akyaka’dayken oradan bir saat uzaklıkta olan Cennet Koyu’na da gittik.
Huzurlu, gizli sevimli bir koydu. Oraya giderken de Turgut Şelalesi’nde durduk. Ancak salgına rağmen gördüğümüz turist akını, bizi sadece şu fotoğrafı çekip ordan dönmeye sevk etti.
Gittik gördük diyelim, siz çaktırmayın.
Akyaka’da toplamda 3 gece 4 gün kaldık. Bol bol yeni insan tanıdık, duş ve tuvalet ihtiyaçlarını orman kampına ücretsiz girerek karşıladık. Hatta çeşmede çamaşır bile yıkadık. Tam merkezde güzel bir kafe keşfettik ve medeniyet ihtiyacımızı da öyle giderdik. Meteor yağmurunu izledik ve geceleri 12 tane yıldızın kayışını saydık. Son gecemizde, piknik tüpümüzün üzerinde pesto soslu ve parmesanlı spagetti bile yaptık. Kamp bize kendini benimsetti, biz de ona kendimizden bir şeyler kattık, onun olduk.
Hiç kamp yapmadıysanız ama içten içe hep hayalini kurduysanız, gönlünüz ferah olsun. İhtiyacınız olacak temel ekipman ve sizi rahat ettirecek malzemeler listesine ulaşabileceğiniz linki aşağıya bırakıyorum.
Doğayla kalın :)