Bir ömür boyu, hayır hayır, bir Kordon boyu yürümek istiyorum. Yürüyüşümün yorgunluğunu sevgilimin tertemiz soluğuyla, mis gibi nefesiyle gidermek istiyorum. Kendimi Kordon’un yeşilden daha yeşil, pamuktan biraz daha yumuşak çimlerine sermek… Çok şey mi istiyorum? Hayır sevgilimi, İzmir’imi çok seviyorum. O da beni seviyor. Konuşmuyor mu dedin? Komik olma. Sevgi ve aşk şehri, sevmez mi hiç? Sevgilimin Karşıyaka’sında kıyısına vurmaya bile kıyamayan, onu incitmekten korkup tir tir titreyen dalgaları hiç dinledin mi? Hep bir ağızdan aşkımıza, İzmir’imize hoş geldin diyorlar. Dalgalar hep dalga geçer, gır gır eder sanırdım, İzmir’imin kollarına atmadan kendimi.
Yüzyıllardır Saat Kulesi’nin altında bekliyorum. Benden başka bütün bekleyenler gitti. Bir ben kaldım kulenin dibinde çünkü İzmir’imin nazar boncuğu bu kule, sevgililerin buluştuğu yer… Ben ayrılmıyorum buradan, ayrılamıyorum çünkü sevgilim zaten burada, artık onu sen de tanıyorsun. O, İzmir. O’nu, görmek için hep Buca’sına giderim. Buca’da teleferikle en yüksek rakımlı tepesinden seyrederim onu. Burada İzmir’i dinliyorum gözlerim açık. Gözlerimi dört açıyorum ki tek bir karesini bile kaçırmayayım İzmir’imin. İşte bak en merkezine nasılda kurulmuş Bornova; nasıl da gururlu ve çalımlı duruyor İnciraltı. İnciraltı’nda içtiğim çayların dumanından aşk yazıyorum, oltamdan hep bereket akıyor burada. Bak Konak ile Alsancak’a! İki yaramaz kardeş gibi ama yaramazlıkları ve kalabalıklıkları sevimli olmalarını engellemiyor. İşte tam şurada Kordon’da, İsmail Abi var. Buraya gelen hiç bir insan tanımıyorum ki İsmail Abi’nin ekmek arası balığını tatmasın, tadı damağında kalmasın.
İzmir’de yaşıyorum, İzmir’i yaşıyorum ve artık İzmir için yaşıyorum. Bayraklı’da bir fırına dalmadan; sıcacık Boyoz almadan sakın ben İzmir’e gittim deme! Simit yok, gevrek vardır; çekirdek de neymiş çiğdem dururken. Bu şehirde yediğin kumruyu başka hiçbir yerde yiyemeyeceğini sakın unutma! Eğer ki başka şehirden geliyorsan; en çok duyacağın birkaç söz var aşk kentinde, aşkımın kentinde: Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar, teşekkür ederim… Evet insanların sıcakkanlılığı kanını ısıtacak. Cana yakındır insanlar burada, havasından olsa gerek kibardır insanı İzmir’in, taksicileri bile. Çiçekliköy’de kahvaltı yapmamak olmaz; bu kahvaltıyı özel kılan şey Atamızla beraber olmak ve İzmir’in seyrine kuşbakışı dalmaktır. Hemen aşağı indiğinde, hele akşam da olmuşsa Küçükpark’ta yürümeyi ihmal etme! Başka bir akşam da Foça’da güneşin batışını, doğuşuna bir bahane, bir fırsat olarak düşün; öyle yudumla üzüm içkisini.
Aşkın ve sevginin başkentinde dur ve etrafına bak. Herhangi bir sokakta mutlaka bir kuyruk göreceksin. O kuyruk, lokma kuyruğudur. Lokmanın ne olduğunu tadına varmadan anlayamazsın, İzmir lokmasıdır bu. Yüzsüzlük edip iki tabak ya da üç tabak lokma isteyebilirsin, çekinme. Dağıtılan lokmaların dumanı üzerinde tütüyordur. Bu şehirde koşturmak yok, yürümek vardır. Acele etme sakın. Dükkânlar geç açılır burada. Dükkân demişken söylemeden edemeyeceğim. Ankara’dan geldiysen, sakın insanların gülüşlerini, tebessümlerini yadırgama; dükkânım mı açık diye tedirgin olma, sen de gül, tebessüm et. Buraya geleceksen bir daha geldiğin yere dönmeme ya da dönememe ihtimalini göz ardı etme çünkü burası İzmir.