Geçtiğimiz hafta gündemi oldukça meşgul eden İstanbul’un 2020 Olimpiyatları için ev sahibi ülke olma adaylığı cumartesi akşamı hüsranla sonuçlandı. İstanbul, Buenos Aires’te yapılan oylamada, ilk turda galip gelse de ikinci turda Tokyo’ya yenildi. Açıkçası, ben başından beri bu konuda umutlu değildim. Bunun nedeni son dönemlerde Türkiye’nin gündemini oluşturan Taksim Gezi Protestoları ve Suriye’ye olacak olan müdahaleydi. Yalnız, Japonya’nın Fukuşima Nükleer Santrali’nden çıkan sızıntı ve İspanya’da ekonomik kriz olması Türkiye’nin işini kolaylaştırabilirdi.
Benim burada değinmek istediğim esas konu; şehirlerin tanıtım filmleri. Olimpiyatlar için stadyum veya salon daha önemli derken nereden çıktı bu tanıtım filmleri derseniz eğer, tanıtım filmleri önemli idi; çünkü tanıtım filmleri ev sahipliği yapmaya aday ülkenin mevzuyu ne kadar derin özümsediğini ve olimpiyata nasıl bir pencereden baktığını gösterir. Zannediyorum ki; Türkler, doğu-batı köprüsü olmayı çok abartmışlar. Demek istediğim; olimpiyatlara hazırlanıyorsunuz ve bir tanıtım filmi çekiyorsunuz ama bu tanıtım filmi olimpiyatlara ve spora yönelik olması gerekirken, içinde çok az spor içerikli görsel bulunduruyor. Aynı durum İspanya için de geçerli. Bu iki şehrin de tanıtım filminde olması gerekenden çok az sporla ilgili sahne var ve bu, tanıtım filmini izleyenlerde gereken hevesi uyandırmıyor. Fakat aynılarını Tokyo’nun tanıtım filmi için söyleyemeyeceğim ve gerçekten Japonlar neye nasıl propaganda hazırlayacağını çok iyi biliyorlar. Tanıtım filmlerinde, neden olimpiyatlara ev sahipliği yapmak istediklerini ve aynı zamanda spora verdikleri önemi çok güzel anlatmışlar. Japonya; 1 dakikalık tanıtım filminde Tokyo Şehri’ni göstermek yerine 10’un üzerinde spor dalını, geçmiş olimpiyatlardan bu sporları yapan Japon sporcuları ve galibiyetlere sevinen Japon halkının görüntülerini ekrana getirmeyi tercih etmiş. İstanbul’un 1.30 dakikalık tanıtım filminde ise boğaz manzarası ve İstanbul sokaklarının arasına konulmuş 3 spor dalı dikkati çekiyor. Buradan ve sonuçtan da anlaşılan o ki, Japonlar konuyu çok iyi özümsemiş.
Sonuca gelirsek, bu durumu ben olağan karşılıyorum; çünkü Türkiye’de reklamcılık ve tanıtım sektörü yurtdışına göre daha çok yeni. Demek istediğim; İngiltere’deki ilk reklam ajansı 1812‘de açılırken, Türkiye’deki ilk reklam ajansı 1964’te açılıyor. Aradaki farkı artık siz düşünün. Umarım, İstanbul ve Türkiye aday olmayı düşündüğü gelecekteki uluslararası organizasyonlarda daha başarılı olur ve olimpiyatlarda yaptığı hataları tekrarlamaz.
Her üç şehrin tanıtım filminin bulunduğu videoyu izleyebilirsiniz;