Her şeyden önce yazıma bir açıklama ile başlamak istiyorum. İlk olarak bugünkü yazımın normal yazılarımdan biraz daha farklı olmak istediğini belirtmek isterim. Diğer açıklamak istediğim şey ise şu: Ben doğduğum andan itibaren ailem ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya gelmemiştir. Hem sosyal hem ekonomik olarak ülkemizdeki bireylerin büyük bir çoğunluğundan daha imtiyazlı olarak yetiştim. Benim bu imtiyazların farkına varmam biraz vakit almıştı. Lise yıllarımda sahip olduğum imkanların varlığına, üniversitedeki ilk yılımda ise boyutlarının bilincine vardım. Şans eseri içine doğduğum aileye ve onların bana sağladığı her imkana sahip olduğum için çok şanslı bir bireyim. Bu açıklamamamın ardından da yazıma devam etmek istiyorum. Akranlarım arasında da ne denli şanslı olduklarını kavrayamayan sayısız insan olduğundan adım gibi eminim. Geçtiğimiz hafta, ay, yıl ve daha da öncesinde olan olayların vahimliğini kavramak için açlıktan ölen bir aile bireyinizin veya sevdiğinizin olmasına gerek yok. Altınızda son model lüks bir araba, başınızın üstünde muazzam bir ev bile olsa, siz hangi gerçekliği yaşıyorsanız yaşayın Türkiye ciddi ekonomik sıkıntıların, insan eliyle ortaya çıkan bir ekonomik krizin ortasındadır. Ben aynı havayı soluduğum insanların üşümesine, aç olmasına, kira ödemek için bellerini kırmalarına sebebiyet verenlerden şikayetçiyim. Ben çocuğunu besleyemediği için intihar eden ebeveynler varken, bu insanların refahı için kullanılması gereken vergileriyle saray yapılmasından, jet filoları alınmasından şikayetçiyim. Ben bütün bu gerçeklerin karşısında suskun kalanlardan şikayetçiyim. “O devletin meselesidir, devlet isterse saray da yapar jet de alır.” diyorsanız sizden de şikayetçiyim. Ben bu ülkede yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca çocuk olmasından şikayetçiyim. Giderek kötüye giden durumun daha iyi olması için hiçbir şey yapılmamasından şikayetçiyim.

Gelin biraz daha somutlaştıralım içinde bulunduğumuz gerçeği. 2017 yılında asgari ücret net 1404 Türk lirasıydı. Aynı sene Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1608 lira, yoksulluk sınırı 5238 lira ve bir kişinin geçim maliyeti 1989 lira idi. 2021 yılında ise asgari ücret net 2825 Türk lirası. Yine Türk-İş’e göre 27 Ekim 2021’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 3093 lira, yoksulluk sınırı 10075 lira, bir kişinin geçim maliyeti ise 3771 lira olmuştur. Bu fiyatların 23 Kasım 2021’de gerçekleşen kur dalgalanmalarından önce olduğunu tekrardan hatırlatmak isterim. Ben bu yazıyı 25 Kasım 2021’de yazıyorum ve Türk-İş’in yeni verileri henüz açıklanmadı. Bu fiyatların yanında COVID-19 salgını nedeniyle işine son verilen, işi askıya alınan kişileri saymadık bile. Türkiye’nin genç bir nüfusa sahip bir ülke olduğunu ve bu genç nüfusun büyük bir kısmının çalışmıyor olduğunu da unutmayalım. Emekli vatandaşların da durumunu aklımızda bulunduralım. Aynı zamanda da açlık sınırının sadece yemeklere harcanan maliyet olduğunu da unutmayalım. Bu ailelerin kıyafet alması, bir çatının altında yaşamaları gerekiyor. Öncelikle İstanbul olmak üzere her şehirde artan kira fiyatlarını düşünün. Şimdi de “Siz dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diyenlerin inadına bir de dünya çapında insanımızın fakirleştiğini iyice bir gösterelim. Aralık 2017 itibariyle Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre Türkiye’de brüt asgari ücret 446 Euro idi, bu sayı 25.11.2021’deki Euro kuru ve brüt asgari ücret seviyesine göre yaklaşık 266 Euro seviyesine düşmüş durumda. Biz istesek de istemesek de inansak da inanmasak da kurlar hayatımızı etkiliyor. Yediğimiz yemek daha pahalı oluyor, başımızdaki çatı daha pahalı oluyor, üstümüzdeki kıyafet daha pahalı oluyor. Asgari ücret sene içerisinde sabit kalırken geri kalan her fiyat artıyor. 2022’de zam gelecek asgari ücrete ama yeterli olmayacak, her sene olmadığı gibi. İnsanlar yine yoksulluk içinde yaşamaya devam edecekler. Bu sebepten dolayı kendi canına son verenler olmaya devam edecek. Milyonlarca çocuk sefil bir hayat yaşamaya devam edecek. Ve emin olabiliriz ki yine bir şey yapılmayacak. Yapılırsa da yapılsın, “Şimdiye kadar neden yapılmadı?” diye hesap soracağız.

Merak mı ediyorsunuz gençlerin neden ülkeyi terk etmek istediğini? Her gün kendinize “Ne olacak bu memleketin hali?” diye mi soruyorsunuz? Yarın makarnaya paramız yetecek mi diye mi soruyorsunuz? Nasıl bu hale geldik mi diyorsunuz? O zaman seçimlerinizi sorgulayın, inandıklarınızı düşünün, hiçbiri mi işe yaramadı? Bulamadınız mı cevabınızı? Meclis önünde kendini yakanları düşünün. Elektriğini suyunu ödeyemiyor diye canına son verenleri düşünün. Yarın bir gün bu kriz son buldu, peki ya sonrası? Onu düşünün. Daha önceki yazılarımda bahsettim yolsuzluktan, yoksulluktan, eşitsizlikten, açgözlülükten, bir insanın başkasına yaptığı zulümlerden… Bugün de bundan bahsediyorum. Çünkü susmamam gerektiğini biliyorum. Çünkü yarın ben tok olsam bile milyonların aç olacağını biliyorum. Siz de biliyorsunuz. “Ne yapayım ben açlarsa?” demeyin. Yarın sizindir, elinizden alınmasına izin vermeyin.  

Leave a Reply