Yoksulluk insanlık tarihinin en eski sorunlarından biri ve ne yazık ki günümüzde de artarak devam ediyor. Yoksulluk en basit haliyle insanların temel gereksinimlerini karşılayamama, asgari yaşam standartlarına ulaşamama durumu olarak tanımlanıyor. Dar anlamda yoksulluk, açlık riskiyle karşı karşıya olma ve barınacak yeri olmama durumunu ifade ediyor. Geniş anlamıyla ise gıda ve barınma ihtiyacını karşılayabilir durumda olmakla birlikte genel refah düzeyi açısından toplum genelinin gerisinde kalmak yoksulluk kapsamında değerlendiriliyor.

Yoksulluğun ölçümü konusunda Dünya Bankası başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve sivil toplum örgütü yıllardan beri çalışmalarını sürdürüyor. Temelde mutlak ve göreli yoksulluk olmak üzere iki ölçüm yönteminden bahsetmek mümkün. Yoksulluk hesaplamaları hanehalkı harcamaları üzerinden veya gelire dayalı olarak yapılıyor.

Yoksulluğun temel tanımları ve nasıl hesaplandığı aklımızın bir köşesinde dursun, gelelim Türkiye’nin yoksulluk ile imtihanına. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Eski Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk TBMM’de 2021 yılının bütçe görüşmeleri esnasında “Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı.” İfadelerini kullanmıştı. Peki durum gerçekten böyle mi? Bu soruya cevap vermek için biraz etrafa bakınmak bile yeterli olacaktır aslında ama biz yine de resmi verilere kulak verelim.

Türkiye’de mutlak yoksulluğun ölçümüne ilişkin çalışmalar Dünya Bankası’nın teknik desteği ile 2001 yılında başlamış. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Dünya Bankası ile birlikte geliştirilen metodolojiye göre, harcamaya dayalı olarak hesapladığı mutlak yoksulluğu 2002 yılından başlayarak 2009’a kadar yayınlamış.

Mutlak yoksulluk tanımına göre, 2002 yılında bireylerin %30’u yoksulluk sınırının altında iken, 2009 yılında bu oran %18’e düşmüş; açlık sınırı altındaki fertlerin oranı ise %1,35’ten %0,48’e gerilemiş. Bu veriye bakıldığında 2009 yılı itibarıyla Türkiye’nin gıda yoksulluğu sorununu aşmış olduğunu söylemek mümkün.

Fakat TÜİK 2009 yılından sonra mutlak yoksulluk hesaplamalarına çalışmadaki metodolojik bazı sorunları gerekçe göstererek son vermiş. Bu nedenle Türkiye’de mutlak yoksulluk hakkında en yetkili kurum tarafından derlenen resmi bir veri geçtiğimiz 12 yıl için mevcut değil.

TÜİK bu tarihten sonra göreli yoksulluk verilerini hesaplamaya başlıyor. Göreli yoksulluk, toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelir veya harcamaya sahip olan birey veya hanehalklarını ifade ediyor. Bu yöntemde TÜİK yoksulluğu, Dünya Bankası’nın satınalma gücü paritesine göre belirlediği günlük kişi başına 2.15 Amerikan doları ve 4.30 Amerikan doları değerlerini esas alarak ve yine hanehalkı harcamalarına dayalı olarak hesaplıyor. Bu yöntemle geriye dönük olarak da yapılan hesaplamalar 2002-2015 yılları için mevcut.

TÜİK tarafından yayınlanan ve günlük kişi başına 2.15 ve 4.30 doların altında harcama yapabilen fertlerin oranını ifade eden yoksulluk verileri de 2002-2015 döneminde kayda değer ve sürekli bir azalış gösteriyor.

2006 yılından itibaren bu yönteme göre hesaplanan yoksulluk oranı, 2007 ve 2008 yıllarında sergilemiş olduğu artış haricinde 2018 yılına kadar düşüş trendiyle gelmiş, 2018 yılından itibaren yine artış eğilimi göstermeye başlamış.

TÜİK’in yayınlamış olduğu son yoksulluk verisi 2019 yılına ait ve son iki yılda gözlenen bu artış elbette Covid-19 pandemisinin etkilerini içermiyor. TÜİK, 2020 yılı resmi yoksulluk verisini Haziran 2021’de açıkladığında pandemi sürecinin yoksulluğa etkilerini görmek mümkün olacak.

Pandemi sürecinin yoksulluğa etkileri üzerinde çalışan Derin Yoksulluk Ağı isimli araştırma kuruluşunun bulguları da bu süreçte artan yoksulluğa ışık tutuyor. Bu kuruluşun İstanbul’un 34 ilçesinde yapmış olduğu çalışmanın sonuçları, ekonomik durumları zaten kırılgan olan hanelerin bu süreçten daha da olumsuz etkilendiklerini gösteriyor. Çalışmaya göre, pandemi sürecinde gündeme gelen kısıtlamalar bu hanelerin zaten düzenli olmayan gelirlerini daha da azalttı. Pandemi öncelikle günlük, güvencesiz ve özellikle sokakta çalışanları etkiledi. Özetle, önceden gelen ekonomik daralmanın etkisi ile pandeminin yarattığı etki birleşince, informal sektörde kayıt dışı çalışanlar ciddi gelir kaybına uğradı.

Dünya Bankası Türkiye masasının birkaç ay önce yayınladığı rapor, Dünya Bankası’nın kendi yapmakta olduğu yoksulluk hesabına göre Covid-19 öncesinde %10,4 olan yoksulluk oranının, 2020 yılında %11,8’e çıkacağını öngörüyor. Bu; yoksul sayısında 1 milyon 400 bin kişilik bir artış demek. Yine aynı rapora göre devletin bu kesimlere yapacağı yardımlar, yoksul sayısının bu tahminin sadece 200 bin altında gerçekleşmesini sağlayabilir. Kısaca pandeminin Türkiye’de yoksulluğa etkileri, sağlık krizinin ötesinde de devam edecek gibi görünüyor.

https://derinyoksullukagi.org/wp-content/uploads/2020/11/DYA-Pandemide-Derin-Yoksullukla-Mücadele.pdf

https://openknowledge.worldbank.org/bitstream/handle/10986/34318/Turkey-Economic-Monitor-Adjusting-the-Sails.pdf?sequence=6&isAllowed=y

https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=gelir-yasam-tuketim-ve-yoksulluk-107&dil=1

Leave a Reply