Sürekli bir şeylere yetişmeye çalışmaktan ve neye yetiştiğimi bilmemekten oldukça yorulmuş durumdayım. Ne olacağını bilmeden, genelde kötü haberler eşliğinde geleceğe hazırlanma dönemindeymişiz gibi. Çok daha keskin ve yoğun bir konu hakkında yazı yazmak istemiştim aslında ama daha sakin bir yazı yazıp, belki de aklımızı dağıtacak birkaç şarkı önerisinde bulunacağım. Sizlerle nostaljik bir ikiliyi anıp, rengarenk şarkılarından bahsedeceğim. Günümüzün çok popüler isimleri olmamakla birlikte hiç de unutulmuş değiller, yani en azından benim için. Şarkıları sanki bizlere aşk, mutluluk ve sevgi hissettirmek için yazılmış gibi. Ayrıca çok da tanıdık. Sizlere şarkılarının içinden sevdiğim bazı dizeleri paylaşmadan önce sevdiğim bir hikaye olan Oya ve Bora’nın tanışmasından biraz bahsedeceğim.

Bora Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken, müzik kulübünde şarkı söylüyor. O dönem Yamaha, Türkiye’de müzik aletlerini tanıtmak adına bir orkestra kuruyor ve Bora’da gruba giriyor. Melih Kibar’la bu şekilde tanışıyor ve sonrasında müzik kariyerine giriş yapıyor. Oya ise Fransa’da şan eğitimi almış, Türkiye’de bazı müzikallerde oynamış bir genç kız. Melih Kibar tam bu sıralarda Eurovision için bir grup toplamaya çalışıyor: Grup Denk. Oya’ya Bora’dan bahsediyor. Çok yetenekli olduğunu ona partner bulamadıklarını söylüyor, aynı zamanda ‘Gilette’ reklamında oynadığını da anlatıyor Oya’ya. Oya kabul ediyor, sonrasında merakından bahsedilen reklamı izliyor, reklamda kaslı kürek çeken çocuklar var, gözleri Bora’yı arıyor. Sonrasında Grup Denk olarak şarkıyı söylemek için buluştuklarında, Oya Bora’yı görüyor; kırmızı pantolon askılı, gözlüklü bir çocuk. Önünden geçiyor, o olduğunu anlamıyor. Zaten Bora’nın da o reklamdaki rolü sadece jingle’ı söylemekmiş: “Genciz biz, delikanlı. Aktif, dinamik, heyecanlı. Her yaşta, her traşta”. Oya’nın beklentileri artmış yani anlayacağınız, tanımaması da belki biraz ondan. Bora’nın yanına aslında Sertab Erener de düşünülmüş. Ancak en nihayetinde, şans mı dersiniz kader mi bilmiyorum ama; Grup Denk, Oya ve Bora’yı birleştirmiş.

Ne çok ilginç bir tanışma ne de çok zorlu. Tanışmalarındaki bu yumuşaklık, her şeyin doğal gerçekleşmesi şarkılarına da yansımış gibi hatta. Gerçi Oya, Bora’nın peşinden çok koştuğunu söylüyor. Ben bunu duymazdan geleceğim. Hikayenin devamını tahmin edersiniz, 2003 yılında evleniyorlar. Hala da birlikteler. Hala birbirlerini gördüklerinde heyecanlanıyorlar.

Müzik kariyerlerinde ise en başta yakaladıkları ivmeyi sürdüremiyorlar, veya belki sürdürmüyorlar demek daha doğru olabilir. Çünkü piyasada istenen tarzda bir albüm yapmak yerine her zaman içlerinden gelen şarkıları seslendiriyorlar. Satmayı hedeflemedikleri, içinde karışık türküler ve dizi/film müzikleri olan albümlerini ise 2014 yılında çıkarıyorlar. Açıkçası ben de içimden iyi ki böyle yapmışlar, iyi ki içlerinden gelen müziği paylaşmışlar diyorum.

Şimdi en sevdiğim şarkılarından bahsedeyim. 1992 yılından çok bilindik bir şarkıları ile başlayalım: Sevmek Zamanı. ‘Öyle günler var ki baştan sonu gelmiş’, bu cümleyi neyi düşünerek yazdılar veya insanlar dinleyince ne anlam yüklüyor bilmiyorum. Bana sorarsanız çok güzel geçmiş bir günü anlatmak için yazılmış en güzel dize. Başlamasıyla bitmesi bir olan, o kadar güzel geçen ki nasıl geçtiğini anlayamadığımız günleri anlatmışlar gibi. Şarkının tamamıyla birlikte bu dizeyi dinleyip düşündüğünüzde ise kadere çok inanan, mutluluk veren ve dünyaya karşı umut dolu bir his uyandıracaktır içinizde diye umuyorum.

Sözlerini en çok sevdiğim şarkıları ise Tasvir-i Şikayet. Günümüzde bir şarkıyla eşleştirmenin imkansız olduğu oldukça kendine has bir şarkı. Aslen Bora’nın Boğaziçi’nden Etiler’e yürürken yazdığı bu şarkı hem sinirli hem sevgi dolu. Bir insanın egosundan ‘Buruna bak da etkilenme Kaf dağında pencere’ diye bahsediyorlar. Çok güzel benzetmeler hep beni çeker zaten. Daha etkileyici bir dizesi daha var bu şarkının: ‘Azar azar yaşar hayatının tamamını’. Sanki hayatını tüm duygularıyla kucaklayamayan bir insana ithafenmiş gibi hissettiriyor. Hayatın tamamını göremeyen; kendi gördüğü kısmıyla yetinen; olmuşlardan, olacaklardan ve hatta kendi yaşadıklarından bile habersiz küçük bir zaman diliminde sıkışmış birisi gibi, hepimiz gibi.

Son albümlerinden bir şarkı seçecek olursam ise ‘Bütün umutları yılın son ayları gibi, birer birer yitip gitmiş belli ki’ dizesinin yer aldığı Kırık Ayna‘yı seçmem gerekir. Bir yılı bir insanmışçasına, duygularla bağdaştırarak anlattıkları bir şarkı bu. Gerçekten bir yılın son ayları yaşlanmış gibi, o yılın hızlıca geçmesi gereken tek amacı sona ulaşmak olan aylardır bence de. Sonrasında ‘bütün umutları şu göçmen kuşları gibi, birer birer dönüp gelmiş belli ki’ diyerek yeni bir başlangıca dair baharla birleştirilmiş bir sevinç var. Her mevsime hakim bir duyguyla sizi bir gezintiye çıkaran bir şarkı. Aynı albümden bir de Bosna Şarkısı‘nı önermem gerekiyor gibi hissediyorum. ‘Yol bekletmez aşıkları, ay geceye kavuşmakta’ diyor Oya, bir yolculuğu anlatıyor yine harika bir benzetme ile. Bu şarkıda, bana sorarsanız, sözlerden ziyade müzik daha ön planda. Kafanızı yormuyor, sadece dinletiyor kendini.

Son olarak da Sevdikçe‘yi anacağım zaten, bu şarkı olmaksızın bu yazıyı bitirmem doğru olmaz. Yine aşık oldukları bir şarkı bu da, bu sefer deniz kenarında, yine bir gece vakti. Yıldızlar gözlerinde, yosunlar saçlarında, rüzgar kimin umrunda; sevmek ve sevilmek birbirinin içinde bu şarkıda. Mutlaka dinleyin derim…

Kaynakça:

http://www.yavuzhakantok.com/p/rengarenk-cvl-cvl-kostumleri.html

Leave a Reply