Coffey Mucizesi: İyiliğe Duyulan Özlem

Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum… İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?

Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma…

Keşke hep tek korkumuz karanlık olsa. Her an için kafamıza cam parçaları batmasa, hisettiğimiz acılardan, insanoğlunun bitmek bilmeyen kötülüğünden yorulmasak.

Peki ne yapmalı?

Kötülüğün sonu yok, John Coffey gibi düzeltmeye çalıştığımızda her kötülük bizi yoracak, acı verecek. Belki de umursamamalı, kendi dünyasına kapanmalı insan. Ya da göz yummalı, kötülüğe ortak olmalı. Yok yok insan, birey ne olursa olsun susmamalı, Paul Edgecomb gibi dünyada kötülüğe karşı gelebilen mucizelerin yitip gitmesine, kötülüğe göz yummamalı/yummak zorunda da kalmamalı.

İşte yukarıda bahsi geçen bir mucizenin sonunu, içimizdeki kötüyü konu alan Yeşil Yol tam da bu ikilemden bahsediyor. Film eski infaz başgardiyanı Paul Edgecomb’un huzurevindeki arkadaşına geçmişe ait bir sırrını anlatmaya karar vermesi ile başlıyor. Bir dönemin filmlerinde sıkça kullanılmış ve hala da tercih edilen bir anlatım biçimi olarak, ana karakterin oldukça yaşlanmış olduğu günlerden başlayarak geçmişini hatırlaması ve anlatması, belki de kullanım sıklığı yüzünden artık oldukça sıkıcı gelen bir akış benim için. Bu tür anlatımlarda, ilk sahne ve son sahne arasına serpiştirilmiş anılardan sonra tekrar yaşlı karakterimizle baş başa kalırız ve filmin başında karakterin yaşadığı duygular, verdiği tepkiler anlam kazanmaya başlar, bir nevi kurgu kendi kendini tamamlar yani. Bu akış çoğu zaman merak uyandırıcı bir giriş ve beklenmedik bir sonuç yaratılmak istendiği için kullanılır, Yeşil Yol’da olduğu gibi. Paul’un gerçek yaşı ve yıllardır birlikte yaşamak zorunda kaldığı vicdan azabı/sırrı, filmin son saniyelerinde karşımıza çıkarak hedeflenen şaşkınlığı gerçekten de yaşatıyor, bu açıdan kullanılan tekniğin işe yaradığı söylenebilir. Hatta belki de filmin bu kadar unutulamamasının, insanlarda bu denli iz bırakmış olmasının sebebi de bu beklenmedik sondur.

hitflix.com

Yeşil Yol, şaşırtıcı sonu bir yana zaten başlı başına oldukça ilginç bir film. İzleyici olarak bizler aslında bütün film boyunca idamlarını bekleyen bir grup mahkumun ve gardiyanlarının o “yol”da, dört duvar arasındaki ilişkilerine, çıkmazlarına ve paylaşımlarına tanık oluyoruz -ve tabi bir de John Coffey mucizesine-. Öyle bir ortamda ve elektrikli sandalye ile biteceği bilinen o sınırlı zaman dilimi içinde bile insanların ilişkilerini belirli bir seviyede tutabileceğini, infazını bekleyen suçlu ile infazcısının birlikte gülüp sohbet edebileceği anların varlığını görüyoruz. Benim anlatmaya başladığım gibi Yeşil Yol’da her şey, her zaman yolunda gitmiyor tabi, haliyle kavgalar, sinir krizleri, yeni mahkumlar ve ölüm.. Ancak Yeşil Yol’da aynı hayat gibi, insan karşısına neler çıkabileceğini asla bilmiyor. Başta büyük bir sorun olacağı sanılan John Coffey’nin gelişi ile ona karşı duyulan ön yargı, filmin sonunda onu infazdan kurtarma inancına ve isteğine kadar dönüşüyor, Paul ve diğer gardiyanlar için. Coffey’in kötülüğü iyileştirebilme, insanlara yardım edebilme gücü ve sonsuz iyi niyeti onu herkesin gözünde bir mucize haline getiriyor. Bir zenci üstelik de hali vakti yerinde olmayan bir zenci olarak, Yeşil Yol’un mucizesiyken başkalarının gözünde acı çekerek  ölmesi gereken bir katil olarak kalıyor. Yardım etmeye çalıştığı o iki küçük kızın ölümünden sorumlu tutulan Coffey, o kızlara yardım edemediği için hep kendini suçluyor ve hissettiği diğer bütün kötülükler gibi bu onu her geçen gün daha da yıpratıyor. Düşününce Coffey, modern dünyada hırsa, kavgaya, savaşa ve nefrete karşı çaresiz kalan ve insanın insana kötülüğünden “yorulan” bireyi temsil ediyor sanki. Bitmek bilmeyen onca kötülüğün içinde başka acıları, üzüntüleri içselleştiren, hisseden, iyileştirmeye çalışan bireyler olarak hayat en çok Coffey’e, en çok bize zor artık.

Aslında filmde en yoğun olarak işlenmekte olan ama olay akışı içerisinde seyirciye kendini unutturan bir konu da ölüm cezası. Günümüzde kulağa imkân dışı gelse de halen 74 ülkede idam cezası uygulanıyor ve fiilen uygulanmasa da 25 ülkenin de sadece ceza kanunlarında idam cezası mümkün olarak gözüküyor. Bu sayılar korkutucu olsa da gerçek. Ve 1930’lar olarak kurgulanmış bir senaryo 2016 yılında karşımıza hala çıkabilmekte, belki de daha korkunç olan gerçek bu. Filmde ürpertici soğukluğu ile vurgulanan Yeşil Yol’un sonundaki elektrikli sandalye, halen birilerinin yaşamlarına son vermek için kullanılmakta. Ve de belki Coffey gibi masumiyetine inanılmamış suçsuz insanların yaşamlarına. son vermek için. Suçlu veya suçsuz, ölüm cezası ne kadar doğru, dünya üzerindeki kötülüğü, insanın insana verdiği zararı engellemekte ne kadar etkili orası oldukça tartışmalı. Film bu konuda bir taraf tutmuyor veya herhangi bir eleştiride bulunmuyor gibi görünse de elektrikli sandalye sahnelerinin huzursuz edici derecede açık ve detaylı bir şekilde izleyiciye sunulması, ölümden ziyade ölüm cezasının varlığı gerçeğini vurgulamak, sorgulatmak adına yapılmış gibi görünüyor. Kim bilir belki de artık bu gerçeğin sorgulanmasının, kötülüğü engellemek için başka bir yol aranmaya başlanmasının vakti gelmiştir.

www.examiner.com

İçeriğe yönelik tartışmalara bir yana, gerek oyunculuk gerek görüntü gerekse senaryo yönünden başarısı tartışılmaz bir film Yeşil Yol. Film bittikten sonra bile insanın aklını meşgul ediyor ve en güzeli ise sorgulatıyor olup biteni. “Hikayesini Stephen King romanından alan bir film ne kadar kötü olabilirdi ki zaten?” diyerek izlemek isteyenler için umarım verdiğim ön detaylar heves kırmamıştır ve de umarım zaten izlemiş olanlar benimle ortak noktalarda buluşabilmiş, benzer duyguları paylaşabilmiştir.

Son olarak, belirtmek isterim ki bence Yeşil Yol duyduğum en güzel metaforlardan biri, en iz bırakanı hatta. Eğer gerçekten varsa hepimiz için yeşil bir yol, işte o yol hayatın ta kendisi ve bu yüzden her yolun sonu aynı yere, aynı bilindik gerçeğe, ölüme çıkıyor aslında. Önemli olan o yolda kim olarak yürüdüğümüz ve yol boyunca neler yaşadığımız, yaşattığımız.

Sizin -yeşil- yolunuza kuşlar koyulması dileğiyle*

 

*bkz. sevgili Nilgün Marmara’nın en güzel şiiri

Kaynakça- fotoğraflar: examiner.com/ hitflix.com / amc.com

Leave a Reply