Londra’nın DJ sahnelerinden, herkesin yapımcılığına koştuğu, düet yapmak istediği birine dönüştü James Blake. 31 yaşındaki İngiliz şarkıcı hem yapımcılığını yaptığı şarkılarla hem de kendi şarkılarıyla ün kazandı. Başlangıçta İngiliz eleştirmenlerin “üzgün çocuk” olarak nitelendirdiği Blake, bu kalıplamadan rahatsız olduğunu söylerken ondan çok daha fazlası olduğunu da her albümüyle kanıtladı.
Blake’in şarkılarında sessizlik, bas ritimler, öne çıkan bir vokal ön planda varken bazı şarkılarında da elektronik bir dans şarkısı dinliyormuş gibi hissediyorsunuz. Dört albümü olan Blake’in her albümünde farklı tarzlar deneyimlediğini, eletronik müzikle jazz, soul gibi müzikleri harmanladığını görebiliyorsunuz. Kendini punk müziğin zıttı olarak nitelendiriyor bir röportajında, punk gibi bir neslin isyanını sağlamadığını tersine onları bastırdığını söylüyor. Müziğini dinlediğinizde de bunun nedenini anlamak çok zor değil fakat her albümüyle (toplam dört tane var), Blake’in de daha açık bir insan olduğunu takip edebiliyoruz aslında. En ünlü şarkılarından biri olan Retrograde, herkesin bir an için bile olsa hissettiği yalnızlık duygusuna, en büyük tercüman aslında,
You’re on your own
In a world you’ve grown
Few more years to go
Don’t let the hurdle fall
Aslında çok basit, gündelik ve yalnızlıkla gelen sıradan bir düşünceyi bambaşka bir şeye çeviriyor. Dile getirilemeyen duyguları ifade ediyor Blake. Overgrown albümü yalnızlık temasını içinde taşırken, The Colour In Anything bir ilişkiyi konu alıyor diyebiliriz. Son albümü Assume Form ise popüler kültüre en hitap eden albümü olarak nitelendirilebilir.
James Blake, deneysel tarzı, sesi ve düşünülmüş fakat bir o kadar da doğal şarkı sözleriyle, sizi bambaşka bir dünyaya taşıyor. Albümlerini dinledikçe, Blake’in hayatındaki değişiklikleri de izleyebiliyoruz.
“Bir şarkıda ne zaman duygularım hakkında konuşsam, ‘üzgün çocuk’ kelimelerinin onu tanımlamak için kullanıldığını fark ettim. Erkekleri duyguları hakkında açıkça konuşunca kullanıldığında, bu ifadeyi her zaman sağlıksız ve sorunlu bulmuşumdur.” Demiş Blake bir röportajında. Şarkılarını dinlediğimizde böyle bir izlenim bıraksa bile, önceden de bahsettiğim gibi aslında hepimizin hissettiği duyguların sadece bir tercümanı. Yazımı en sevdiğim şarkılarından biri olan F.O.R.E.V.E.R şarkısından bir kısımla bitirmek istiyorum.
Don’t use the word, “Forever”
We live too long to be so loved
Evet gerçekten de “üzgün çocuk” havası olsa da James Blake adlandıramayıp bizi huzursuz eden duyguları kelimelere döktüğü için bile günümüzün en değerli sanatçılarından biri. Şarkıları herkese hitap etmese bile, dinleyen kişiye çok fazla şey katıyor. Eğer Blake’i hiç dinlemediyseniz, Rosalia’yla olan Barefoot In The Park düeti veya James Blake “klişesi” Retrograde ile bir şans verebilirsiniz.