Diyarbakır “tarihî” günler yaşıyormuş. Tüm haber kaynakları öyle diyor. “Tüm haber kaynakları” derken cemaate yakın olan gazete ve kanalları bunun dışında tutuyorum. Onlar neredeyse İslâm’ın son kalesi olarak gördükleri dershaneler konusunda uğranılan ihaneti konuşuyor daha çok. Hangisi daha önemli bilmiyorum ama ikisinin bir yere varmayacağını biliyorum. Varmasını umuyorum. Ama umudumu azaltan çok faktör var. Diyarbakır üzerinden anlatayım derdimi.
Aslında şu günlerdeki gündemin ucunun bir yere varmayacağı Erdoğan’ın Diyarbakır’a ayak basışı ile belli oldu diyebilirim. Gerçekten ama gerçekten o klişe gerçekleşmeseydi, yani bir siyasi lidere, gittiği şehrin futbol takımını temsil eden bir atkı verilmeseydi, bu ziyaretin herhangi bir ziyaretten farklı olduğuna inancım bir gıdım daha fazla olabilirdi. Neyse, belki de Barış Sürecine olmasa da Diyarbakırspor’a ufak bir katkısı olur bu durumun. Zira pek iyi durumda oldukları söylenemez.
Sadece bir atkı yüzünden sürece katkısını yadsıyamayız tabi ziyaretin. Aslında beni bu ziyaretin farklı olmadığına inandıran temel etken söylemler oldu. Ne demek istediğimi anlatmak için Recep Tayyip Erdoğan’ın dudaklarından dökülen bir kaç cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum.
“Gün kardeşlik günüdür.”
“Birileri bu süreçten rahatsız oluyorlar.”
“Tek milletin içinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza, Roman, Boşnak var. Bu ülkedeki 76 milyon var. 76 milyon tek milletir.”
“Millete efendi olmak için değil, hizmetkar olmak için geldik”
Ahmet Kaya’yı anarken, okuduğu şiir yüzünden hüküm giydiğini hatırlatmayı da ihmal etmedi. Erdoğan’ın Diyarbakır’a hangi vesileyle gittiğine bakarsak da karşımıza miting havasında geçen toplu nikah töreni ve toplu açılış töreni çıkıyor. Yani Başbakan’ın Diyarbakır’da herhangi bir ziyarette yaptığı şeyleri yapıp, her gün söylediği şeyleri söyledi. İşte bu yüzden ki şu yaşadığımız Diyarbakır gündeminin sürece katkısı başka bir günle farklı olmayacak.
Peki Barzani’yle görüşmeler de mi farklılık katmıyor bu ziyarete? Elbette katardı. Eğer bir kaç ay önce Barzani’ye ve Kürt yönetimine karşı “Akıllı olun” temalı ilişkiler içinde olmasaydık. Eğer iki liderin görüşmesinin bir duruma katkı sağlamasını istiyorsanız, liderleri oldukları kurumların ilişkisinin sağlam bir temele oturtulması gerekir. Türkiye’nin Suriye politikasının ve PYD’nin bu kadar konuşulduğu günlerde ise o temele sahip olmamız epey zor gözüküyor.
Liderlerin görüşmesinin gerçek bir barışa katkı sağlaması için bir başka etken de kurumsallık. Zira durumların kişilere bağlılığı pek de kalıcı çözümler ortaya çıkaran bir durum değil. Bu noktada beklentiler devreye girdi Diyarbakır’da. Diyarbakır’da özellikle pankartlara bakınca ve mikrofonun halka uzatıldığı görüntüleri izleyince beklentinin devletlerden değil de Barzani ve Erdoğan adlı iki süper kahramandan olduğunu görebiliyoruz. Ve şimdiye kadar hiçbir süper kahramanın dünya üzerinde akan kanı durdurduğu görülmedi. Bu da bir karamsarlık sebebi benim için.
Beklentiler üzerinden konu topluma geldiğine göre, ben biraz da bize yüklenmek istiyorum. Her 24 Nisan günü ekran karşısına, bütün ülke tek yürek olmuş bir şekilde geçeriz. Aklımızda da ülkece tek soru vardır. Acaba Amerikan Başkanı bugün “soykırım” dedi mi? Yıllarca Kürt meselesine de böyle yaklaşıldı aslında. Ekran başında yıllarca Öcalan’a “sayın” diyen kişilerin listesini haber değeri olan bir şey olarak gördük. Diyarbakır ziyaretinde de elbette Erdoğan’ın ağzına baktık “Acaba ‘Kürdistan’ diyecek mi?” diye. Ağam, paşam; Diyarbakır, misafir olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkanını ağırladı. Erdoğan ile beraberdiler. Belki de lipogramatik oyunlar bekleyecek seviyeye gelen kelime takıntımız da şu günlerin neden o kadar da önemli ve “tarihî” olmaktan uzak olduğunu açıklar.
Tarihî. Nerdeyse başlığımın sebebini açıklamayı unutuyordum. Sanırım bir olaya etkileyicilik katmak adına kendimizi paralarken tanımlara yeterli önemi vermiyoruz. Yahu henüz gerçekleşmemiş bir olayı, yani gerçekten de tarihe geçecek bir nitelik taşıyıp taşımayacağını bilmediğimiz bir olayı tarihî olarak nitelemek doğru mu? Ama biz fazla gaza geliriz bu konularda. Takriben üç hafta önce Özgür Mumcu twitter üzerinden “Asır başlayalı daha 13 sene olmuş, her şeye asrın projesi deniyor” demişti. Sanırım bu tespit Diyarbakır sürecinde de tarihîlik tartışması üzerinden geçerliliğini gösteriyor.
Ha bir de son olarak Emine Erdoğan’ın gözyaşları var. Evet. Ben gerçekten de hak veriyorum ağlamasına. Ben de düeti dinleyip kendi çapımda ağladım. Kulaklarımdan canım yandı. Emine Hanım’ın da aynı dertten muzdarip olduğunu tahmin ediyorum. Samimiyetine en ufak bir sorgulama getirmeden kendisine bu konuda saygılarımı iletiyorum.
Konuyla Bağlantısız Bonus:
Diyarbakır ve dershaneler yüzünden geri planda kaldılar ama ben yine de es geçmek istemiyorum. CHP ne yapıyor, biri bana açıklasın, ne olur?
Kendisi “süper ego” isimli, aksuck imzalı bobiler.örg çalışmasıdır.