“Benim yerimde sen olsaydın ne yapardın?”

Hepimizin etrafında affettiğimiz, en azından affettiğimizi düşündüğümüz insanlar vardır. Gerçekten, sandığımız kadar affedici miyiz insanlar olarak? Veriyor muyuz insanlara istedikleri o ikinci şansı? Cevabınız evet ise bir daha düşünün derim, zira ben artık pek öyle görmüyorum meseleyi. Haklı sebeplerim de var böyle düşünmek için, sizlerin de ikinci şansı verdiğinizi düşünmek veya vermemek için haklı sebepleriniz olduğu gibi. Aynı durum kendini insanların bir araya gelerek oluşturduğu devletler ve sistemler düzeyinde de gözle görülmektedir.

Ne kadar iyi duygular taşırsanız taşıyın, hatalarınızdan ne kadar çok ders çıkarırsanız çıkarın üstünüze yapışmış olan etiketlerden kurtulmanın yolu maalesef o kadar kolay değil, bizim ‘liberal’ dünyamızda. Bize karşı hata yaptığını düşündüğümüz bir kişiye yapıştırdığımız ‘güvenilmez’ etiketini görmezden gelerek, ikinci bir şansı verirken söylediğimiz kadar rahat mıyız gerçekten? Kendi günlük hayatlarımızda dahi insanların değişebileceklerini, pişman olabileceklerini ve hatalarından ders çıkarabileceklerini kabul etmekte bu kadar zorlanırken, devletler ve sistemler düzeyinde bu durumun meydana gelme ihtimalini göz ardı etmek pek mantıklı bir hareket olmayacaktır. Genel olarak kabul görmüş bir gerçektir, devletler ve sistemlerin insanlara hizmet için oluşturulmuş kurumlar olduğu. İnsanların ‘ortak iradesini’ yansıtan yapay bir kurumun ise insanlardan çok da farklı davrandığını düşünmek ise olanaksızdır.

Peki, insanlara ya da devletlere yapıştırılan bu etiketler, onları nasıl fişlediğimiz onların davranışlarını hangi yönde etkilemektedir? Psikolojide beklenti etkisi ya da ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ olarak da adlandırılan olguya göre insanlar, “başka insanlara beklentilerine uygun davranmalarını sağlayacak şekilde” davranmaktadırlar.[1] İlk görüşte kibirli olduğu izlenimine kapıldığımız birine mesafeli durmamız ve o bireyin bize yakınlaşmaması durumunda bunu onun kibrine yormamız bu duruma basit bir örnek teşkil etmektedir. Bu olgu bireyler arasındaki ilişkilere uygulanabildiği gibi devletler ve sistemler arası ilişkilerde de kolaylıkla uygulanabilir.

Devletler arası ilişkilerde beklenti etkisi için verilecek en güzel örneklerden birini günümüzde Müslüman kimliğiyle ön planda olan politik aktörlere karşı izlenen tutum teşkil etmektedir. 1994 yılında yayımlanan Medeniyetler Çatışması adlı kitabında Samuel P. Huntington, gelecekte olası çatışmaların en şiddetlilerinin İslam dünyası ve diğer medeniyetler arasında, özellikle Hristiyan kimliğiyle özdeşleşmiş olan Batı medeniyeti, meydana geleceğini öngörmüştü. Huntington’un bu tezi kısa süre içerisinde, hem akademik çevrelerce hem de politikacılar tarafından genel kabul gördü. Batı tarafından düşman medeniyet olarak etiketlenen İslam dünyasında ise bu durum, Batıya karşı hâlihazırda var olan düşmanlığı daha da alevlendirdi. Bu kısır döngü günümüzde hâlâ etkisini devam ettirmektedir. 2016 yılının Kasım ayında gerçekleşecek olan seçimlerde Cumhuriyetçilerin en güçlü adayı olarak gösterilen Donald Trump’un İslam’a karşı olan söylemlerini ve bu söylemlerin halk tabanında azımsanmayacak bir oranda destek bulmasını da bu çerçevede değerlendirmek pekâlâ mümkündür.

Farklılıkların zenginlik olarak görülmesi gereken günümüzde, bu zenginliklerin insanların etiketlenmesi, daha popüler bir tabirle fişlenmesi, için kullanılması ise bir insanlık ayıbından başka bir şey değildir. Evet, insan zihninin nesneleri sınıflandırarak anlamaya daha yatkın olduğu bir gerçek. Fakat yukarıda da belirttiğim gibi fişlemek karşılaştığımız sorunları çözmek yerine, beraberinde daha çok sorun getirecektir. Tüm bunların önüne geçmek için yapılabilecek tek şey ise karşı tarafı iyice tanımaya çalışmak ve kendimizi onların yerine koyarak düşünmek, yani empati yapmak, olacaktır. Bunu yapmaya ne kadar hazır ve istekli olduğumuz ise bu konudaki en büyük engel olarak önümüzde durmakta.

[1] Madran, H. Andaç Demirtaş. Temel Beklenti Etkisi: Kendini Gerçekleştiren Kehanet (http://secbir.org/images/haber/2011/01/03-andac-demirtas-madran-1.pdf)

Leave a Reply

1 comment