Dini Olmayan Devlet mi Dinsiz Devlet mi?

Cumhuriyetin  temel ilkelerinden olan “Laiklik” günümüzde hala tartışma konusu olmakla birlikte bu ülkeye getirdikleri ve götürdükleri olmuştur. Laikliği namusu gibi sahiplenen kesim ile laiklikliğin mutlak  zarar getirdiğini düşünen kesim olarak kutuplaşmış bir milletiz artık. İktidar, bürokratik ve askeri güç bu iki kesim arasında zaman zaman gidip gelmiş, her iki taraf da birbirine zulüm etmekten çekinmemiş, mağdur olan taraf  her zaman ki gibi tarafsız, işinde gücünde, ekmeğinde olmaya çalışan “halk” olmuştur. Peki nedir bu Laiklik; bir milleti birbirine düşüren, bir çıkmaz sokak gibi içinden çıkamadığımız bu kavram?  Fransızcada laiklik ( laicite) ve laikçilik ( laicisme) olmak üzere iki farklı kelime vardır.  Le Petit Robert ‘e göre, laiklik, sivil toplum ile dinsel toplumun ayrılığı ilkesidir. Laikçilik ise kurumlara dinsel olmayan bir nitelik vermeyi amaçlayan doktrindir. Anayasalarımızda laikçilik kelimesi kullanılmamış; laiklik ve laik kelimeleri geçmiştir. Türkiye’de laiklik ve laik kelimeleri ise reel hayatta kendilerine farklı bir rol çizmişlerdir. Sivil toplum ile dinsel toplum ayrılmaya çalışılmayıp dinsel toplum yok edilmeye çalışılmış, kurumlara dinsel olmayan bir nitelik vermeyi amaçlamak yerine dinsiz olmayı amaçlayan doktrin haline gelmiştir…

Laikliğin dinsel olmayan değil dinsiz zihniyeti kendini ilk günlerde göstermiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle 1935’ li yıllarda  laiklik adına camiler(2185)  (1) kapatılmış, bazıları  depo yapılıp satılmış bazıları ise parti binası yapılmıştır. O dönem İstanbul’da yayınlanan  Yeni Gün adlı gazetenin dikkat çeken haberinde en pahalı cami olarak Kurmalı Mescid dikkat çekiyor… Harf devrimi kanununa uygun olarak Arapça Kuran ve ezan okuyanlar hakkında yasal işlem başlatılmış; 1936 yılında Kırşehir’de Yusuf oğlu Hüseyin hakkında Arapça tekbir getirdiği için adliyeye teslim edilmiştir. Arapça namaz suresi okutmak veya Arapça eğitimde bulunmak suçundan 1938 yılı içerisinde Çankırı, Kastamonu , Isparta, Rize, Bursa gibi farklı şehirlerde 49 kişi hakkında yasal işlem yapılmıştır. O dönemlerin dikkat çeken küçük ama çok şeyi anlatan bir yasağı da, 1943 yılında Ahmet Hamdi Akseki tarafından “Peygamberimiz Hz.Muhammed” adlı kitabın İçişleri Bakanlığı tarafından ( Dahiliye Vekaleti) sakıncalı bulunarak toplatılmasıdır ( 2) . Bunun üzerine kitabın yazarı , toplattırılma sebebini öğrenmek için başvuruda bulunmuş ve Matbuat Umum Müdürü  Vedat Nedim Tör imzasıyla aldığı cevap o dönemlerin zihniyetinin en güzel ve net göstergesi olmuştur. Cevapta : “Bizler her ne surette olursa olsun, gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” denilmektedir.

Türkiye’de laikliğin yanlış uygulandığına ilişkin düşünceler oldukça fazla.

 Cumhuriyetin çok partili dönemlerine baktığımızda ise karşımıza laik cumhuriyeti korumak adı altında yapılan askeri darbeler çıkar. Bu dönemlerde irtica tehlikesi ile karşı karşıya kalındığının altı çizilmiş, halk bu yönde manipüle edilip, birçok dindar insan zulüm görmüş , işkencelerden geçmiş, hapsedilmiş, kimisi de çareyi ülkeyi terketmekte görmüştür…Daha özele indirgersek konu daha basit ve anlaşılır olacaktır; Türban, sadece başörtüsünden ibaret olmayıp “laik” zihniyete göre dini temsil eden bir siyasi simge. Türban İslam dinine göre Allah’ın emir ve yasaklarından biridir. İslam dinine mensup insanların bazıları bu ilahi yasağa uyarken bazıları uymamaktadır ancak bu tamamen vicdani bir mesele olup ne yasağa uyanlar takdir beklemeli ne de uymayanlar kınanmalıdır. İslam dininin bu mevzuya bakış açısı da budur. Peki Laik bir devlette türbana yer var mıdır? Bir devletin laik olması için iki temel şart gerekir. Birincisi, din hürriyeti yani inanç ve ibadet hürriyetinin olması, ikinci olarak da din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Laiklik kelime anlamı olarak basit ve  değerli bir kavramdır. Çünkü bir devletin sınırları içerisinde  birden fazla dine mensup vatandaşlar yaşayabilir. Bu devlet sınırları içerisinde vatandaşların eşit olabilmesi ve hoşgörü içerisinde yaşayabilmesi için devlet dediğimiz siyasi varlığın dinsiz değil belli bir dine mensup olmaması gerekir ki bütün dinlere eşit mesafede yaklaşabilsin ve bu dinlere mensup halkı arasında eşitliği sağlayabilsin… Bu anlamda laikliğe karşı çıkabilecek mantığıyla hareket eden bir insanoğlu yoktur. Eğer ki devlet vatandaşlarına inanç ve ibadet özgürlüğü tanımakla laiklik görevlerinden birini yerine getiriyorsa; Türban da İslam dininin ibadetlerinden biridir ve bu ibadet kamu düzenini bozacak, sarsacak ya da insanlar arasında ayrıma neden olacak bir durum yaratamaz. Bu mevzuyu siyasi simge olarak topluma sunup, medya yoluyla şeriat geliyor şeriat geliyor diye türban karşısında cephe oluşturmaya çalışan ateist zihniyet rolünü çok iyi oynamış, başarılı olmuştur. Ancak 2013 yılında, bu zihniyet gücünü yitirmiş olsa gerek ki ülkemizde türban yasağı yeni kaldırılmaktadır. Geç oldu güç oldu ama neyse ki çok şükür oldu… Özgürlük, medeniyet, modernlik, bilim ve laiklik gibi değerli kavramlar bu ateist zihniyetin algıladığı ve yansıttığı gibi toplumları dinsizleştirmek değil, bütün dinlere mensup insanların kendi inanç ve ibadet özgürlükleriyle bir arada, hoşgörü içinde yaşayabildikleri bir devlet bir millet anlayışıdır.

Kaynakça:

1-) Kadir Candaroğlu- Belgelerle Gerçek Tarih

2-) Din ve Laiklik, Yağmur Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 1996, sayfa 16,17.

Leave a Reply